Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Çin Devlet Başkanının ziyaretinin siyasi yönü

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in ziyareti her açıdan tarihi… Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, ev sahibi ülke Suudi Arabistan ile anlaşmalar yapmak için büyük şirketlerin öncülerinden oluşan bir heyetle birlikte geldi.
Suudi Arabistan, bölgedeki lider konumu sayesinde Çinliler için İpek Yolu'nu kolaylaştırdı. Çin'in "Kuşak ve Yol" stratejik vizyonunun uygulanmasına ortak olmaları için Körfez'den okyanusa tüm Arap ülkelerini bir araya getiren en önemli iki Körfez ve Arap zirvelerini düzenledi.
Daha önce eski ABD Başkanı Donald Trump'ın ziyareti sırasında Körfez ülkeleri, Arap ve İslam ülkelerini bir araya getiren Riyad, bu yöntemi benimsemiş görünüyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin daha önce duyurduğu hayali bu; Ortadoğu'nun Avrupa gibi olması. Bu büyük bir hayal ama gerçekleşmesi imkansız değil çünkü daha iyiye doğru değişim gerçek iradeyle başlar ve gördüğümüz, takip ettiğimiz gibi tüm ülkeler, Çin gibi süper sanayileşmiş bir ülkenin ticaret partneri olmaya can atıyorlar.
Ziyaretin amacı bu olduğundan ekonomik boyutu herkes için açık. Suudi Arabistan ve diğer ülkeleri kapsayan anlaşmaların sayısı çok. Ancak ziyaretin tüm taraflar için sağladığı büyük başarıyla birlikte dikkate alınması gereken önemli siyasi mesajları da var.
Bunlardan ilki ve en dikkat çekeni, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ile Çin Devlet Başkanı arasındaki görüşme, ardından Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile görüşme, çeşitli alanlarda bir dizi anlaşmanın imzalanmasını müteakip yayınlanan Suudi Arabistan-Çin ortak açıklamasında belirtilenlerdi. Açıklamada, Suudi Arabistan’ın iktidar partisi olan Çin Komünist Partisi’ni yıllık Ulusal Kongresi’nin başarıyla toplanmasından dolayı tebrik ettiği önemli bir cümle de yer aldı. Suudi Arabistan'ın geçmişte bölgedeki komünist dalgayı püskürtmek konusundaki tutumu iyi bilindiğinden, açıklamanın bu konuya değinmemesi mümkündü fakat Riyad kasıtlı olarak iki yöne atıfta bulundu; birincisi, devletlerin iç yönetim sistemleri, Riyad onlarla aynı fikirde olmasa ve bir zamanlar onlarla savaşmış olsa bile tamamen bir egemenlik meselesidir. Bu, Suudi Arabistan'ın uluslararası ilişkiler konseptinde ikinci önemli hususa dayanan bir değişikliktir. O da, egemenliğe saygının, her ne olursa olsun ideolojiyi,  anavatanının dışına ihraç etmemekle bağlantılı olduğudur. Örneğin, Sovyetler Birliği, Afgan komünistleri desteklemek için 10 yıl Afganistan'ı işgal etti ve eğer bunu başarmış olsaydı amacı o zamanlar komünist partilerin yayıldığı tüm Arap ülkelerine ulaşmak olurdu.
Bugün Çin, ekonomide “kapitalizasyon” denen şeyi gerçekleştirdi, Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldı ve G20’ye üye oldu. Çin, dünyayı silah ve ideoloji ile değil ürünleriyle işgal etti. Bugün ABD'nin en ünlü mağazalarından biri olan Walmart'a gittiğinizde her köşe başında Çin mallarını bulursunuz. Çin ürünleri sadece çokluğuyla değil, kalitesi ve tüm sınıfların erişebileceği sembolik fiyatıyla da göz dolduruyorlar. Çin bu şekilde ekonomik olarak rekabetçi bir ülke olmaya, savaş ve çatışma hesaplarına bulaşmamaya karar verdi. Rusya-Ukrayna savaşında bile Pekin'in tutumu ılımlıydı. Washington, Çin dış politikasının yumuşak karnı olan Tayvan üzerinden Çin'i kışkırtmaya çalıştı. Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'yi sebepsiz yere Tayvan'ın başkenti Taipei'yi ziyarete gönderdi ve ardından bir kongre heyetinin ziyaretiyle bu provokasyonu tekrarladı. Çin ise harekete geçmedi, Tayvan'ın kendisine tabi olduğunu vurgulayan açıklamaların ötesinde bir tepki vermedi.
Çin ile ABD arasında 2019 yılında Huawei krizi başlamıştı ve o dönem başkan olan Trump, telekomünikasyon sektöründe uzmanlaşmış şirket ile ticaret konusunda ulusal acil durum ilan etme yoluna gitmişti. Şirketi, Çin hükümeti adına casusluk yapmak için ABD'deki varlığını güçlendirmekle suçlamıştı. Ancak Amerikan şirketleri, özellikle de Google gibi devler Huawei ile sözleşmeler imzalamış olduğundan Trump'ın iş işten geçtikten sonra harekete geçtiği aşikardı. Geç kalınmış bir siyasi kararla bu ilişkiyi koparmak zordu. Huawei, Körfez ülkeleri, bazı Avrupa ülkeleri ve Rusya'da beşinci nesil internet altyapısını kurdu ve beşinci nesil sonrası için de gelişimini sürdürecek. Washington'ın korktuğu şey bu, ABD sadece rekabetten değil, aynı zamanda şirketin Amerikan iletişim teknolojisini Çinlilere ifşa ederek casusluk yapma niyetinde olmasından da korkuyor. Huawei bunu yalanladı, ancak Amerikalılar şüphelerle dolu, ne var ki bu şüpheler bile Huawei'nin dünyadaki telekomünikasyon sektörüne hakim olmasını engellemedi. Bu kaygılara rağmen Suudi Arabistan, Çin Devlet Başkanının geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği ziyarette Huawei ile teknoloji şehirleri kurulmasını ve beşinci nesil iletişimin geliştirilmesini içeren bir mutabakat zaptı imzaladı.
Çinli ve tüm Arap tarafların çıkarlarının karşılanması dahil olmak üzere, Çin Devlet Başkanının ziyaretiyle ilgili ABD'nin korkularının tümü, Suudi Arabistan'ın Batı'yı Doğu ile ve özellikle de ABD'yi Çin ile değiştirdiği hayali fikri etrafında toplanıyordu. Amerikan medyası bunu açıkça dile getirerek Başkan Joe Biden'ın Riyad ziyaretinin sonuçlarını Şi Cinping'in ziyaretinin sonuçlarıyla karşılaştırdı ve tabii ki karşılaştırma Çin'in lehineydi.
Ancak gerçek şu ki, korkular anlaşılsa da koşullar farklı ve karşılaştırma yanlış. Kendi adına Suudi Arabistan ve tüm Arap ülkeleri, Çin ile ilişkilerini sadece bölge ile ilişkisi zayıf görünen Biden yönetimini rahatsız etmek için güçlendirmediler. Mesaj açıktı; her ülke kendi çıkarlarını gözetmektedir. Washington, Küba'ya onu onlarca yıl dünyadan izole eden yaptırımlar uyguladı, kimse müdahale etmedi. Bu Amerikan siyasi kararı, Florida'da bulunan Kübalı işadamları ve Küba başkanı ve rejimine muhalif olan diğerlerinin oluşturduğu lobiye boyun eğmişti. Castro'nun ölümüyle tüm siyasi güçler ortadan kaybolana kadar Küba bu yaptırımlardan kurtulamadı ve ABD’nin beğenisini kazanamadı. Bu yaptırımların ardından üzerinde ABD'deki Kübalı müteahhitler tarafından yeniden inşa projeleri için hedef alınan fakir sakinleriyle güzel bir adadan başka bir şey kalmadı.
Suudi Arabistan-Çin ortak bildirisinde, İran'ın bölgedeki müdahalesini reddeden, Yemen'in meşruiyetini, Körfez inisiyatifine ve uygulama mekanizmasına, ulusal diyalog sonuçlarına ve 2216 sayılı BM Kararı’na dayalı siyasi çözümleri destekleyen Çin tutumuna da yer verildi. Çin’in bu tutumu önemli, çünkü bu konu Suudi Arabistan ve Arap bölgesinin ulusal güvenliğini etkiliyor.
Çin Devlet Başkanı ziyaretinin genel okuması, ister Doğulu ister Batılı olsun kutuplaşma sisteminin ekonomik çıkarların iç içe geçmiş olduğu bir dünyada artık mümkün olmadığını gösteriyor. Ülkelerin birbirleriyle ilişkilerini şekillendirecek en önemli şey sadece mal değil, menfaat alışverişi yapabilmeleridir. Daha da önemlisi Çin'in yaptığı şeydir; bilgi ve teknoloji transferi. Çin, Arap ülkelerindeki varlığı sırasında sadece satmakla veya üretmekle kalmıyor, aynı zamanda tüm projelerinde yerel işgücünü eğitiyor ve ona katılıyor.
Çin, uyum, entegre, faydacı ilişki fikrini benimsediği için bölge ülkelerinin güvenini kazanmayı başardı ve bu güç faktörü ondan bir başarı hikayesi üretti.