Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Siyonizmin çıkmaz yolu!

Pek çok kişi için Filistin davası, doğru düşünmeyi önemli ölçüde bastıran bir duygu yüküne sahip. Yukarıdaki başlık da belki ilk bakışta bu duygular kategorisinde görünebilir ama aslında tarih okunduğunda ortaya çıkan varsayımsal bir olasılık. Modern Batı'da Yahudi dini mensupları çok acı çektiler ve bunun doruk noktası Yahudilerin Nazi Almanyası'nda gaz fırınlarında yakılmaları oldu. Bu, insanlığın alnına çalınan çirkin bir lekeydi ama sonunda o merhametsiz rejim devrildi ve aşırılıkları nedeniyle o tarihten bu güne kadar lanetlendi.
Yeni İsrail hükümeti ve onun Filistinlilere yönelik açıklanan planlarıyla birlikte, Filistin halkına karşı Yahudilerin Nazizmin elinde çektiklerinden tür olarak farklı ama ölçü olarak aynı iğrenç eylemler bekleniyor. Ölçü olarak aynı dedik çünkü nefret dolu ırkçılık ve kuşatmaya yönelmek, gelecekte bir imha ve soykırım savaşına yol açabilir.
Çoğu gözlemci için önemli olan, Nazi toplama kampı muhafızlarına benzer kalpsiz muhafızlarla çevrili bir "gettoya" yerleştirilecek olan Filistin halkının genelidir. Bu, Yahudilerin Nazi zulmüne direnme iradesini kırmadığı gibi Filistinlilerin de direniş iradesini kıramayacak. Bu varsayım, insanlığa karşı aşırılığı ve radikalizmi sonucu Siyonizm'in kendi kendini yok etmesine yol açabilir
İsrail'e ve genel olarak Filistin halkıyla olan ilişkisine ne olacağı konusunda olasılıklar çok geniş. Ancak yeni hükümetin, "İsrail'deki en aşırı ve sağcı hükümet" olduğu konusunda bir fikir birliği var.
Binyamin Netanyahu basit veya politik olarak saf birisi değil, ancak çoğu politikacı gibi gücü seviyor. Çetrefilli olan yasal durumunda, mevcut bazı yasal metinleri kendi durumuna uygun hale getirmek için değiştirmek istiyor. Bu nedenle, toplumun birçok kesiminin İsrail “korkusuna” yatırım yapıyor ve arzuladığı şeyi başarmak için en aşırı radikallerle ittifak kuruyor. Burada birden çok olasılık var: Netanyahu, kendisini güvenli bir limana ulaştıracak yasal değişikliklerle istediğini elde etmek için radikaller ile birlikte hareket edip, daha sonra radikallerin projelerini asgari ölçüde uygulamalarına izin vererek onları dizginleyecek ya da uluslararası toplumun tutumunu gerekçe göstererek geri adım atışını haklı mı gösterecek? Yoksa patlayana kadar işlerin kötüleşmesine izin mi verecek? Her iki senaryo da mümkün, ancak bir de en kötü senaryonun; aşırılık yanlılarının "Filistinlileri kuşatmak, topraklarını yağmalamak ve aynı zamanda onlardan en fazla sayıda kişiyi öldürmek" yönündeki azami emellerini gerçekleştirdiklerini varsayalım.
Bu senaryoda Filistinliler, Araplar ve dünyada barışı seven herkes, hatta İsrail'in önemli bir kesimi de tüm imkanlarıyla kendisine direnmekten vazgeçmeyecektir. Yeni hükümetin yemin törenine eşlik eden gösteriler ve hatta yemin töreni sırasında Knesset içindeki protestolar, belki de gelecekte daha geniş ölçekte neler olabileceğine işaret ediyor.
Yurtiçinde İsraillilerin ve yurtdışında destekçilerinin yorumlarından, Filistinlilerin “bir çıkış yolu olmadan kuşatılmasından” duyulan korku, hatta dehşet gözümüze çarpıyor. Zira bu kuşatma, geniş çaplı tepkiler demek ve bu tepkiler herkesi bir şiddet döngüsüne sokacak nispette olabilir. Bu ise bazı gözlemcilerin düşündüğü gibi "Siyonizm'i kendi kendini yok etmeye" daha fazla yaklaştırıyor.
Kısa vadede yeni hükümeti oluşturan güçler arasında, “peyniri parça parça kemirmek” isteyenler (Netanyahu ve “Likud”) ile onu hemen yutmak isteyenler (aşırı dinci ve Siyonist güçler) arasında çekişmelere şahit olacağız. İlki ertelemeye çalışacak, ikincisi de hemen eyleme geçilmesi için baskı yapacak.
Filistinlilerin tepkilerine gelince iki ihtimal var; ilki koşullara daha yakın, o da duygusal bir tepki vermek ve herkesi (İsrail radikalizmini) ve hatta Arapların bazı ilişkilerini abartılarla kınamak. Bu ikisi  - ne yazık ki - tarihsel olarak alışılagelmiş kör tepkilerdir. Nesnelliğe en yakın tepkiler ise, dahili ve harici olmak üzere çeşitli yollardan oluşuyor. İçeride takip edilmesi gereken yollardan biri "Güney Afrika’nın son devlet başkanı Frederik Klerk'e benzeyen bir İsrail lideri aramak" ve onunla, hayatta kalmak için en iyi yolun bir tür "ortaklık" olduğuna inanan herhangi bir kişi- ve grupla ittifak kurmaktır. Dış düzeyde benimsenecek yollardan biri ise, radikalizme karşı kararlı bir tavır benimsemek için (onları düşmanlaştırmadan) veya uluslararası ya da bölgesel çatışmalarda herhangi bir tarafın “tarafını” tutmadan tüm güçleri seferber etmek. Bu ikincisini uygulamak için basiret, vizyon ve gerçekçi planlara gereksinim var.
Halkların tarihini inceleyenler, ulusların ana davranış tiplerini ikiye ayırırlar. Birincisi, "tarihte yaşayan halklar", yani kendilerini gerçeklerle ilgilenmekten uzaklaştıran, mirasın ve mitlerin ağırlığını kendine dayatan ve geçmişe hapseden halklar. İkincisi “tarihin ötesinde” yaşayan yani karşılaştıkları sorunlarda kimsenin dokunamadığı “tabular” gibi ulusal mitler engeline takılmadan, özgür manevra ve bilimsel düşünme ile kendilerine geniş bir düşünme alanı açan halklar.
İsrail sağı söz konusu olduğunda, “bu gruplar” “tarihte yaşıyorlar” ve onun mite benzer tezinden besleniyorlar. Böylece İsrail'in kurulmasına ve ardından dünyada kabul görmesine yol açan “liberal Siyonist” düşüncelerden uzaklaşıyorlar! Liberal Siyonizm’in “çıkarları haklı çıkarma”, “totaliter” düşmanlar denizinde küçük bir “liberal” damla olduğunu söylemek gibi “düşmanın” hatalarından yararlanma ve abartma çıtası yüksekti. Tarihe bağımlılık, İsrail toplumunu Hitler’in dünyayı yönetme hezeyanlarına benzer hezeyanlara itiyor!
Tabii ki, akademik veya siyasi İsrailli liderlerden oluşan dengeli bir bloğunun analizine atıfta bulunmadan tablo tamamlanamaz. Bu blok, hükümetin bileşenleri arasındaki “balayının kısa süreceğini” söylüyor zira aşırıya kaçarlarsa bunun anlamı, İsrail'in uluslararası izolasyona maruz kalması. Bu ise İsrail vatandaşlarının en büyük ve derin korkusu. Keza “Araplarla ilişkileri genişletme” hayali gündemden çıkacak. Hatta mevcut ilişkiler de etkilenebilir, bu nedenle söz konusu senaryo, yeni hükümet içindeki uzlaşının uzun sürmeyeceği kanaatinde.
Filistinlilerin "tarih-sonrasına" geçişi- tabiri caizse- bir zorunluluk. Üç sacayağı olan bir strateji düşünülmeli o da; Filistin birliği, İsrail içindeki Filistinlilerin birliği, sağcı hükümetten etkilenen İsraillilerle ortak bir cephe oluşturulması. Bunların yanı sıra yeni hükümetin çirkin davranışlarını haklı çıkarmak için başvurabileceği tüm bahaneler ortadan kaldırılmalı. Bunun için belki de tüm Filistinli grupları bir araya getirecek bir çalıştay çağrısında bulunmak gerekiyor ama ne yazık ki, bu senaryonun gerçekleşmesi pek mümkün değil.
Son söz; "Karıncanın tüyleri çıkarsa, ölümü yaklaşmıştır." Bu bir atasözü mü yoksa halk deyimi mi bilmiyorum ama gelişmelere işaret etmek için kendisini hatırlatmak gerekiyordu.