Nihayet geçen pazartesi, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, Afrika Ulusal Kongresi'nin (ANC) liderlik savaşını zafer kazanarak sonuçlandırmayı başardı. Böylece Ramaphosa ANC’yi beş yıl daha yönetecek. Liderlik savaşını kazanması Ramaphosa’sı bir sonraki daha yoğun savaşa, 2024'teki parlamento seçimlerine götürecek bir yola soktu. Batı medyası, iktidardaki ANC’nin, apartheid rejiminin sona erdiği ve aktivist Nelson Mandela önderliğinde iktidara geldiği 1994 yılından bu yana ilk kez parlamento çoğunluğunu kaybedebileceği konusunda hemfikir.
Cumhurbaşkanı Ramaphosa’nın şansı yaver gitmeseydi şu anda liderlik koltuğu yerine hapishanede olabilirdi. Zira medyanın ‘Farmgate’ skandalı olarak adlandırdığı bir olay, Ramaphosa’yı yalnızca parti liderliğinden değil, aynı zamanda siyasi sahneden de az kalsın tamamen çıkarıyordu.
Skandal, siyasi ve ekonomik olarak çok kritik bir dönemde geldi. Siyasi olarak bakacak olursak, liderleri arasındaki, özellikle de Eski Cumhurbaşkanı Jacob Zuma liderliğindeki grup ile Cumhurbaşkanı Ramaphosa'yı destekleyen grup arasındaki iktidar mücadelesinin yoğunlaşmasının neticesinde ANC’nin bölünmesi bu döneme damgasını vurdu. Eski cumhurbaşkanının destekçileri Ramaphosa'yı, yolsuzluk davalarıyla suçlanıp mahkemeye çıkmayı reddetmesi sonucunda hapse atılan Zuma'yı 2018'de iktidardan indirdiği için affetmedi. Ekonomik açıdan bakıldığında, Güney Afrika, salgın krizinden bu yana zorlu bir ekonomik dönemden geçiyor. Basında çıkan haberlere göre, siyahi nüfus arasındaki işsizlik oranı neredeyse yüzde 50'ye ulaştı. Ayrıca elektrik kesintileri uzun süre devam edip günde 10 saati bulduğu zamanlar oluyor ve bu da ekonomiyi günde 190 milyon dolar zarara sokuyor. Yorumcular, elektrik krizinin Güney Afrika'daki yaygın yolsuzluk olgusunun ve tüm sektörlere nüfuz ettiğinin en büyük tezahürü olduğunu söylüyor. Kesintilerin ana sebebinin, halkın öfkesini uyandırmak ve Ramaphosa'yı devirmek amacıyla devletin elektrik üretim ve dağıtım şirketini hedef alan kitlesel hırsızlıklar ve ekipman ve cihazlarının kasıtlı olarak sabote edilmesinden kaynaklandığı ortaya çıktı.
Utanç verici Farmgate skandalı, Ramaphosa'yı siyasi olarak sanık sandalyesine oturttu. Medyada yer aldığı üzere olay, Ramaphosa'nın özel çiftliğinde bir kanepeye saklanmış bir miktar paranın çalınmasıyla ilgili. Ramaphosa, çiftliğindeki paranın varlığını aklamak için paraların Sudanlı bir tüccara sattığı bufalolardan geldiğini ve hırsızlığı ihbar ettiğini söyledi. Muhalifleri, çalınan döviz cinsinden paranın, Ramaphosa'nın sattığı bufalolardan geldiğini iddia ettiği miktarı aştığını ve hırsızlığı soruşturması ve hırsızları kovuşturması için polise haber vermek yerine çiftlikte bulunan yüklü miktardaki paranın soruşturulmasına engel olmak ve devlete vergi ödemekten kaçınmak için kendisini korumakla görevli güvenlik birimi üyelerine haber verdiğini iddia ediyorlar. Ayrıca satılan bufaloların, satıştan iki yıl sonra hala çiftliğinde olduğuna dikkat çekiyorlar.
Dava dosyası yani skandal şu anda kapanmış olsa da cumhurbaşkanının muhaliflerinin soruları cevapsız kaldı. Ramaphosa, liderlik savaşına girmeyi ve hükümetinde eski bir sağlık bakanı olan rakibini yenmeyi başardı. Bakanın da salgına karşı aşıların satın alınması için ayrılan bütçeyi kişisel olarak yararına olan taraflara yönlendirerek kötüye kullandığı için yolsuzlukla suçlandığı söyleniyor. Bakan ise bu suçlamaları reddediyor.
Güney Afrika'da olduğu gibi, yönetici seçkinler arasındaki yaygın yolsuzlukla ilişkili olarak ekonominin kötüleşmesi yeni bir şey değil. Bu, kendi halklarına sömürgecilikten kurtulma mücadelesinde liderlik yapan ve ardından iktidara gelen partilere ve hareketlere özgü bir olgudur adeta. Aralarındaki en önemli ortak nokta, parti ile devlet arasına konulan ayrımların birkaç yıl sonra sessizce ortadan kalkmasıdır. Böylece parti devlet olur ve cumhurbaşkanları, genellikle devlet bürolarını yönetme liyakatlerine göre değil, sömürgeciliğe karşı direniş dönemindeki başarılarına göre seçilir.
Bunun ardından yolsuzluk hastalığının yayılması ve şiddetlenmesi gelir. Bu, genellikle en tepeden başlayıp tüm tabakalara yayılana kadar devam eder. Bu süreçte sömürgeden kurtulmayı sağlayan kahramanlar ve bağımsızlığın önderleri, devletin parasına ve malına el koyan, kanun gücünün üzerinde ayrıcalıklı bir gruba dönüşürler. Bu grubun üyeleri servet biriktirmek, Avrupa bankalarında para transfer etmek ve dünya başkentlerinin en prestijli bölgelerinde gayrimenkuller satın almak amacıyla şirketler ve iş insanlarıyla şaibeli anlaşmalar yapmak için birbiriyle yarışır.
Ülkenin cumhurbaşkanına ait bir çiftlikteki kanepede saklanan döviz cinsinden büyük miktarda paranın varlığının ardındaki neden ne olursa olsun, mesele, ister Güney Afrika'da ister başka bir yerde olsun yolsuzluğun yaygın olduğu gerçeğini yansıtmaya devam ediyor. Ancak sömürge döneminin sona ermesinden bu yana şu soruların yanıtı hala merak konusu:
Ulusal kurtuluş hareketleri neden düzenin, hukukun üstünlüğünün ve fırsat eşitliğinin hakim olduğu demokratik ülkeler kurmayı ve inşa etmeyi başaramadı?
Savaşçılar neden mücadele tarihlerinden yüz çevirip bir gecede halklarını köleleştiren zorbalara ve tek kaygıları para toplayıp yurt dışına kaçırmak olan hırsızlara dönüşüyor?