Başkan Joe Biden yönetiminin davetiyle Washington'da 3 gün boyunca düzenlenen ABD-Afrika zirvesi, bugün her iki taraf için de pek çok beklenti ve meydan okuma ile noktalanıyor. ABD, güçlü bir ortaklık kurmak istediğini ve zirvenin "Afrika'ya yönelik yükümlülüklerine bağlılığını" göstermeyi amaçladığını söylüyor. Afrikalı liderler ise "dikte siyasetinden uzak" güçlü ilişkiler kurma arzularından bahsediyorlar.
Zirvenin, ABD'nin son 20 yılda Afrika kıtasında önemli ölçüde artan Çin ve Rusya nüfuzunu sınırlama stratejisi bağlamında düzenlendiği kimse için bir sır değil. Biden yönetimi, politikaları konusunda çekinceleri olan bazı ülkeler dahil olmak üzere tüm Afrika ülkelerini davet etmeye gayret etti ve sadece Sudan, Mali, Gine ve Burkina Faso orada yaşanan askeri darbeler nedeniyle bu davetin dışında kaldı. Afrika, ABD ve Çin arasındaki nüfuz rekabeti bağlamında önemli çünkü 1 milyar 400 milyonluk nüfusuyla Asya'dan sonra ikinci büyük kıta, 25 yaş altındaki genç nüfus bunun yüzde 60'ını oluşturuyor ve bu sayı artış içinde. Önceki gün ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Afrika'nın dünyanın en hızlı büyüyen kıtası olduğunu, küresel ekonomi için 2,1 trilyon dolarlık bir satın alma gücü anlamına gelen nüfus artışı ışığında eğitim, teknoloji ve altyapı ihtiyacının arttığını söyledi. Soru şu ki; ABD, Çin'in Afrika'daki nüfuzunu azaltmayı başarabilecek mi?
Bu iş kesinlikle kolay olmayacak. Çin, son 10 yılda Afrika kıtasının en büyük ticaret ortağı haline geldi. Pekin'in yayınladığı resmi rakamlara göre Afrika ile ticaret hacmi 2021'de yüzde 35 artarak 254 milyar doları buldu. Buna karşılık ABD ile Afrika arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 64 milyar dolar olarak tahmin ediliyor ve bu da ABD'yi Afrika’nın ticaret ortakları listesinde 4’üncü sıraya yerleştiriyor.
Afrika kıtasındaki Batılı yatırımlar yavaş ve temkinli, genellikle siyasi tahminler ve faktörlerle bağlantılı görünürken, Çin, limanlardan yollara ve elektrik santrallerine kadar altyapı alanındaki devasa projeleri finanse etmek için Afrika ülkelerine kredi şeklinde büyük miktarlarda para pompalıyor. Bu da ABD ve diğer Batılı ülkelerin kendisi ile rekabet etmesini zorlaştırıyor.
ABD yönetiminin bugün güçlü bir şekilde Afrika'ya dönme çabaları sırasında Afrikalı liderlerden en çok işittiği şey, Washington'dan dikta politikasından uzak stratejik bir ortaklık ya da halihazırda Afrika Birliği'nin dönem başkanlığını yürüten Senegal Devlet Başkanı Macky Sall'ın dediği gibi "kimsenin bize ne yapıp yapmamamız gerektiğini söylemediği" bir ortaklık istiyorlar.
Birçok Afrika hükümeti, Çin ile iş yapmanın rahat olduğunu düşünüyor, çünkü Çin onların siyasi işlerine karışmıyor, onlarla ilişkilerinde insan hakları ve demokrasi meselelerini gündeme getirmiyor. Ancak bu durum, üzerlerine borç yükü binip ödeyemediklerinde Çin’in onları korkuttuğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor, çünkü Çin, bu borçlar karşılığında -birçok kez kanıtladığı gibi- kaynaklarına veya liman, havaalanı gibi milli varlıklarına el koymaktan çekinmiyor. Zira çoğunlukla, krediler israf, yolsuzluk, şeffaflık ve hesap sorma eksikliği nedeniyle heba ediliyorlar. Bu ise söz konusu ülkeleri alacaklı ülkelerin insafına bırakıyor.
Çin, her halükârda, doğal kaynaklar ve hammaddeler elde etmek ve aynı zamanda ürünlerini pazarlamak, uluslararası sahnedeki yeni Soğuk Savaş, ABD ve Batı ile büyüyen stratejik çatışma gölgesinde, Batı ile ticarete büyük ölçüde bağımlı olmayacak şekilde ticaretini genişletmek ve çeşitlendirmek gibi çıkarlarına öncelik veriyor.
Washington, devasa miktarlarda parayı denetimsiz veya şeffaflık talep etmeden pompalama konusunda Pekin ile yarışamayabilir, ancak görünüşe göre Afrika ile güçlü ilişkiler kurmak için birkaç cephe üzerinde çalışacak. Biden yönetimi, Washington'da düzenlenen zirvenin ilk gününden itibaren yeni bir ortaklık stratejisi inşa etmedeki ciddiyetini teyit etmek için bir dizi karar açıklamakta acele etti. Bunlardan biri de gıda güvenliği, eğitim, sağlık, çevre, altyapı ve yenilenebilir enerji alanlarında önümüzdeki 3 yıl içinde Afrika'ya yatırım için 55 milyar dolar tahsis etmekti. Geçmişteki tavsiyelerin ve vaatlerin birçoğunun yerine getirilmediğine yönelik eleştiriler için de Washington, daha önce birçok Afrika ülkesinde büyükelçi olarak ve Dışişleri Bakanlığı Afrika İşleri Departmanında görev yapmış olan Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Johnnie Carson'ı bu zirveden çıkan karar ve inisiyatiflerin uygulanmasını takip etmekle görevlendirdi.
Aynı zamanda Biden, ABD'deki Afrikalı gurbetçilerin entegrasyonunu desteklemek ve ABD-Afrika ilişkilerini ve bağlarını güçlendirmeye katkıda bulunmak için Beyaz Saray'a tavsiyelerde bulunacak bir başkanlık danışma konseyi kurma kararına imza attı. Bu, ABD yönetiminin Afrika'dan gelen ve dünyadaki "Afrika diasporasının" büyük bir bölümünü temsil eden göçmenlerin ve topraklarında ikamet edenlerin üstlenecekleri önemli role itimat ettiğini gösteriyor.
Washington aynı zamanda,, eğitim programlarını veya eğitim fırsatlarını destekleyerek veya gençler için istihdam fırsatları yaratacak alanlara yatırımları yönlendirerek, Afrika nüfusunun en büyük bölümünü temsil eden gençlere odaklanmakla ilgileniyor gibi görünüyor. Washington, desteğinin ve yatırımlarının farkını göstermeye çalışıyor ve bunun için örneğin, Çin'den farklı olarak yatırımlarını projelerinde çalışmaları için Afrika’ya Amerikan işçiler göndermeye bağlamayacağını vurguluyor. Zira Çin, projelerini uygulamaları için çoğunlukla Afrika’ya Çinli işçiler gönderiyor. Biden yönetimi, Afrika Birliği'nin G20 Grubu'na katılımına, birkaç ülkenin BM yapılarına ve çalışmalarına dahil edilmesini istediği reformlar çerçevesinde Afrika'ya Güvenlik Konseyi'nde daimî bir koltuk verilmesine verdiği desteği teyit etmeye dikkat etti.
Bu adımlar önemli, ama ABD-Afrika ilişkilerine ivme kazandırmak için yeterli mi?
Bu büyük ölçüde, kararların uygulanmasına ve ABD'nin ilişkileri güçlendirmek, ticari iş birliği ve yatırımları geliştirmek için atacağı adımlara, uzun süredir Washington tarafından görmezden gelinmekten ya da kıta ile dalgalı ilişkilerinden şikâyet eden Afrika ülkeleriyle güçlü ve sürekli ilişkiler için yeni bir strateji benimsediğini göstermesine bağlı olacak. Eski başkan Barack Obama yönetimi, Afrika konusunda Biden yönetimininkine benzer bir coşku göstermiş ve bu zirvelerin periyodik olarak devam etmesi temelinde ilk ABD-Afrika zirvesini 2014 yılında Washington'da düzenlemişti. Ne var ki zirveler periyodik olarak devam etmedi, dahası Afrika kıtasına ilgi göstermeyen, hatta bazı açıklamalarında açık bir küçümseme sergileyen Donald Trump döneminde ilişkiler bozuldu.
Afrika ayrıca Washington'dan borç yükünü azaltmasına, kalkınma projelerini desteklemesine, Afrika ihracat malları için kolaylıklar ve vergi muafiyetleri sağlamasına ve iklim değişikliğinin kıtaya verdiği zararlar için tazminat almasına yardım etmesini bekliyor.
Her halükârda uluslararası ilişkiler her zaman çıkar hesaplarına tabidir, bu Çin için olduğu gibi ABD için de geçerli. Afrika karşılıksız destek almayı beklememeli ve eğer baskılardan kurtulmak istiyorsa, hükümetleri kredi ve yardımları gerçek kalkınma projelerine yönlendirerek kullanımını iyileştirmeliler ve kaynaklarını daha iyi kullanmalılar. Bütçe açıklarını kapatmak ya da üzerinde yeterince çalışılmamış projeleri finanse etmek için borçlanma politikası ile şeffaflığın yokluğu ve yaygın yolsuzluk gölgesinde borç alınan paraların heba edilmesi konusuna gelince, Afrika'nın yoksullaşmasına katkıda bulunan ve istikrarını baltalayan felaket reçetesi budur.
TT
Biden'ın diplomasisi Afrika'da başarılı olacak mı?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة