Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

El âlem ve dedikleri

"El âlemin sözleri, kayalar gibidir. Ya onları sırtında taşırsın, belin kırılır ya da ayağının altına alıp burçlar diker, yükselir ve zafere ulaşırsın.”
İnsanlar çoğu zaman kendilerini başkaları “ne der?” düşüncesine göre şekillendirir. Başkalarının ne diyeceği yegâne ölçü haline gelir. Nasıl konuşacaklarını, ne yiyip içeceklerini, kılık kıyafetlerini ve daha birçok şeylerini ne derler düşüncesine binaen belirlerler. Düşüncelerini, hayat şekillerini ve rotalarını başkalarının söylemi ve göstereceği tepki üzere inşa edenler çoğu zaman doğru adımı atamaz ve doğru yolu bulamazlar. Çünkü bunlar kendi irade ve düşünceleriyle değil de başkalarının kendileri için biçtiği ve uygun gördüğü rolleri oynar ve ona göre hareket ederler.
Hz. Peygamber vahyi topluma tebliğ etmeye başladığında da bunların örnekleri çokça görülmüştü. Mesela müşriklerin elebaşları, kendi peşlerinden sürükledikleri insanları iman etmesinler diye söylemleriyle psikolojik baskı altına almışlar ve onlara şunu söylemişlerdir: “… Siz ancak büyülenmiş bir adamın peşinden gidiyorsunuz, dediklerini gâyet iyi biliyoruz.”[1] Hz. Peygamber ile ilgili üretilen söylemlerden, yapılan tehditlerden korkanlar ve rızıklarını güçlü olan insanlar sayesinde kazandıklarını sananlar, bütün bunlardan çekindikleri için iman etmekten uzak durmuşlar ve peygambere şu sözleri söylemişler: “Eğer seninle birlikte doğru yola girersek, yurdumuzdan yuvamızdan koparılırız…”[2] bu sözlerinden anlaşıldığı üzere bazı insanlar dün de bugün de başaklarından gelebilecek eleştiriler ve baskılar sebebiyle hidayete tabi olmanın bedelini ödemeyi göze alamamaktadırlar. Bedel ödenmeden istenilen nimet ve mükâfatın olamayacağını göz ardı ederek şu ilahi uyarıyı unutmaktadırlar: “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanmıştınız? Onların başına öyle şiddetli zorluklar, öyle boğucu darlıklar geldi ve öylesine sarsıldılar ki, mü’minlerle birlikte elçi de “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek!” diye feryat ediyordu. Bakın, Allah’ın yardımı yakındır.”[3] Bedel olmadan ödül olmaz. Ayrıca Allah Teâlâ insanlara hem şimdi hem de ahirette iman edenlere va’d ettiği ödülü vermeye kadirdir. 
Allah’ın rızasını kazanmak için yola çıkanlar, bu rızanın ve cennetin ucuz olmadığını bilirler. Çeşitli imtihanlardan geçerek pişip kıvama ermenin gerekliliğinin farkındadırlar. Bu sebeple hiçbir söz, hiçbir kınama-eleştiri ve hiçbir tehdit onları yollarından alıkoymaz. Çünkü onlar bilirler ve iman ederler ki eğer karşılaştıkları zorluklar sebebiyle dinlerinden dönerlerse Allah onların yerine kendisinin sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı alçak gönüllü-şefkatli, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirir. Getirilen bu toplumun üyeleri, Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar/hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar.[4] 
Gerçek manada iman edenler, başkalarının ne dediğine göre değil, Allah’ın ne dediğine-diyeceğine göre amel ederler-etmelidirler. Çünkü eğer başkasının ne dediğine veya ne diyeceğine göre hayat şekillendirilecek olursa bir arpa boyu yol almak mümkün değildir. Zira insanları memnun etmek ulaşılması mümkün olmayan bir amaçtır. Birini memnun etseniz diğeri olmaz. Tıpkı Nasreddin Hoca’ya nispet edilen şu fıkrada olduğu gibi;
Günün birinde Nasreddin Hoca ile oğlunun komşu köylerden birine işleri düşer. Birlikte yola çıkarlar. Yolculuk sırasında Hoca, küçük olduğu için önce oğlunu eşeğe bindirir. Biraz sonra karşılarına çıkan bir adam, eşek ve üstündeki çocuğu iyice bir süzdükten sonra;
“Hey gidi zamane gençleri hey! Hiç utanmadan kendileri eşeğe binerler, yaşlı, bilgin babalarını yürütürler!” diye söylenir.
Adam, yanlarından geçip giderken oğul da utancından kıpkırmızı olur, eşekten iner ve babasını bindirir. Biraz sonra karşılaştıkları adamlar da başlarlar söylenmeye:
“Aman, şuna da bak! Senin yaşın geçmiş, kemiğin kartlaşmış; hem işte geldin, işte gidiyorsun. Şu taze fidanı eşeğe bindir de yorma zavallıyı!”
Bu söz üzerine Hoca Efendi oğlunu da eşeğe bindirir ve baba oğul eşeğin üstünde yollarına devam ederler.
Bir süre sonra birkaç kişi daha karşılarına çıkar. Bunlar da: “Amma acımasız adamlar var şu dünyada! Zavallı eşek ikinizi nasıl taşısın?” derler.
Bu söz üzerine Hoca ve oğlu eşekten inerler. Eşeği önlerine katarak giderlerken karşılaştıkları adamlar da bu duruma karışmadan duramazlar:
“Allah Allah, bu ne budalalık yahu! Eşek önlerinde bomboş, hoplaya zıplaya keyifle gidiyor.”
Bütün bunları duyan Hoca, adamlar uzaklaştıktan sonra oğluna der ki: “Bak oğul, adamları gördün işte.  Hiçbirini memnun edemedik. Ne yapalım elin ağzı torba değil ki büzesin’”[5]
Elin ağzını torba gibi büzemeyeceğimize göre şu ilkeyi kendimize rehber edinip yolumuza devam edeceğiz: "El âlemin sözleri, kayalar gibidir. Ya onları ömür boyu sırtında taşırsın belin kırılır, o yükün altında ezilirsin ya da kayalar gibi ağır olan o sözleri ayağının altına alıp burçlar diker, yükselir ve zafere ulaşırsın.”
İmam Şafii’ye nispet edilen şu sözle nokta koyalım:
“İnsanları memnun etmek ulaşılması mümkün olmayan, Allah’ın rızası ise terk edilemeyecek bir gayedir. O halde ulaşılamayacak olanı bırak, terk edilemeyecek olanı elde etmeye bak!”
[1] el-İsra 17/47
[2] el-Kasas 28/57
[3] el-Bakara 2/214
[4] el-Maide 5/54
[5] https://www.aksehir.bel.tr/fikralar.pdf (Erişim Tarihi: 18.12.2022)