Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Yeni bir hayat antroplojisine doğru

Hayat, insanın sahip olduğu tek değerdir. Hayat, insanın sahip olduğu tek zenginliktir. Mal-mülk,  makam, mevki, şöhret ve itibar hepsi gelip geçici şeylerdir.İnsanın hayat bilincine ve sevincine sahip olması lazımdır. İnsanın hayat bilincini ve sevincini körelten, körleştiren ve ortadan kaldıran anlayışlar, inançlar, kurumlar ve pratikler  otoriter ve totaliter güçler  tarafından uydurulmuştur. İnsan, hayatıyla birlikte hep güç odaklarının kurbanı haline getirilmiştir. İnsandan, hep uyduruk kurgular,  inançlar ve yalanlar uğruna hayatından vazgeçmesi  istenmiştir.İnsanın önündeki en önemli meydan okuma,  kendini ve hayatını  hiçbir şey uğruna harcamayan, adamayan ve yok etmeyen  sahici bir antroplojiye sahip olmasıdır.
Tarih boyunca  insanlık, birçok yazılı ve sözlü eser meydana getirmiştir. Bütün felsefi,  bilimsel, edebi, mitolojik ve teolojik kaynaklar, insanlığın ürünleridirler. Yazıldıkları dönemin   ve zamanın sosyal, siyasal, zihinsel ve kültürel   ortamının ürünü olan eserler, hiçbir şekilde çağ ve  zaman üstü olma anlamında evrensel değildirler. Bütün eserler, yereldirler, antropolojiktirler ve  tarihseldirler. İnsanlığın  ürünü olan hiçbir kaynak, insanüstü otorite haline getirilip  insanlığa dayatılamaz. İnsan, hiçbir kaynağa veya esere  bağımlı  bir köle olmamalıdır. Bütün kaynaklar ve eserler, insana ve hayata hizmet ettikleri sürece değerli ve işlevseldirler.Bütün kaynakların  sınırlılıkları olduğunun farkında olması gereken insan, hiçbir esere  bağımlı olmamalı ve düşünmeyen bir köle olmamalıdır. Bütün eserler, insana ve  hayata hizmet etmelidir. İnsan, hiçbir insani ürüne hizmet etmemelidir.
Bütün insanlar, hatalı, eksik ve  kusurlu varlıklardır. Hiçbir insan, kusursuz, hatasız ve kusursuz değildir. Bir insanı hatasız, kusursuz ve  eksiksiz olarak kurgulayıp onu mitolojik  model haline getirmek, insanın, hayatın, tarihin gerçekliklerine uygun değildir.Putperestlik, insanların bir başka insanı  mutlak bir şekilde hatasız,  kusursuz ve günahsız olarak kurgulaması ve ona bağımlı  hale gelme halidir. İdeal, mükemmel ve  hatasız şekilde kurgulanan bütün modellerden, otoritelerden ve  efsanelerden insanın özgürleşmesi lazımdır. İnsan için en iyi örnek, insanlığın  bütün tecrübesinden dersler çıkarması, ondan sürekli  olarak   yeni bilgiler ve tecrübeler öğrenmesidir. İnsan, insanlığın öğrencisi olmalıdır. İnsanlık tecrübesi dışında insana öğretmenlik yapacak hiçbir model, örnek, kaynak, rehber ve kılavuz yoktur.
Tarih boyunca sosyal, siyasal,  kültürel, etnik ve dini gruplar, birbirleriyle hep servet, hakimiyet ve şehvet uğruna  birbirleriyle çatışmış, savaşmış ve mücadele içinde olmuşlardır. Servet, hakimiyet ve şehvet uğruna yapılmış  hiçbir grubun mücadelesi, insanlık için manevi, ahlaki, hukuki, bilimsel , sanatsal hukuksal ve sosyal alanlarda yol gösterici olamaz. Belirli bir tarihi dönemde yaşamış olmak, hiçkimseyi bilim, felsefe, maneviyat, toplum ve siyaset ve hukuk alanlarında takip edilmesi gereken örnek nesil, model ve mürşid haline getirmemektedir. İnsan, tarihte yaşamış hiçbir grubun  takipçisi olmaya mecbur değildir.Tarihin belli bir döneminde yaşamış hiçbir grup,  insan için ebedi örnek  ve model değildir.
İnsanlar, hayatlarını akıllarına ve arzularına göre yaşama hakkına sahiptirler. İnsanın aklını ve arzusunu ortadan kaldırıp onu kendilerine bağımlı hale getirmeye, onu kontrol etmeye ve sömürmeye kalkan, insana ve hayata düşmanlık etmekten  başka hiçbir şey ortaya koymayan  hurafeler, inançlar, yalanlar ve yanılgılarr sürekli olarak üretilmektedir. İnsana rağmen  ve insan karşıtı nitelikte bir grup insanın ürettiği yalanlara, yanılgılara ve hurafelere hiçbir şekilde insanın kanmaması, akılla ve arzuyla insanın hayata sarılması gerekmektedir.Akla, hayata ve insana düşmanlık edenler, kendi çıkarlarını putlaştıran insanlıklarını  yitirmiş şeytan  müsveddeleridir.
Hiçbir felsefe, ideoloji, kültür, kimlik, inanç veya değer, mükemmel değildir. Yeryüzünde  tarih ve toplum içinde gerçekleşen her şey, insanidir. İnsani olan hiçbir inanç, düşünce, pratik ve kurum mükemmel değildir. İnsan,  insani olan hiçbir şeye  köle ve dilenci olmamalıdır.İnsan, insani nitelikteki hiçbir  şeyi, kendi  üstüne çıkarmamalıdır. Tarih ve toplum içinde üretilen  ve yaşanan her şey, hiçbir şekilde insan üstü olamazlar.  Her şey, insan altıdır. Yaşama bilincine ve sevincine sahip olmak için insan, her şeye, insan ve doğa üstü olarak değil insan ve doğa altı olarak bakmalıdır.İnsana gelen her şey, insandan ve doğadan gelmektedir.
İnsanlık tarihi,  mağaralarda,  adalarda, ağaçların altında, kuytu yerlerde, inzivalarda, akademilerde,  gizli yerlerde doğan sayısız  felsefe, sanat, inanç ve sosyal hareketini bünyesinde barındırmaktadır. İnsana ve doğaya dair   yeni bir şey söylemeyen, kadına ve erkeğe onurlu ve özgür  bireyler olarak bakmayan, şiddeti, kapalılığı ve fanatizmi dayatan, insanlığın hikmet, bilgi ve birikim kaynaklarını kurutan,  cehaleti kutsallaştıran, insanı akıldan, arzudan ve  aşktan kopartan  yıkıcı, yalancı ve yanılgısal birçok   kurgu üretilmiştir. İnsan, yüceltilen cehalet yerine akıldan ve hayattan beslenen bilgiye, hikmete ve  tecrübeye yönelmelidir. Akıldan,  arzudan ve aşktan beslenmeyen, büyümeyen ve gelişmeyen kişiler, kaynaklar, gruplar ve güçler, insana, hayata ve  doğaya düşmanlık beslemekte ve kin duymaktadırlar. Sahte yasaklar, suçlar ve sınırlar inşa ederek insanı, kendisinden ve hayattan koparan dayatmalar üretilmekte ve kurgulanmaktadır.Suç ve ayıp adı altında insana,   yaşamamak erdemlilik ve doğruluk olarak dayatılmaktadır. Onurlu ve özgür birey olarak insanın tek görevi,  sevinçle, coşkuyla ve bilinçle  hayatını akla, bilgiye, düşünmeye, sorgulemaya ve sormaya dayalı olarak yaşamaktır.