Abdulaziz Tantik
TT

Özgürlük... Fenomenal bir bakış

Özgürlük, serbestiyetin mutlaklığını ortaya koyan bir yaklaşım olarak öne çıkarılan modern bakışın ortaya koyduğu biçimi ile yaşamda bir karşılık üretilemeyen bir olguya işaret eder hale getirilmiştir. Mutlak bir özgürlük ancak Tanrısal olana mahsus bir özellik olarak görülmelidir. Zaten, kişi, özgürlüğü düşündüğü andan itibaren özgürlüğünü kısıtlayan o kadar çok şey ile karşı karşıya kalır ki, özgür olmadığını derinden kavramaya açık hale gelmektedir. Bu da özgürlüğü üzerinde düşünmeye iten bir sebep olarak düşünülmelidir.
Özgürlük, kişinin özünün gürlüğünü ve özünün tam olarak yaşamda karşılık bulacak şartları oluşturma becerisi, iradesi ve iktidarının bileşkesinde ortaya çıkan bir olgudur. Bu çerçeve içinde özgürlük kişide bir potansiyel imkân olarak varlığını açığa çıkaracak bir zemine yaslanmaktadır.
Kişi, kendi olma arayışını açığa vurduğu andan itibaren kendi özgürlüğünün neye tekabül edeceğine dair bir tecrübî zemine de sahip olacaktır. Özgürlük ve düşünme yetisi arasında bir doğrusallık bulunmaktadır. Özgürlük, verili olarak kullanıma açık olma halini şarta bağlı olarak öne çıkarmaktadır. Özgürlük kendisi için yeterli bir çabanın varlığını şart koşmaktadır. Bu çerçeve içinde özgürlük belirli bir düşünümü zorunlu kılarken, özünün anlamını da içeren bir bakışın anlamlı varlığını da deşifre eder.
İnsanın yaşam içindeki pozisyonu yanında yaşam açısından kazandığı anlamın özgürlük ile birebir ilişkili olduğu bedihidir. Kendi varlığının anlamını bilemeyen birinin özgürlük üzerine ahkâm kesmesinin bir karşılığı oluşmayacaktır. Bu yüzden, kişi, kendi varlığının anlamını derinden algılayarak kendi varlığının anlamını öğrendiği ve idrak ettiği andan itibaren, kendi potansiyellerinin farkındalığına sahip olacaktır ki bu da onu özgürlüğünü eline alarak yapılması gerekenleri yapmaya yönelik bir itici gücü oluşturacaktır.
Özgürlük ve düşünce arasındaki derin ilişkiyi doğru kavradığımızda özgürlüğün önemini kavramak mümkün hale gelir. Düşünce ise insani hasletin kendisini diğer varlıklardan farkını açığa çıkartan en önemli göstergesidir. Düşünce ile insan, varlığı, ilişkiler ağına ve yaratılışın norm haline yönelik bakışını netleştirir. Bu bakış üzerinden anlamı işaret eder. Düşünce ve anlam ilişkisi aynı zamanda özgürlük ilişkisinin üzerine bina edileceği zemini de işaret eder. Özgürlük ve anlam arasındaki derin tekabüliyeti de dikkate almadan özgürlük alanının derinliğini keşfetmek imkânsız gibi durmaktadır. Bu yüzden anlamın özgürlüğün alanını imlediğini görmek ve özgürlüğün yaşamsal karşılığını oluşturmada yeterli bir keyfiyeti inşa edeceğini de teslim etmek önemlidir.
Özün gürleşmesi ile özgürlüğün aynı çatı altında birlikte yaşamsal alan oluşturduğu gerçeğini dikkate aldığımızda insan özünün düşünce ve anlam ile bağı üzerinden derinleştirilerek idrak haline dönüştürüleceği malum olur. Öz, özgürlüğün teminatı olarak orada öyle durmaktadır. Özün varlığı ile özgürlüğün alanı arasındaki derin bağ, modern düşüncede var olan özün yokluğu savı ve özgürlük arasındaki derin çatışmayı da deşifre eder. Öz’ün yokluğunu eksene alan bir felsefi yaklaşım ile özgürlük arasındaki derin çatışma, özgürlüğü mutlaklaştırarak gücün kötü kullanımının müsebbibi kılmaktadır. Bu meseleyi ele almadan özgürlüğü anlamak zorlaşacaktır. Modern episteme ve özgürlük arasındaki anlam boşluğu özgürlüğün serbestiyet olarak kabulünü sağlamaktadır. Bireyin kendisine dayatılan dini, toplumsal baskılara yönelik kendi varlığının zorunlu şartlarını dayatma adına reddetmeye yönelten şeye özgürlük denmesini mümkün kılmaktadır. Bunun tipik bir örneği ise mülkiyet meselesindeki derin kırılmadır. Bir feminist kadın; beden benim bedenimdir; bu yüzden ne Tanrının, ne devletin ve ne de kocamın bedenim üzerinde bir hakkı tahakkuk edemez, demektedir. İşte meselenin püf noktası burasıdır. Beden kendisine mi aittir? Hayır, kendi kendisinin yaratıcısı olmadığına göre bu beden kendisine verili olarak sunulmuştur. Peki, bu tahakküm nedir? Bedenin asli ve mutlak sahibi gibi davranma neyin nesidir… Çünkü özgürlüğünü bu şekilde garantiye alacağını düşünmektedir. Burada mutlak bir özgürlük algısı devreye girmektedir. Fakat ilerleyen tarihsel süreçte birey, devlet ve toplum nezdinde bu kadar özgür olmadığını görmektedir. Son pandemi sürecinde de otoriter bir yaklaşımın özgürlükleri yok ettiğini bizatihi yaşamaya başladık. Böylece özgürlüğün mutlak bir şekilde algılanmasının imkânsızlığını da gözlemlemiş olduk. Ama buna rağmen hala özgürlüğü bu düzeyde ele almak istenmesini makul gösterecek bir sebep aranmasının anlamsızlığını göstermektedir.
Özgürlüğün irade ile ilişkisi ise özgürlüğün nerede konumlandırılması gerektiği konusunda temel bir bakışa kaynaklık edecektir. Hak, hukuk vesaire gibi temel hususiyetler ise irade üzerinden temellenir. İradenizin geçerliliği kadar özgürleşebilirsiniz… Bu yüzden hak ve hukuk ilişkisinin irade ile birebir ilişkili bir zeminde kurulması gerektiği açığa çıkar. İrade ise yapabilir olma hali/iktidar ile tanımlanabilir bir özelliğidir insanın… İnsan, yapabilir olma halini en üst seviyede gösteren bir varlıktır. Özgürlüğünü de bu yapabilir olma hususiyetine bağlar. Bu noktada yapabilir olma ise birebir düşünce ve düşünme yetisi ile ilişkili bir durumu gösterir. Yani özgürlük, düşünce, irade, yapabilir olma halleri birbirini döngüsel bir zeminde besleyerek insanın kendini gerçekleştirme arayışında destek olurlar. İşte insanın kendini gerçekleştirme arzusu onun özgürlüğünün de yeşerdiği alanı gösterir. Böylece insanın kendini gerçekleştirme arayışı ve anlamı ile insanın özgürlüğü ve anlamı arasında derin bir irtibat bulunmaktadır.
İnsan, iradesini gerçekleştirme özelliğine sahip bir varlıktır. Bu gerçekleştirme ise bir anlama binaen yapılabilecek olandır. Burada anlam ve yapabilme yetisi arasında birebir ilişki vardır. Bir şeyin doğru ve yanlış oluşu ile özgürlüğün doğru ve yanlış kullanımı arasında da benzerlik vardır. O yüzden yapılan veya gerçekleştirilen şeyin doğru veya yanlış oluşu anlamlandırma ile birebir ilişkili bir durumu gösterir. Bu noktada özgürlük, farklı bakışlar altında farklı yaklaşımlara konu olacağı gibi farklı eylemlere de kaynaklık edebilir. İşte burada mutlak bir özgürlük arayışı, kendini kayıtlı kılacak bütün düşünce ve anlam dünyalarına karşı kapatmayı zorunlu kılar. Bu da kişinin farkında olmadan kendini her şeyden azade kılan bir bakışa kapaklanmasına neden olur ki bu onun özgürlüğünün başına bela olduğu bir zemini işaret eder. Yeryüzünde kötülüğün bu kadar neşvünema bulmasının temel nedenlerinden de biri budur. İster bir Fravun, ister bir Nemrud olun fark etmez, kötülükle vasıflanır ve kötülüğün timsali olursunuz. İşte modern özgürlük tam olarak kişide tezahür ettiğinde kendini müstağni sayan ve başkasının önemini dikkate almayan, hak ve hukuk tanımayan, sadece kendi arzusunu gerçekleştirme iradesine sahip olup, önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan bir pozisyonu haklı kılarak, kötücüllüğü kurumsallaştırmaya yeltenmektedir. Bunun tipik örneklerini on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda görmemiz kolaydır. Sadece bakmak yeterli olur…
İnsanoğlu mutlak bir özgürlüğü hayal bile etmemelidir. Doğumundan ölümüne kadar belirleyici bir pozisyonu elde edememektedir. Anne ve babasını belirleyemediği gibi toprağını ve dilini, cinsini de belirlemede yetersizdir. Buna yönelik sonradan değiştirme arayışlarının reel bir karşılığı yoktur. Sonradan vatan değiştirebilirsin, farklı bir dil öğrenerek kendi dilini terk edebilirsin, farklı bir anne ve babaya yönelerek kendi anne ve babanı terk edebilirsin, cinsiyet değiştirme imkânın da var… Ama bütün bunların hepsi çok fazla sakil, iğreti ve doğal olmayan bir şekil kazanmaktadır. O yüzden doğallaşamamaktadır.
Hâlbuki özgürlük ile doğallık arasında da birebir bir tekabüliyet vardır. Fıtraten sahip olunamayacak bir şey kendi doğallığını oluşturmada yetersiz kalmaktadır. İnsan, kendisine ne kadar iyi davranılırsa davranılsın, kendi ebeveyni karşısında duyacağı emniyeti, rahatlığı, güveni ve samimiyeti bulamayacaktır. Burada da anlam ve ahlak ilişkisi kendisini gösterecektir. Kişinin özgürlüğü ile ahlaki yapısı arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. Peki, ahlaki yapıyı yok sayan modern episteme özgürlüğü neye bina edecektir? Bu yüzden farklı özgürlük tartışmaları yaşanmaktadır modern dünyada, karşılığı olmayan…
İnsan, kendi arzusunun peşine takılabilecek bir özelliğe sahiptir. Yeryüzünde o iyi ve kötüyü temsil liyakati kazanmış bir varlık türüdür. Bu temsiliyet yüzünden bir imtihana tabi kılınmış ve bir karşılık görecektir. Bu temel mesele anlaşılmadan özgürlük meselesi de anlaşılamaz... Sade bir göz ile bakıldığı zaman insan davranışları ve istekleri iyi ve kötü olarak tavsif edile gelinmiştir. Bu durum özgürlüğün hikâyesi bağlamında önemli bir yer tutar. O yüzden insanın özgürlüğü ile sorumluluğu eş değer bir bakış içinde anlamlı yerini bulacaktır.
İnsan sorumlu olduğu kadar özgürdür, özgür olduğu kadarı ile de sorumludur. Bu temel motto insanın özgürlüğünün sınırlarını çizeceği gibi alanını da belirgin kılar. Bu aynı zamanda insanın anlam arayışının yönünü ve niteliğini de göstermiş olur. İnsan iradesinin gerçek zeminini de işaret ederek özgürlüğünü ahlaki bir zemini koruyarak öne çıkardığı sürece anlamlı bir yaşamı da içselleştirmede başarılı olacaktır.
İnsanı salt bedensel bir varlık olma yerine salt ruhsal bir varlık olarak kabul eden yaklaşımlarda sorunlu yaklaşımlardır. Her iki durumda da özgürlük algısı sorunlu olacaktır. Hâlbuki insan beden ve ruhun izdivacından müteşekkil bir varlık olarak dünya yaşamına merhaba demiştir. Gücü ve zaafı da bu zeminde açığa çıkacak özelliğe sahiptir. İradesinin imkânlarını, kuvvetinin varlığının anlamını da bu alanda gerçekleştirebilir. Kendisi olma hüviyeti kazanacağı mekân da burasıdır.
İnsan özgür kılınmıştır. Bu özgürlüğü sahip olduğu anlamın tezahürüdür. Sorumlu bir varlık olarak yeryüzüne indirilmiş olması ve bir ukubat ile karşılaşması, onun sorumlu bir özgürlük ile buluşmasının imkânına dönüşmüştür. Yaratıcı olmayan bir insan olarak özgürlük üzerinden kendisini gerçekleştirme iradesi bahşedilmiş varlık olarak insan, şükür ile özgürlüğünü kazanarak, kendini gerçekleştirmede ilahi yardımı celbedebilir. Her halükarda insan ancak ilahi inayet ile varlığını anlamlı kılabilir ve sürdürülebilir halde bulabilir. Özgürlüğü onu sorumlu kıldığı gibi bir şahsiyet olarak Allah (cc) karşısında da muhatap kılmaktadır. İnsana bu muhataplık en büyük anlam ve imkândır. Bunu kaybetmemelidir.
Özgürlük verili olandır. Kullanım alanı belirlenmiştir. Kişi, kendi özgürlüğünü bu biçimi ile anlamlı kılarak kendi varlığının özünü gürleştirerek ahirette daha güçlü bir özgürlük alanına kavuşmayı öncelemelidir. İnsan kendini bildikçe Tanrısal olanı öğrenecektir. Tanrısal olanı öğrendikçe özgürlüğünün derin anlamını keşfederek özgürleşme yolunda emin adımlarla yürümeye başlayacaktır. İşte o zaman düşünme, irade ve gücün kendi kullanımında anlamlı bir işlevselliğe dönüştüğünü tecrübe edecektir.
Vesselam…