Abdurrahman Şalkam
TT

Eleştiri: İslam ve Arap aklının eleştirisinin eleştirisi

"Eleştiri" kelimesi, Arap düşüncesinin yaşadığı 30 yıllık uzun seyrin başlığıydı. Büyük bilginler devasa eserlere ömürlerini ve emeklerini verdiler. Muhammed Abed el-Cabiri, Arap mirasını araştırmaya yaklaşık 20 yılını verdi ve bu alanda Arap aklının eleştirisi ana başlığını taşıyan üç ciltlik bir çalışma yayınladı. “Beyan, kanıt ve irfan”, büyük araştırmacının uğradığı ve yüzyıllar boyunca Arap aklının bileşenleri olarak gördüğü duraklardı.
Cabiri, bazı araştırmacılar ve düşünürler bunu böyle görse de başardıklarını kapsamlı bir fikri proje olarak görmedi. Cabiri, araştırma üçlemesini birçok Arap ülkesinde verdiği konferanslarda anlattı. Medya kendisiyle yazılı ve görüntülü röportajlar yaptı. Yıllardır ilgi ve hürmet gördü ama aynı zamanda Arap aklının seyirlerini eleştirdiği devasa eserleri, Arap vatanının doğusundan batısına Arap araştırmacı ve profesörler tarafından geniş çapta eleştirildi. Düşünür ve çevirmen George Tarabişi, Cabiri'nin eleştirilerinin en önde gelen eleştirmeniydi. Hayatının yıllarını Muhammed Abed Cabiri'nin Arap aklına yönelik eleştirilerini eleştirmeye verdi. George Tarabişi'nin eleştirel çabası, Cabri'nin çalışmalarına eklenmiş bir kaynaktı diyebiliriz. Cabiri der ki: Biz eleştiriyi eleştiri yapmak için yapmıyoruz, daha çok zihinsel varlığımızı, kültürel mirasımızdaki ölü veya katılaşmış olanlardan kurtulmak için yapıyoruz. Cabiri, en başından beri mirasın yücelticisi değil, modernist bir okuyucusu olmayı istedi. Objektif, tarafsız olmaya ve mirası değerlendirmeye çalıştı. Cabiri eserinin başında şöyle yazmıştı: Geçmişe ait olduğu için geçmişin kurucu unsurlarının hepsinin şimdide mevcut ve gelecekteki mevcudiyetlerinin şimdiki mevcudiyetleriyle aynı olması gerekmediğinden, mirası bir bütün olarak benimsemek mümkün değil. Aynı şekilde, bir bütün olarak miras da aynı nedenle reddedilemez. Cabiri, akademik bir profesör, partizan bir politikacı ve bazı akademisyenler onun bir ölçüde muhafazakâr olduğunu düşünseler de ilerici bir milliyetçi ideolojiye bağlıdır. Bazı akademisyenlerin hakkındaki bu düşünceleri bir ölçüde doğru olabilir, çünkü her düşünürün veya öğrencinin ulaşmak istediği bir hedefi vardır. Muhammed Abed Cabiri, bir Arap krizinin yaşandığı, Arap düşünürlerin ve aydınların onlarca yıldır kafalarında taşıdıkları sorunun kaybolmadığı bir zaman dairesinde yaşadı, çalıştı ve yazdı. O soru da şuydu: Diğerleri ilerleme ve gelişme alanlarında süzülmeye devam ederken, neden biz az gelişmişlik uçurumuna düşmeye devam ediyoruz?
Azgelişmişlik bir tür hastalıktır ve ancak teşhis konulduktan sonra tedavi edilebilir, böylece bir ilaç reçetesi yazılabilir. Avrupa'nın ilerleme ve kalkınma alanına geçiş deneyimi, geri kalmışlığın boyunduruğundan kurtulmaya çalışan insanların yaşamlarında hep var oldu ve olmaya da devam ediyor. Zihnin özgürleşmesi Avrupa'yı harekete geçiren kıvılcımdı, büyük savaş Kilise'nin otoritesine karşıydı ve akıl bu kalkışın yakıtıydı. Akıl, hayatın her alanında faaldir ve aklın eleştirisi düşünceyi verimlileştiren gübredir. Bugüne kadar ve her alanda yüzyıllarca süren bilimsel ilerlemeden sonra bile Avrupa kendini eleştirmeye devam ediyor. İçinde bulunduğu durumu politik, ekonomik, sosyal ve hatta psikolojik olarak gözden geçiriyor.
Geçmiş, insanlığın uzun ve meşakkatli seyrinde yarattıklarının deposu olduğu kadar çamurla dolu bir bataklıktır. Eleştiri, bugün insanların yararına olan şeyleri ve kurtulmaktan başka seçeneğin olmadığı ağırlıkları mirastan ayıklayan nesnel elektir. Düşünür, profesör ve araştırmacı Muhammed Cabiri, Arap düşüncesinin gidişatında nitelikli bir sıçrama oluşturan uzun yolculuğunda mirasla çatıştı. Uzun yıllar Araplar, geçmiş yüzyıllarda yaşayanların isimlerini ve başarılarını anlatıp durdular. Özellikle 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, Mısır’daki monarşi döneminde düşünürlerin yaptığı eklemeler üzerinde duranlar oldu. Dini mirasla, özellikle de dinin düşünceye dayattığı kısıtlamalarla yaşanan çatışma sürekliydi. Muhafazakârlar, din adına yenilenme seslerini birden fazla kez dizginlemeyi başardılar. Gerilemeler çoğalmaya devam ediyorken tekfir, ihanet ve dinden irtidat suçlamaları, ilerleme ve kalkınma yolunu aydınlatmak için aklın ışığını yakmaya çalışanlara atılan kurşunlara dönüştü.
Cabiri, seleflerinin yaşadığı savaşı yeni ağır ve nitelikli bir silahla verdi.  Teolojik mirasa ancak hesaplı bir ölçülülükle yaklaştı. Bu nedenle kutsal sözler kurşunuyla vurulmadı, aksine, çalışmaları Arap dünyası boyunca araştırmacılar, entelektüeller ve medyacılar tarafından hoş bir şekilde karşılandı ve bugüne kadar güçlü bir şekilde varlığını sürdürdü.
Büyük Arap düşünür George Tarabişi, eşi benzeri görülmemiş bir çalışmayla hayatının uzun yıllarını ve emeklerini Cabiri'nin Arap aklına yönelik eleştirilerini eleştirmeye verdi. "İhvan-ı Safa'nın Mektupları"ndan başlayarak referans verdiği büyük Avrupalı ​​filozofların eserlerine ve Arap bilgi mirasının coğrafi dağılımına kadar Cabiri'nin çalışmasının metodolojisinde ve referanslarında kusur saydığı şeyleri nakletti. Cabiri’nin eleştirilerine yönelik eleştirileri ile Tarabişi, kutlanmayı hak eden bir katkı sundu. Eleştirileri bir hiciv değildi, daha ziyade Cabiri’nin başardıklarının öneminin kabulüydü. Öyle olmasa bir insan hiç ömrünün yaklaşık 20 yılını değersiz bir eseri eleştirmeye, 4 ciltte topladığı ve yüzlerce kaynağı taradığı bir değerlendirme ve çalışmaya vakfeder miydi? Bütün bunları yapar mıydı? İki büyük Arap ismi arasındaki nesnel bilimsel çatışma, ihanet, sapkınlık veya küfür ile suçlamayan, aksine katkı sunan olumlu ihtilaf ekolünü kuran bir modeldi. Arap aklı, Cabiri ve Tarabişi'nin başarılarından çok şey kazandı.
Profesör Muhammed Arkun da bir eleştiri savaşı verdi ve çeşitli eserlerle İslam aklına eleştiriler yöneltti. Ama “İslam aklının eleştirisine doğru” kitabıyla doğrudan doğruya mirasın kendisine yöneldi. Geçmiş zamanların başarılarının enginliğinde yolculuk etmekle yetinmedi, Müslümanların dünyasında bugün yaşananları ve bunların sonuçları olan başkalarının İslam hakkındaki değerlendirmelerini okumak için geçmişi andı. Arkun'un, çocukluğundan itibaren kişiliğinin şekillenmesi ve büyük Fransız oryantalist profesörlerle “Sorbonne”da yaptığı çalışmalar nedeniyle miras çalışmalarında kendine has bir yaklaşımı vardır. Arkun, bazılarını şok eden bir araştırma cesaretiyle silahlanmıştı, bu nedenle düşünme korkusuyla donanmış birliklerin ihanet ve dinden sapma okları ona da uzandı.
Cabiri, Tarabişi ve Arkun'un büyük eserleri, çalışma ve tartışma için yenilenmiş bir forum olmayı hak ediyor. Yüksek lisans ve doktora tezlerinin konuları olmayı, Arap üniversitelerinde okutulmayı hak ediyorlar. Zira onlar zihinleri harekete geçiriyorlar, geçmişin ilerleme ve kalkınma yolları üzerindeki ve zihinlerdeki yıkıntılarını kaldırıyorlar.