Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Zemzem suyu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Geçmişte, deneyin bir fikrin/hipotezin geçerliliğinin veya yanlışlığının kesin kanıtı olduğu söylenirdi. Bu kural hem deneysel hem de teorik bilimlerde geçerliydi. Ancak bu görüş, Francis Bacon'un (1561-1626) Novum Organum adlı kitabında yayımlanmasından bu yana gücünü yitirmiştir. Bu kitapta Bacon, insan zihniyetinin şekillenmesine katkıda bulunan ve böylece onun dünya anlayışını ve yargılarını etkileyen zihnin dört idolünden bahsetmiştir.
Aslında bu fikir Bacon'dan önce de biliniyordu. Ancak onun çalışmaları bilimsel ağırlığını artırdı ve bireylerin düşünceleri üzerindeki belirleyici etkisinin gerekçelerini ve yollarını açıkladı. O zamandan beri, öznel iç tefekkürün ve kişinin kendisi dışındaki dünyayla ilgili tasavvurunun, insanın daha önce kişisel deneyimleriyle ulaştığı veya çevresinin kendisine aktardığı veya kasıtlı fikri mücadelelerden sonra ikna olduğu form ve kanaatlerden -zorunlu olarak- etkilenmiş olacağı fikri, bilimsel çevrelerde yerleşti. 20. yüzyılda, tarafsız, yani araştırmacının zihinsel geçmişinden etkilenmeyen sonuçlara ulaşma olasılığını keşfetmek amacıyla, doğa bilimleri ve deneysel bilimlerle ilgili deneylere özel önem verildi. Bu deneylerden önce, zihinsel önyargının, doğa ve deneysel bilimler dışında beşeri bilimlerle sınırlı olduğu görüşü hakimdi. Çünkü beşeri bilimler, dışarıda oluşan ve gelişen, dolayısıyla -bu görüşe göre- insani eğilimlerden etkilenmeyen diğer bilimlerin aksine, zihinde şekillenip gelişir.  Bununla birlikte, bu süreç, peşin hükümlerin teorik, doğal veya deneysel tüm bilimsel çalışmaları etkilediği konusunda neredeyse genel bir uzlaşı ile sona erdi. Bu etkinin ilk gözlemden başlayıp, daha sonra hammaddeye yönelik amaçlı inceleme ve laboratuvar deneylerinden, sonuçların açıklanmasına kadar devam ettiği söylendi.
Araştırmacı ham maddeleri incelemeye veya toplamaya başladığında, önceden var olan kanaatlerinden etkilenen özel hipotezlerden yola çıkar. Başkalarının değil de özellikle bu hipotezlerin seçilmesi, genellikle araştırmacının sosyal veya akademik çerçevesindeki hakim eğilimleri ve hatta zaman zaman onun dini ve politik eğilimlerini simüle eder. Buna şöyle bir misal verelim; bir uzman hastalıklara şifa olduğu şeklindeki meşhur görüşün doğru olup olmadığını araştırması için zemzem suyunu tahlil etmekle görevlendirildi. Eğer bu araştırmacı Müslüman ise mutlaka zemzem suyunun tıbbi veya tıbbi olmayan faydalarını ispat niyetiyle deneye girişecektir. Tüm Müslümanların inanmak istediği hipotezin aksine, bu suyun sağlığa zararlı olabileceği ihtimalinden yola çıkması pek olası değildir.
İster fikir, ister madde, ister insan olsun, insan bir şeye baktığında, onu gözleriyle değil, aklıyla görür. Gördüğün şeyi zaten zihninde canlandırdığın, yani onu anlamak ve anlamını kavramak için bir çerçeve oluşturduğun için anlarsın. Bu bağlamda, bilim araştırmacısı, ortalama bir insandan farklı değildir, çünkü her ikisi de kendi zihinsel geçmişlerinden etkilenirler. Bu nedenle, birkaç kişi bir şeye bakar ve her biri onu farklı şekilde algılarlar. Aynı haberi duyanlardan bazıları bundan ağlayacak kadar etkilenirken, diğerlerinin tutumu şaşırmak olur, çünkü haber onların kalplerine dokunmamış veya duygularını harekete geçirmemiştir. Diğer bir deyişle haberin içinde taşıdığı yükün farkında değillerdir ya da bu yükün onlar için bir anlamı yoktur.
Sözün özü, siz de benim ve diğer herkes gibi olaylara tarafsız bakmıyor ve onları önyargılarınızdan bağımsız bir şekilde düşünmüyorsunuz. Bu önyargılar, sizin karar verdiğiniz bir şey değil, beyninizin yapısının bir parçasıdır ve bir görüşte uzun süre demirleme yoluyla kökleşmişlerdir.
Dolayısıyla objektif ya da apaçık bir gerçek sandığınız şey, aslında o kisveye büründürdüğünüz kişisel algılarınızdan başka bir şey değildir.