Nasif Hitti
TT

Devam eden ve yenilenen çatışmalar ile sıkıntılarla dolu yeni bir yıl

Rus-Ukrayna savaşı ve onunla birlikte Batı-Rus çatışması iki aydan az bir süre içinde birinci yılını tamamlayacak. Her gün gerilim temposunun artması yaşlı kıtayı, Batı İttifakı ile Rusya Federasyonu arasında çeşitli şekillerde tırmanan bir çatışmanın sahnesi haline getirdi. Bu jeostratejik çatışmanın yakın veya uzak gelecekte ne zaman ve nasıl sona ereceğini henüz bilmiyoruz. Birçok göstergeden ötürü bu yılın, Tayvan'da -ya da bazılarının dediği gibi Asya’nın Ukraynası’nda- başka bir Ukrayna senaryosuna tanık olabileceğine ilişkin yorumlar artıyor. Bu olasılığa ihtimal verilmesi, ABD-Çin geriliminin artması ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin Tayvan konusunda ilan ettiği kırmızı çizgi politikasının yanı sıra ABD’nin Tayvan’a yaptığı askeri yardım ve satışların artmasından kaynaklanıyor. Bu, Tayvan’da askeri teyakkuz seviyesinin yükseltilmesine sebep oluyor. Tüm bunlar, çatışmanın her iki tarafındaki diplomatik söylemlerin keskinleştiği ortamda gerçekleşiyor.
Tırmanma ve gerilim riskini artıran şey, Kuzey Kore'de ‘klasik olmayan’ veya nükleer silahlanmanın artmasıdır. Buna, Güney Kore ve Kuzey Kore arasındaki çatışma söylemindeki gerilim eşlik ediyor. Bölge aynı zamanda Japonya'da nitelik ve nicelik olarak silahlanma faaliyetinin artışına da tanık oluyor. Bu, Soğuk Savaş döneminin başından beri Tokyo'da görülmeyen bir durum. Yeni Japon yaklaşımı, bu ayın ortasında yapılacak ABD-Japon zirvesi ile güçlenecek ve etkilerini gösterecektir. Bunların hepsi, Pasifik ve Hint olmak üzere ‘iki okyanus sahasında’, kesin olmamakla birlikte ucu açık gerilimlere ve başka savaşlara kayma ihtimaline işaret ediyor.
Öte yandan bu yıl Afrika’da, ABD-Çin rekabetinin kızışmasına tanık olacak. Washington'ın ev sahipliği yaptığı ikinci ABD-Afrika zirvesi, Afrika kıtasının ABD için büyük önem taşıdığını gösterdi. Geçmiş yıllardaki ABD politikaları ve davranışları bu yönde olmasa da Washington, özellikle Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu'nun Afrika'daki nüfuzlarını genişletme politikalarına karşı koyması gerektiği hissine kapıldı. Öte yandan üç zirve; ‘Çin-Suudi, Çin-Körfez ve Çin-Arap’ zirveleri, bu gidişatın boyut ve yoğunluğunda stratejik bir değişimin başladığına dair net bir mesaj verdi. Bu, katılımcı tarafların Arap-Çin ilişkilerinin geliştirilmesine güçlü ve kapsamlı bir ivme kazandırmaya verdikleri büyük önemi yansıtıyor. Gelgelelim bu, büyük jeostratejik ve jeoekonomik öneme sahip bir bölgede ana uluslararası güçler arasındaki rekabet oyunundaki değişimlerden ötürü, nüfuzu ne olursa olsun Washington'da bir alarm ve gerilim durumuna yol açtı. Ortadoğu, üç kıtanın buluşma noktasıdır ve bu yüzden her düzeyde önemi artmaktadır. ABD ile jeostratejik çatışma sahasında büyük bir Rus-Çin uzlaşması olsa da iki tarafın pozisyonlarında tamamen bir uyum söz konusu değil. Zira her iki tarafın da çıkarları farklı ya da bu çıkarların boyutu, doğası ve ekonomik hedeflerinin farklı olması nedeniyle Avrupa ile ilişkilere verilen önem değişkenlik göstermektedir.
Öte yandan bu yıl, Washington'ın izlediği enflasyon politikaları nedeniyle ekonomi alanında ABD ile Avrupa Birliği (AB) arasında gittikçe büyüyen anlaşmazlığın kontrol altına alınması konusunda daha fazla zorluğa sahne olacak. Zira izlenen bu politikaların, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının küresel ekonomiler üzerindeki yansımalarından farklı derecelerde de olsa hala etkilenen ve esas olarak Ukrayna savaşı yüzünden bir çıkmaza giren Avrupa ekonomileri üzerinde ciddi olumsuz etkileri var.
Birçok gözlemci, bugün dünyanın Çin Halk Cumhuriyeti kaynaklı ikinci bir Kovid-19 salgını dalgasının eşiğinde olabileceğini söylüyor. Birinci dalga sırasında edinilen tecrübe ve becerilere rağmen, ikinci bir dalga olması halinde ülkelerin kapasitesine göre değişkenlik göstermekle birlikte, bunun sonuçları pahalıya mal olacaktır. Ayrıca hala birinci dalganın etkilerinden yakasını kurtaramayan ulusal ve bölgesel ekonomiler üzerinde de azımsanmayacak maliyetleri olacaktır.
Bu yıl dünyanın farklı bölgelerinde istikrara yönelik risk taşıyan sıkıntıları artırabilecek şey, başta küresel ısınma, çölleşme ve kuraklık olmak üzere iklim değişikliklerinden kaynaklanan sorunlardır. Tüm bunlar demografik değişimi, iç ve dış göçleri tetikleyen faktörlerdir. Doğu Avrupa gibi Akdeniz de ekonomi ve toplum üzerinde ve dolayısıyla ilgili tarafların güvenlik ve istikrarı üzerinde epey etkisi olan göç koridorlarını oluşturan ‘en aktif’ bölgelerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Ayrıca, Ukrayna savaşının fitilini ateşlediği ve Rusya'nın elinde önemli bir kart olarak gördüğü enerji savaşı, kartları karıştırmış ve enerji ithalatçıları ile ihracatçıları da dahil olmak üzere ilgili tüm taraflar arasındaki öncelikleri ve iş birliği ilişkilerini değiştirmiştir. Enerji savaşı, Ukrayna krizinin ortaya çıkışından beri ‘ulusların oyununun’ en önemli unsurlarından biri haline geldi. Önemi her geçen gün artan bu savaşa karşı ufukta kapsamlı uzlaşıya dair hiçbir ışık görünmüyor.
Önümüzde, ana aktörlerin rolüyle şu ya da bu şekilde birbiri ile bağlantılı olan birçok çatışma ve gerilimin olduğu bir yıl var. Peki bu yıl, herkesi farklı biçimlerde ve zamanlarda etkileyen daha fazla olumsuz yansımayı beraberinde getirecek çatışma ortamının devam etmesine mi tanık olacağız? Yoksa bu çatışmaları ve gerilimleri kademeli, gerçekçi, katılımcı ve kapsamlı bir şekilde kontrol altına alıp çözmek için uluslararası bir iş birliğinin başlangıcına mı tanık olacağız?
Bu yıl önümüzdeki günler ve aylarda, ‘ulusların oyununun’ bizi hangi yola götüreceğini göreceğiz.