Şarm eş-Şeyh’teki iklim savaşlarının toz ve dumanlarının da kaybolmasıyla birlikte bu zirveden dersler çıkarmaya yardımcı olacak sakin, sorgulayıcı bir değerlendirmenin zamanı geldi. Ayrıca gerçekçi olmayan hedefler koyup aykırılık ve muhalefetle kurnazlık yaparak zirveyi başarısız olarak nitelendirmekte ısrar eden bazı analizleri de düzeltmek gerekiyor. Bu sıkışık ekonomik koşullarda yüz milyarlarca dolarlık yardımın masaya yatırılacağını kimse beklemiyordu. Bunun yanı sıra zirve kapsamında gerçekleştirilen en önemli başarılardan biri, şüpheci seslerin yokluğu ve iklim eylemine yönelik şimdiye kadarki en güçlü taahhütlerde bulunulmasıdır. Engellemenin sorumluluğunu kimse üstlenmek istemediği için önceki zirvelere kıyasla “engelleyici ittifaklar” çok azdı ve olanlar da adalet sloganları kisvesi altında kendini gösterdi.
İklim değişikliğinin hayali bir mesele olduğunu savunan ve bunun bazı ülkelerin ilerlemelerini engellemek için kısıtlamalar getirmeyi amaçladığını söyleyen müzakerecilerin bulunmaması da dikkatleri çeken bir diğer husustur. Buna karşılık çevreyi kirleten endüstriler tarafından finanse edilen birkaç grup, iklim değişikliğinin yaklaşık bin yılda bir tekrarlanan ve insan faaliyetleriyle hiçbir ilgisi olmayan bir fenomen olduğu teorisine dayanan bir savunma hattına bağlı kaldı. Son yıllarda bilim, olup bitenlerin doğal iklim döngüleri olmadığına dair şüpheleri ortadan kaldırdı ve yaşananların binlerce yıl süren süreci on yıla sıkıştıran hızlı bir değişim olduğunu gösterdi. Değişimin yavaşlığı doğal sistemlere ve insanlara uyum sağlaması için alan sağlarken, her gün katlanarak artan gaz emisyonlarının neden olduğu hızlı iklim değişikliği bir arada yaşamaya yer bırakmıyor. Son yıllarda doğal afetlerin hızla tekrar etmesi bunun kanıtıdır. Dolayısıyla Şarm eş-Şeyh Zirvesi, bir aşamanın bitip diğerinin başladığının sinyalini verdi: Sorunun büyüklüğü ve bir an önce çözülmesi gerektiği konusunda hemfikiriz, peki yükü nasıl dağıtacağız?
İklim eylemini otuz yıl önceki başlangıcından bu yana takip edenler, bu kanaat üzerindeki fikir birliğinin küçük bir şey olmadığını bilirler. Zirve kapsamında bağımsız bir kuruluş olarak Kayıp ve Zarar Fonu’nun kurulmasına yönelik anlaşmanın beklendiği iddiaları doğru değildir. Çünkü zirvenin açılışına günler kala bile böyle bir şey gündemde yoktu. Mısır cumhurbaşkanlığı bunu gündeme almayı başardığında sanayileşmiş ülkeler, önümüzdeki yıl Abu Dabi’de düzenlenecek zirvede konuyu tekrar gündeme getirmek için müzakerelerin önümüzdeki aylarda devam etmesi şartıyla anlaştılar. Bu beklenmedik onay, Mısır diplomasisinin Avrupa Birliği (AB) tarafından sunulan bir çözüm yoluyla elde ettiği bir başarıydı. Zirvenin ortalama sıcaklıklardaki artışa son verme hedefinden vazgeçtiği de doğru değil. Nitekim taraflar, küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmanın, 2030’a kadar ve 2019’a kıyasla gaz emisyonlarında yüzde 43 oranında hızlı ve önemli bir azalma gerektirdiğini kabul ettiler. Karar, fonun detayları konusunda anlaşmaya açık kapı bıraktı. Bu, sanayileşmiş ülkelerin tarihsel olarak neden olduğu kayıpları telafi etmek değil, daha ziyade gelişmekte olan en yoksul ülkelerdeki sel, kasırga, kuraklık ve yangınlar gibi büyük iklim felaketlerinin sonuçlarıyla başa çıkılmasına katkıda bulunmaktır. Böylece fondan kimlerin yararlanma hakkına sahip olduğu konusunda müzakerelere kapı aralanacaktır.
Onlarca yıl önce iklim müzakereleri başladığında gelişmiş ve fakir olarak sınıflandırılan ülkeler bugün zengin ve büyük bir kirletici haline geldiklerinde, Batılı ülkelerin, hafifletici koşullar ve süre tanınan ülkelere yapılan yardımları kabul etmeyeceği açıktı. Diğer taraftan fondan kimlerin yararlanacağının yanında finansmanında kimlerin ve ne kadar hissedar olacakları müzakerelerle belirlenecek. Hissedar çemberinin son yıllarda ‘gelişmekte olan ekonomiler’ kulübüne girenleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi talebi var. Ayrıca Çin gibi büyük bir ülke ilerlemede tam hak sahibi olmakla birlikte niyetini net bir şekilde ortaya koymalı ve kolaylıklar elde etmek için fakir ülkelerin arkasına saklanmaya devam etmemelidir. Oysa Çin, bugün yoksul ülkelere borç veren büyük ülkelerden biri olmasına rağmen, G-20 toplantılarında bu ülkelerin borçlarının bir kısmından muaf tutulmasına karşı çıktı. Bu, eski emperyalizmlere katılacak bir sömürgeciliğin ortaya çıkışı tehdidini gündeme getirirken, bunların hepsinden kurtulmak gerekir.
Diğer taraftan zirvenin en belirgin çıktılarından biri, uluslararası ekonomi kuruluşlarına ve özel sektöre iklim eylemini programlarının merkezine koymayı artık göz ardı edemeyeceklerinin net sinyallerini vermiş olmasıdır. Dünya Bankası ve diğer kuruluşlarda yapılması gereken zorunlu düzenlemeler var. Zirvenin bölgesel yansımalarına baktığımızda, İslam Kalkınma Bankası’nın yanı sıra 12 bölgesel ve ulusal kurumu içeren Arap Koordinasyon Grubu ve OPEC Uluslararası Kalkınma Fonu, iklim eylemi için 2030 yılına kadar 24 milyar dolar ayrılacağını duyurdu. Bu, iklim etkilerine karşı en savunmasız ülkelere yönelik programlarla birlikte enerji, su ve gıdayı da kapsıyor. Ayrıca temiz ve yenilenebilir enerji alanlarında yüz milyarlarca dolarlık proje ve ortaklıklara dahil olan özel sektörün rekabet arenasında kalabilmesinin tek yolunun bu olduğu kesinleşmiştir. Şarm eş-Şeyh’te masaya paraların akmadığı doğru, ancak verilen siyasi mesajlar bir dizi program, yatırım ve ortaklıkla sonuçlandı. Bununla birlikte, tüm bunların entegre ulusal politikalar ve planlar halinde organize edilmesi gerekmektedir.
Mısırlı bir gazeteci, gelişmekte olan ülkelerin kaderlerini kendi ellerine almaları, verimliliği ve denetimi artırmaları, israfa ve yolsuzluklara son vermeleri için yatırımları çeken ve iç durumları düzenleyen yasalar çıkarmaları yönündeki talebe karşı çıkarak şöyle dedi: “Batılı ülkeler hangi hakla iklim eylemine desteğin ve kalkınmayı finanse etmenin bir şartı olarak bizden demokrasi, şeffaflık, iyi yönetim ve yolsuzlukla mücadele talep ediyor?” Bununla birlikte bu düzenlemeleri ve reformları gerçekleştirmek dış koşullara yanıt olmaktan önce, hükümetlerin kendi halklarına karşı görevidir.
Lübnanlı bir başka yazar arkadaşım, ‘çözümler anlaşmaları yapar’ sözüme karşı çıkarak, hiçbir talepten taviz verilmeyen radikal çözümler için çağrıda bulundu. Yanıt sadedinde, bunu ben de diliyorum ve kararlı duruşlara saygılıyım. Ancak uluslararası konuların müzakeresinde yerinde saymaktansa yavaş da olsa yürümeyi tercih ediyorum. Şarm eş-Şeyh Zirvesi iklim eylemini bir adım öteye taşımıştır.
Son Haberler
- Borrell: İsrail'in Lübnan'da ateşkes anlaşmasını reddetmesinin hiçbir mazereti yok
- Mahkeme, seçim sonuçlarını bozmaya çalıştığı gerekçesiyle Trump aleyhine açılan komplo davasını reddetti
- Suudi Arabistan, uluslararası topluma Gazze Şeridi ve Lübnan'da ateşkes sağlanması için harekete geçme çağrısında bulundu
TT
İleriye doğru bir adım
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة