Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Feki ve üç devir!

Dr. Mustafa el-Feki'nin yakın zamanda yayınlanan “Anlatı: Zaman ve mekânda yolculuk” başlıklı anıları okuyucuyu keyifli bir anlatımla Mısır Mahmudiye’deki Muğazi Paşa Merkezi’ne bağlı köyünden (Kom el-Nasr), Londra, Delhi ve Viyana’ya götürüyor. Ataşe olarak bir diplomatik kariyerden “cumhurbaşkanının kulağına fısıldayan adam” konumuna (cumhurbaşkanlığı sekreterliği) bir çalışma hayatını anlatıyor. Feki, Mısır yönetim ve siyaset sahnelerinde zengin bir deneyime sahip ve anılarını yazmaya karar verdiğinde "dürüst bir yolculuğun itirafı" olması konusunda kararlıydı. Tıpkı Louis Awad ve Abdurrahman Bedevi'nin itirafları gibi. Bu iki ismin otobiyografileri açık sözlü anlatımlarıyla tanınıyorlar.
Mustafa Feki'nin adeta büyülü bir anlatım yeteneği var, bu yüzden sizi ilginç bir film izliyormuşçasına farklı sahnelere götürüyor. Bir yerde gülecek kadar anlatılanlardan büyük bir zevk alıyorsunuz, başka bir yerde kedere varacak kadar üzülüyorsunuz. Anlatmak, kişiliğinin bir parçası, zira dediği gibi çocukluğunda "tavuk kümesine gidip onlara konuşma yaparmış"! Feki, sizi Mısır'ın üç devrinde yolculuğa çıkarıyor. Bunlardan birincisinde yani Nasır döneminde yetişmiş, ikincisi Sedat döneminde olgunlaşmış ve üçüncüsü Mübarek döneminde devlet adamı olmuş. Okuyucuya üç devir ve onların liderliği hakkında dengeli bir görüş sunuyor ve  “Her devrin kendi tadı ve her deneyimin bir değeri olduğunu düşünüyorum. Olumlu pişmanlığın, olumsuz pişmanlıktan daha iyi olduğuna inanıyorum!” diyor. Dediği gibi o eğilim olarak Nasırcı, akıl olarak Sedatçı, gerçeklerle başa çıkarken Mübarekçi. Ancak “1919-1952 yılları arasında Mısır tarihine egemen olan liberal döneme en aşık insanlardan biri” olduğunu da ekliyor. Bu nedenle, anılarının Mısır Kıptileri ve Yahudileri hakkındaki bahislerle dolu olduğunu görüyoruz ve ona göre bu iki kesim Mısır toplumunun dokusunun merkezinde yer alıyor. Dahası Londra'da sunduğu doktora tezini Vefd Partisi'nde önemli bir rol oynayan vatansever Makram Abid’e ithaf etti. Aynı zamanda Feki, Mübarek dönemindeki değişikliklerden sonra, işlerin netlik kazanmasının ardından “Vefd Partisi’nin fahri başkanı” olmayı da kabul etti. Fakat tüm bunlar, küçükken ve olumsuz popüler deneyimlerin birikimi sonucunda "rahiplerin görüntüsünden!" korktuğunu kabul etmesini engellemiyor.
Nasır devri hakkında adil olmasına rağmen anılarında bu devirle ilgili nesnel eleştiriler gizli değil ve bunlardan birisi de şu cümle; "Nasır askeri yenilgileri siyasi zaferlere dönüştürdü.” Feki, "Yemen macerası" için de Suriye'nin birlikten kopmasına bir tepkiydi diyor. Buna ilave olarak, anılarda Nasırcı dönemde ülke içindeki siyasi faaliyetin iki olumsuz özellikle boğuştuğunu söylüyor. Özelliklerin ilki “kalıpçılık” ve bu bilhassa Feki’nin de katıldığı ve ilk eleştirel tartışmadan sonra haberi bile olmadan atıldığı Sosyalist Birlik ile Sosyalist Öncüler içinde güçlüydü. Diğeri ise Nasırcı deneyim içinde karanlık bir dönemi karakterize eden “güç merkezleri.” Feki, “Eskiden birleşik bir ülkede olduğumuzu tasavvur ederdim, ama gerçekte Zekeriya Muhyiddin, Ali Sabri ve Abdulhakim Amir'in başını çektiği gruplar gibi Mısır devletinde güç merkezleri vardı. Abdunnasır'a gelince, herkesle oynuyordu!” diyor ve şöyle devam ediyor “Abdunnasır'ı sevdiğim doğrudur ama bu, o devre yönelik eleştirel görüşlerim olmasını engellemez."
Feki, siyasi zekâ ve şahsi kurnazlık açısından Sedat’ı, Muhammed Ali'den sonraki ikinci devlet adamı olarak kabul ediyor. Sedat, kendisine yönelik genel bir hafife alma duygusu içinde iktidara geldi. Ancak daha sonra, bir devlet adamı olduğunu kanıtladı ve alışılmadık derecede cüretkâr iki kararla, yani “savaş ve barış” kararlarıyla ülkeyi yönetti.
Feki, siyaset, bayındırlık, bilim ve diplomasi alanlarında üç dönemin şahsiyetleri arasında büyük bir takdirle geziyor. Gelgelelim okuyucu, gerçekten bireysel yeteneklerle dolu olan Mısır'ın modern devletin inşasında önemli bir şeyi, yani "kurumsallaşmayı" kaçırdığını hissediyor. Devletin çoğunlukla bir tür “yerel bir yöneticinin divanı” gibi yönetildiğini hissediyorsunuz. Arap dünyamızda kamu hizmetinde kurumsallaşmanın yokluğu,  çoğu zaman birleşik bir vatan için bulaşıcı bir hastalıktı! Feki, Mübarek'i soğukkanlı ve "bir yöneticiden çok vatanın koruyucusu gibi" diye tanımlıyor. Onun karar alırken tereddütlü, yavaş davrandığını ve bu özelliğinin "kaçırılan bazı fırsatların nedeni" olduğunu söylüyor.
İktidardaki deneyimini şöyle özetliyor: “Mısırlılar, iktidar sahiplerine ve onun sembollerine coşkuyla yaklaşırlar. Ama derinlerde, bazen nefret noktasına varan bir kıskançlık taşırlar. Başta ikiyüzlülük ne kadar güçlüyse sonrasında düşmanlık da o kadar güçlü olur.” Feki, Mısır tarihinin bir bölümünün kaybolmasından duyduğu üzüntüyü de kaydediyor. Çünkü bazı toplantıları başkanlar bir tutanak tutulmadan veya tutanak memuru olmadan gizlice yapmayı tercih ederlerdi ve Feki’ye göre bu, "devlet hafızasının büyük ölçüde eksik kalmasına ve birçok gerçeğin kaybedilmesine" neden oldu. Feki, Londra’da yaşadığı bir deneyimi anlatarak olumsuz yönetimin iki yönüne, yani "rüşvet ve kayırmacılığa" atıfta bulunmaktan da geri kalmıyor. Bir keresinde Londra'da kayıtlı olduğu fakültede okuduğu bölümün sekreterine hediye vermeye çalışmış, sekreter onu azarlayarak “bayram zamanı” olmadığını söylemiş ve hediyesini reddetmiş. Feki, “o zaman bize karmaşık bürokrasi ve ikna edici rüşveti öğretenlerin onlar olduğunu anladım” diyor. Belki bir genelleme yaparak rüşvetin yaygınlığının “Batı aklının gördüğü geniş kabulün sonuçlarından biri olduğunu ve kendisini çarpık bir şekilde aktardığımızı!” öne sürüyor.
Anıların okuyucuyu gülümseten hatta bundan da öte güldüren ironilerle dolu olduğuna dikkat çekmiştim. Feki’nin kamu hizmetindeki uzun deneyimi nedeniyle bunlar pek çok. Mesela Hindistan'a ataşe olarak atanacağı kendisine bildirildiğinde, Hindistan'da birçok salgın hastalık olduğu ve çocuklarının küçük olduklarını söyleyerek buna itiraz etmiş. Bunun üzerine Boutros Ghali ona Amerikan büyükelçiliğine gitmesini ve Amerikalı diplomatlara Mısır'a gelmenin tehlikelerini anlatan broşürü istemesini tavsiye etmiş. Feki, "O broşürü okuyunca Hindistan'ın daha insaflı olduğunu anladım!" diyor. Başka bir örnekte, Yeni Delhi'deki Mısır büyükelçiliğinin birkaç yeni koruması ineklerin sokakta başıboş dolaştığını fark etmişler ve bunun üzerine bir ineği kesip etiyle ziyafet çekmeye karar vermişler. Ancak bu neredeyse diplomatik bir felakete neden oluyormuş ve bu yüzden hemen ülkelerine geri gönderilmişler.
Feki’nin aktardığı bir diğer anekdot ise şöyle; Mısırlı bir büyükelçi dönemin başbakanı Indira Gandi'den randevu talep etmiş. Kendisine randevu vermekte gecikilmiş, bunun üzerine kendisiyle görüştüğünde başbakana, "Sizinle görüşme talebim çok geciktirildi, böyle olacağını bilseydim Clovis Maksud'tan (Arap Birliği büyükelçisi ve başbakana yakın bir isim) aracılık etmesini talep ederdim " demiş. Gandi’nin cevabı şu olmuş: “Sayın Büyükelçi, görüşme bitti!” Birkaç gün sonra büyükelçi geri çekilmiş! Kuzey Kore devlet başkanı ile görüşmeden önce Kuzey Kore başbakanı dahil olmak üzere Mısır heyetinin tüm üyelerine bir dizi aşı yapılmasına gelince Feki, "Saddam Hüseyin ile görüşmemizden önce yapılan aramada bile böyle bir şeye tanık olmamıştık" diyor.
Son söz; kelimeleri sınırlı bir makale, bu zengin anıların hakkını veremez. Bu nedenle burada onları okumanızı tavsiye ediyoruz!