Abdurrahman Şalkam
TT

Mayınlı bir zamanda savaşlar birbirini tetikliyor

Önümüzdeki yılların geleceğini bugünden kimse çizemez. İnsan ve doğanın şiddeti istisnasız tüm kıtaları kapsıyor. İç savaşlar, uluslararası savaşlar, zengin ve fakirin eşitlendiği insanlık acıları. Ukrayna'daki Rus savaşı, dünyayı kasıp kavuran, dumanını açlık ve soğuk şeklinde dünyanın dört bir yanına yayan bir alevdi. O, medya ve iletişim araçları modernleştiğinden beri dünyanın izlediği en büyük savaş, insanda farkındalık ve ilgi uyandıran baskın bir duygu. Yıkımın ve kurbanların boyutu, karanlık, soğuk ve yerinden edilmenin verdiği acı, sanki korkunç gelecek konusunda uyarıda bulunan ilk keşif taburları gibi. Nükleer silah kullanma tehdidinin yükselen sesi, korkunç kozmik patlamadan önceki ilk uyarı sireni mi? Gaz, petrol, tahıl, bitkisel yağlar ve gübreler, yüksek fiyatlar, enflasyon ve işsizlik, evlere giren ve insanların midelerine uzanan savaşlar.
Tarih boyunca insanlığın tanık olduğu tüm büyük savaşların öncülleri vardı. Savaşan güçler ve onları harekete geçiren güdüler farklı olsa bile ortak yanları vardı. Daha sonra Birinci Dünya Savaşı olarak adlandırılan Büyük Savaş, korkunun büyük güçler arasında yayıldığı bir dönemin patlak veren çocuğuydu. Bir tarafta zayıflamış imparatorluklar, diğer tarafta başkalarını peşlerinden koşulacak avlar olarak gören imparatorluklar vardı. Büyük imparatorluklar; Avusturya-Macaristan, Rus Çarlığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik, siyasi ve sosyal damarları sertleşmiş ve kurumuştu. İngiltere, Fransa ve onlardan sonra Amerika Birleşik Devletleri, küresel fırtınaların kendi emellerine hizmet etmek için zaman teknesini hareket ettirmek amacıyla estiğini düşünüyorlardı. Büyük savaş, yeni bir dünyanın ortaya çıkmasıyla sona erdi. Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları yıkıldı, Almanya yenildi ve Çarlık Rusyası yeni döneme benzeri görülmemiş bir sistemle, beynelmilel komünizmle girdi. Galip gelenler arasında yer alması gereken İtalya, savaştan ekonomik ve askeri olarak neredeyse topal çıktı. Ekonomik, politik ve toplumsal akışkanlık, faşist hareketinin başında topal İtalyan krallığını ele geçiren Benito Mussolini'yi doğurdu. Yenilen ve ağır yaptırımlar altında kalan Almanya, Nazi Partisi'nin lideri olan bir başka despotu, Adolf Hitler'i destekledi. İçinde bulunduğu ekonomik krizden adaletsizliğe, karanlığa, ölüme ve yıkıma kaçtı.
1929'da ABD'yi vuran mali kriz salgını tüm dünyaya yayıldı ve Avrupa en çok etkilenenlerden biri oldu. Dünya savaşı arenası yılların artan bir hızla hareketlendirdiği silahlıların gelişini bekliyordu.
Bugün doğuda ve batıda büyüklerin çaldığı davulları taşıyan, korkunç doğal afetlerin sardığı, yeni bir yıldayız. Kuraklık, seller ve iklimsel korku dünyayı termometrelerin sıcaklığının derecesini ölçme kapasitesini aşan bir alev topuna dönüştürdü.
Şiddetin paylaşıldığı bir dünya. İç savaşlar, ekonomik boğulmalar ve askeri hareketlenmeler keder ve yıkımın habercisi. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı, Batılı Avrupa ve ABD arasında son derece sıcak bir savaş. ABD'nin Ukrayna'ya daha fazla silah ve para göndermediği bir gün geçmiyor. Rus tarafında can kayıplarının sayısı her geçen gün artıyor ve Ukraynalılar, neredeyse tam bir yıkımdan muzdarip olmalarına rağmen, Rus askeri devine karşı mücadelelerinin kapsamını ve şiddetini artırmaya devam ediyorlar. Uzak ve güçlü bir şekilde bu zamana gelen Çin, bu zamanın oluşumunun detaylarına katkıda bulunuyor. O, herkese karşı savaşını özgün taktiklerle veren yükselen bir ekonomi ve vurucu bir askeri güç. Gemileri Çin Denizi’nde devriye geziyor, Tayvan'ın anavatandan ayrılmasını kabul etmeyeceğini söylemek için uçakları Tayvan adasının etrafında uçuyor. ABD, Çin'in hamlelerine zincirli bir işaret diliyle yanıt veriyor. Çin’in elleri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in omzunda ve gözleri hesaplı bir ihtiyatla diğer aktif güçleri gözlüyor. Onlarca yıl büyük, yumuşak bir ekonomik uyuşukluk içinde yaşayan Japonya, silahlanma ve askeri kapasitesini geliştirme arenasına giriş yaptı. Herkes bunun yalnızca ABD'den gelen doğrudan talebe verilmiş bir yanıt olduğunu biliyor. Orta bir yarığa dönüşen Ortadoğu’muza gelince, hassas noktalarda, Libya, Suriye, Irak ve Yemen'de iç savaşlar yaşanıyor. İsrail hükümetleri değişiyor ama giderek daha fazla aşırı sağcılığa kayıyor.
İran tehdidini her seferinde kendisini başbakanlık koltuğuna taşıyan bir basamak haline getiren Binyamin Netanyahu, İran'a karşı askerî harekât için geri sayıma başlayacak. İran ineğinin az süt verdiğini düşünüyor, bu nedenle askeri elini uzatarak daha fazla süt vermeleri için memelerini sıkacak. İran, üç aydır gerçek bir sosyal savaşın ortasında yaşıyor; 500’den fazla insan hayatını kaybetti. Hapishaneler kadın tutuklularla doldu, erkekler ve kadınlar için ölüm cezaları günlük öğün haline geldi. İran-İsrail çatışmasının Suriye, Lübnan, Irak ve hatta Yemen'de patlayıcı etkileri olacak. Türkiye, Suriye'den Irak'a uzanan bir cephede Kürtlere karşı savaş yürütüyor ve Yunanistan ile arasındaki gerilim de eksilmiyor.
Afrika kıtasında terörizm, açlık, işsizlik ve dış müdahale ile iç içe. Kuzey ülkelerine yönelik göç seli ise durmuyor.
Dünya bir patlama dönemine gebe peki, doğum ne zaman başlıyor? Hamile zamanların yattığı beyaz yatağın yanında duran Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'dir. O, ilk büyük savaşı ateşleyen genç katı Yugoslav değil, ama o, Sovyet kırmızı cüppesini çıkarmayan ve hâlâ Çarlık ve Sovyet Rusya'nın büyüklüğüne tutkun bir Rus general. Onun için Ukrayna'dan geri çekilmek, Rusya'nın Avrupa ve ABD kollarıyla Batı zamanına boyun eğmesi anlamına geliyor.
Bu patlayıcı zamanın harita hatlarını okuma konusunda birlik olmayan Avrupa, buradan en az hasarla çıkacağı bir kapı arayışında hemfikir. Siyasetçileri, toprakları Ukrayna ve Rusya ile coğrafi ve insani olarak temas halinde olduklarından, her geçen gün daha da kızışan durumun ciddiyetinin farkındalar. Rusya'dan kalkacak herhangi bir nükleer toz fırtınası evlerine girecek, ekonomik krizleri yalnızca kötüleştirmeyecek, tufana dönüştürecek. Avrupa, gebe zamanın yatağının yanında duran Rus Devlet Başkanı'nın hareketlerini yakından gözlemleyen ülke konumunda.
Çin'in ne dediğini takip ediyoruz ve ne yaptığını izliyoruz. Her ikisi de yani söz ve fiil de bize tüm zamanların filozofu olan şair el-Mütenebbi'nin şu sözlerini hatırlatıyor:
Bazı insanların felaketleri, diğerlerinin kazancıdır.