Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Her şeyi olduğu gibi tanımlayın

Bu yıl 29 Kasım’da dünya bir vadide, ABD tamamen başka bir vadideydi. Tüm dünya, 1947’nin bu gününde Filistin hakkında alınan bölünme kararını ve Filistin halkının şuradan şuraya kadar olan topraklarını geri almaya çalışmasını hatırlarken; ABD kendi adına türünün ilk örneği olan bir yasa tasarısını Senato’dan geçirdi.
Eşcinsel evliliği koruyan yeni yasa tasarısı, parlamentoda 36’ya karşı 61 üyenin onayıyla kabul edildi. Washington’da bu kararın alınma sürecini takip edenler, Senato’da bu çoğunluktaki bir onayın Yüksek Mahkeme’ye gidişin önünü kapadığını ve böylece karşı karar alınamayacağını söylediler. Kürtaj konusunda çıkarılan kararda da benzer bir durum yaşanmıştı. ABD’lilerin bu yasa tasarısını “Evliliğe Saygı Yasası” olarak adlandırmaları gariptir. Şüphesiz buna istedikleri ismi vermekte özgürler, ancak ABD Başkanı Joe Biden’in yeni yasa tasarısı hakkındaki yorumu dikkat çekiciydi: “Aşk aşktır ve ABD’liler sevdikleri kişiyle evlenme hakkına sahip olmalıdır.”
Diğer taraftan garip kanun tasarısının daha sonra Temsilciler Meclisi’nde oylamaya sunulacağı, üçüncü ve son aşamada ise başkanın yasalaşması için imza atacağı söylendi. Bu kanun tasarısı, Temsilciler Meclisi’ne taşındığında ve ardından Senato’daki gibi bir çoğunluk tarafından onay aldığında bu adım, genel olarak Batı’da ve özel olarak ABD’de bunu önceleyen diğer adımların doruk noktası olacaktır.
Birimiz Haziran 2020’de yayınlanan haberlere geri dönerse, bunların arasında şöyle bir haberin bulunduğunu görecektir: “Bağdat’taki Avrupa Birliği Misyonu, binasında eşcinsel bayraklarını yükseltti, diğer yabancı misyonlar da onu takip ederek onun yaptığını yaptılar. Bu durum, Irak başkentinde bir kargaşaya neden oldu ve kargaşa parlamentoya yansıdı. Iraklı parlamenterler bu olay karşısında öfkelendiler ve hükümetin bu duruma bir son vermek için müdahale etmesini talep ettiler.”
Öfkeli meclis, binalarına eşcinsel bayrakları asan yabancı misyonların bu tür bir eylemde bulunurken özgürlüklerini kullandıklarını inkar etmiyor, ancak dikkatlerini onların ülkelerinde izin verilen şeylere Irak’ta ve herhangi bir Arap başkentinde izin verilmeyeceğine çekiyorlar. Misyonların bunu tam olarak dikkate alması ve buna saygı duyması gerekiyor, çünkü onların ülkeleri kendi topraklarında yaşayan Arapları ve Müslümanları örf, adet ve kanunlarına saygılı olmaya davet ediyorlar. Avrupa Birliği Misyonu’nun bunu yapmak için nasıl bu kadar cüretkar olduğu, diğer misyonların da bunun mümkün ve kabul edilebilir olduğunu fark etmeden nasıl onu taklit ettiği bilinmiyor. Oysa Mezopotamya’nın ve Arap ülkelerinin diğer tüm başkentlerinde böyle bir şey düşünülemez ve kabul edilemez.
Bu misyonlar diplomatik misyonlardır ve bir misyonun faaliyet gösterdiği ülkenin kanunlarını ihlal etmemesi, istikrarlı diplomasinin ilkeleri arasında yer almaktadır. Herhangi bir ülke, kendi topraklarında aykırı hareket eden bir diplomatı ‘istenmeyen kişi’ olarak sınıflandırma hakkına sahiptir. Ancak Bağdat’ta bu bayrakların yükselmesinin üzerinden henüz bir yıl geçmemişti ki, kendimizi ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile randevuda bulduk. Bakan Blinken, ABD başkentinde bakanlık binasında aynı bayrakların dalgalanacağını, ülkesinin büyükelçiliklerinin de isterlerse bunu yapabileceklerini söyledi. Bu, geçen yılın haziran ayında gerçekleşti. Blinken, bu ayın 26’sının her yıl eşcinsel evliliğin yasallaşmasının yıldönümüne denk geldiğini, bakanlık binasına bayrak asmanın çeşitliliğe ve eşitliğe saygının bir göstergesi olduğunu söyledi. Demek ki yasa tasarısının Senato’da onaylanması, birdenbire boşlukta ortaya çıkan bir şey değil, ondan önce gelen durumlara dayanan bir sonuçtur.
Şu anda Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen Dünya Kupası maçlarını izleyenler, bu konunun havada asılı kaldığını fark etmiş olmalı. Katar, stadyumlarda bu bayrakların bulunmasını reddetmesi karşısında uluslararası medyada şiddetli bir saldırıya uğradı. Aslında Katar’ın tutumu, bir sorun yaratmak ya da sadece reddetmiş olmakla ilgili değildi; aksine ihmal edilemeyecek veya taviz verilmeyecek istikrarlı Arap geleneklerine bağlılığı ile ilgiliydi. Katar’a yönelik saldırılar sanki kutsalların ve ilahi kitapların bildirdiği kaide ve ilkeleri çiğniyormuşçasına yoğunlaştı ve hala da devam ediyor.
Doha bu konuda kararlıydı ve bu kararlılık özelde halkının ve genel olarak Arap geleneğinin eşcinsellerin isteğini kabul etmemesinden kaynaklanıyordu. Doha, kararlılığı eleştirilere ve hakaretlere maruz kalmasına sebep olsa da geri adım atmak istemedi. Çünkü basitçe kendisinin, halkının, tüm Arapların ve Müslümanların gözü önünde geri adım atamazdı. Ancak stadyumlar, Katarlıların bu kararlılığını alt etme girişimlerine de tanık oldu. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, ülkesine tezahürat yapmak için tribünlere girerken, eşcinsel rozetini koluna takıp ceketi ile bunu sakladı; ardından ceketi çıkardığında takipçilere ve izleyicilere rozeti gösterdi. Alman bakan kolundaki rozeti gösterdiği için mutlu görünüyordu. Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) Başkanı Gianni Infantino’nun bakanın önünde durup eliyle rozeti işaret ederken, sanki bakanın mutluluğunu paylaşıyormuş gibi yüzünü geniş bir gülümsemenin doldurması da garipti. Kimse Infantino’nun davranışını anlamadı ve anlamaya istekli de değildi. Çünkü Alman bakan, ülkesinin milli takımını teşvik etmek için coşkulu bir istekle bu şekilde hareket ettiyse, o zaman FIFA Başkanı’nın hiçbir mazereti olamaz. Çünkü FIFA turnuvaya ev sahipliği yapan ülkenin belirlediği kurallara uymak zorundadır.
Her halükarda sonu gelmeyen girişimlerle karşı karşıya kalıyoruz ve bu girişimlerin dünyanın bu bölgesinde eşcinsellik meselesini bizlere dayatmakta ısrar ettiğini gün be gün keşfediyoruz. Bunlar, umutsuzluk ve geri çekilmek bilmeyen; başarısız olunduğunda bir kez daha başvurulan girişimlerdir. Fakat umutsuzluğa kapılmadan çabalayanlar, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bu konuda hiçbir başarı şansının olmayacağını anlayacaklar, çünkü bu doğu toplumlarının yerleşik gelenekleriyle çatışmaktadır. Batı’da kabul gören, garip karşılanmayan ve doğuya zorla kabul ettirilmek istenen kültür, nihai bir kültür değildir. Ayrıca, Alman bakanın Dünya Kupası’ndaki hareketini teşvik edip gündemde tutanlar, eşcinsellik hakkındaki konuşmanın bölgeye meseleyi yutturacağını sanıyorlarsa hata ediyorlar ve yanılıyorlar. Meseleyi eşcinsellik olarak anlatmak, belki de üzerimizdeki etkisini azaltmak için bizim insan doğasıyla çatışması itibariyle meseleyi ele almamızı ortadan kaldırmaz ve açık olmak gerekirse, şeyleri isimleriyle adlandırmamıza da engel olmaz. Meseleyi eşcinsellik olarak isimlendirerek süslendirmek gerçekliğini değiştirmez. Bunu pazarlamak için hangi şekillerde lanse ederlerse etsinler, kabulünü kolaylaştırmak adına hangi hayallerle süslerlerse süslesinler, bizim gözümüzde onu güzelleştiremezler.