Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Fırtına karşısında dört adam

Yıl sonuna daha üç hafta var ve bu haftalar içinde genellikle yazarlardan yeni yıla ilişkin tahminlerini açıklamaları istenir.
Az da olsa sağduyulu yazarlar “yol ayrımı” ifadesini seçerler. Zira insanların gidebilecekleri birden fazla yol sayılabilir ve bu yollardan biri seçildikten sonra bu seçimlerinin veya görünmeyen kaderlerinin insanları nereye götüreceğine karar vermesi için konu zamana bırakılır. Ancak gerçek şu ki, bu seçim eyleminde bulunmakla yükümlü olan tek varlık insandır.
Birkaç hafta önce, bu bağlamda, devlet liderlerinin zihninde dönen "bilgelik" ve "akılsızlık" arasındaki o zor denklem hakkında yazmıştım. Hangisinin baskın olacağı arayışı, geleceğin adımlarını belirleyecek, ama bu da kesişen, bağdaşmayan, uyumu reddeden, tutarlılığa direnen olgular ışığında içinden çıkılmaz bir durum. Politikacılar ve özellikle de liderler, güç ve tarih veya para ve seks gibi dünyevi meselelerde içgüdülerin tutsağı oldukları sürece, seçimleri ruh hallerine boyun eğmeyebileceğinden, bu durum da genel olarak siyasi analistlerin çilesidir.
ABD'nin eski ulusal güvenlik danışmanı ve dışişleri bakanı Henry Kissinger, kitaplarında, özellikle de son kitabı “Liderler”de liderleri iki türe ayırır; devlet adamları ve peygamberler.
Birincisi mümkün olanı en üst düzeye çıkarmaya çalışırken, ikincisi ideal olana yönelir. Birincisinin hesaplarına güçler, kapasiteler, araçlar ve maliyetler girer, ikincisi her zaman istenenin büyüklüğü ve bazen de kutsallığı ile meşgul olur. Birincisi gerçeklikle çok meşgulken, ikincisi için önemli olan misyonun saygınlığıdır.
Burada Kissinger'dan alıntımıza nokta koyuyor ve söylediklerini ikisi de aynı şey olmayan uluslararası sistem ile küresel sistemdeki mevcut koşullara uygulamaya başlıyoruz. Yeryüzü de son zamanlarda ulus ötesi bir aktör olarak öne çıktı. Doğrusu şu anda kompleks bir fırtına karşısında tarihi bir köşe başında duran 4 lider var.
Söz konusu fırtına değersiz bir virüsle başladı. Ardından Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle, kimsenin beklemediği, hayal etmediği bir savaş geldi ve bu salgın ile savaş bileşkesi, uluslararası ekonomi koşullarında bir devrimle sonuçlandı.
Rusya Devlet Başkanı Putin, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana var olan uluslararası sistemi gözden geçirmenin anahtarıydı. Önce “Atlantik İttifakı”na meydan okuyan, ikinci olarak Ukrayna'yı işgal eden odur ve bunların ardından dünya sarsıldı.
Savaş, içinde bulunduğumuz 2022 yılında, 10 ay önce başladı ve bundan sonra dünya, Rusya Devlet Başkanının istediği yön dışında her yönde değişti. Zira Ukrayna teslim olmadı, NATO geri çekilmedi, Rus işgali Ukrayna topraklarının yüzde 20'sini kapsamadı, aksine yüzde 15'e geriledi ve Finlandiya ile İsveç ittifaka katıldı.
İnsani kayıplar çok büyük ve Rusya'nın kolları sıvayıp Ukrayna'yı yeniden "anavatan"a katmak yerine yerle bir etme sürecini başlatmaktan başka seçeneği kalmadı.
Birkaç gün önce Rusya, kendisi ile ABD arasında Kahire'de yapılması planlanan stratejik silahlar konulu toplantıya katılmayacağını duyurdu. Rusya’nın katılmama gerekçesi, Washington'un her konuda Moskova'nın kötülüğünü istediği ve bu görüşmenin de kesin bir tuzak ve yaklaşan bir kötülüğün parçası olduğuydu.
Peki ama bu bir Rus kanaati ise, neden en başından toplantının yapılması kararlaştırıldı? Kesin olan, görüşme çağrısının, Cumhurbaşkanı Sisi'nin Şarm eş-Şeyh konferansında savaşı durdurup müzakerelere dönme çağrısı ve Başkan Biden'ın Bali'de Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile görüşmesinin ardından geldiğidir. Amaç, her iki tarafın da konuşmak için yeterli nedenleri olduğu ve uluslararası güvenliği ilgilendiren bir konuda, Rus ve Amerikan taraflar arasında bir diyalog başlatmaktı. Bunun Ukrayna savaşı gibi geri kalan karmaşık konu dosyalarının açılmasına neden olması umuluyordu. Daha başlamadan önce bu başlangıç noktasının önünün kesilmesi, Rusya’yı öç alma yoluna itti. O da Rusya'nın başı dik bir şekilde müzakere masasına oturmasını sağlayacak yeni bir denge noktasıyla sonuçlanması ümidiyle, Ukrayna’yı olduğundan daha fazla harap etmekti.
Karşı saldırının başarısı ve Herson şehrinin kurtarılması Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yi, Rusya’nın Kırım dahil tüm Ukrayna topraklarından çekilmesinden, tazminat talebi ve Rus askerlerinin savaş mahkemesinde yargılanmasına kadar tüm Ukrayna taleplerinde çıtayı daha da yükseltmeye sevk etti. Bu pozisyonlarında Ukrayna lideri, Rusya'nın nükleer bir “süper güç” olduğunu, uluslararası ekonomik yaptırımlara direnme kudretine sahip olduğunu kanıtladığını, dahası, Ukrayna direnişinin ve karşı saldırısının Batı'nın ekonomik ve askeri yardımına bağlı olduğunu denklemin dışında bırakıyor. On aylık savaşın ardından, sağa yönelimden, Ukrayna’ya yardımın sürdürülmesini kınamaya kadar Batı'nın siyasi ve ekonomik arenasında meydana gelen değişimlerin gölgesinde, Avrupa ve ABD yardımlarının aynı miktarda devam etmesi imkansız hale geldi.
Başkan Biden, Batılı devlet başkanları arasında ekonomik yaptırımların Rusya'ya geri çekilmeyi dayatma amacına hizmet etmediğinin en çok farkında olan kişi haline geldi. Dünyayı "demokratlar ve otoriterler" şeklinde bölme çağrısının, Tayvan üzerinden bir Çin-Amerikan krizini dayatması, bunun adaya yönelik kapsamlı bir askeri ablukaya yol açması, bunun da Çin'den tamamen bağımsız olma çağrısı yapan cumhurbaşkanının istifasına yol açması, en az Rusya- Ukrayna savaşı kadar önemli. Washington ve Pekin'e hakim olan bilgelik, Bali’deki G20 toplantısında liderlerinin bir araya gelme fırsatı olmasaydı, Tayvan krizi Ukrayna krizinin izlediği yolu izleyecekti. Kongre ara seçimlerinde Biden’ın kaderindeki iyileşme bunun işaretini verdi. Seksen yaşında bir adam olması nedeniyle yaşadığı kekelemeliğe rağmen, bir sonraki başkanlık seçimlerinde aday olmaya kararlı görünüyor, özellikle de rakip "Cumhuriyetçi" Donald Trump ise. Biden’ın öncelikleri artık Çin ile ilişkileri geliştirmek, onunla rekabeti organize etmek, Putin’in uzun süre dayanamayacağından ve Rusya’nın büyük güçler arasındaki itibarının gerilediğinden emin olduktan sonra Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yi çıktığı yükseklikten indirip yere basmasını sağlamak.
Başkan Şi Jinping, başkanların en dengelisi gibi görünüyor. Tayvan'ı askeri olarak kuşattığında, ablukanın geçici, Richard Nixon'un ziyareti sırasında açıklanan ve "birleşik Çin"in varlığını tanıyan ortak bildiriye dayanarak Washington, Çin-Amerikan ilişkilerinin sağlam zeminine dönene kadar devam edeceğini biliyordu. Ayrıca, Çin deneyimi sayesinde, ABD ve dolarının hala büyük bir etkiye sahip olduğu küresel bir pazarda Rusya örneğinin, hızlı gelişme ve teknolojik üstünlüğe dayalı aynı yolu izlemeye aday olmadığını da biliyor.
Çin Devlet Başkanı şu yolu seçti; öncelikle Çin'in nükleer kapasitesini ikiye katlamak ve 1.500 nükleer savaş başlığına ulaşmak.
İkincisi, yıllık yüzde 7'lik büyüme oranına geri dönerek Çin'in kalkınma sürecini yeniden başlatmak.
Üçüncüsü, dünyadaki en önemli enerji kaynaklarının bulunduğu Arap ülkeleriyle ilişkilerden başlayarak Çin'in dünya ile iş birliği alanını genişletmek.
Dördüncüsü, dünya henüz üç kutuplu bir dünyaya hazır olmayabilir, çünkü Rusya daha buna hazır değil ve dünya iki kutuplu (ama bu sefer ABD-Çin şeklinde) olursa daha istikrarlı olabilir.