Vahdettin İnce
Yazar
TT

Çılgın Batının yediği herzeye bakın

Ufuklarını çelik zırhlı duvarlarla sarmış olmalarına rağmen suçlulara özgü ölümcül korkularını gizleyemiyorlar artık. Afrika’nın çocuklarının gözlerindeki nefret, şatolarının yüksek duvarlarının ardında bile uykularını kaçırdığını şiş gözlerinden anlamak mümkün. Dünyanın dört bir yanını talan ederek kurdukları cennetin tuz buz olup serap olma ihtimali belirdiğinden beri endişeliler. Korkuyorlar. Korktukları için de her tarafa saldırıyorlar. Başkalarına ait her değeri çiğniyorlar.
Hiçbir şeylerinin gerçek olmadığının, demokrasilerinin, medeniyetlerinin, hukuklarının, hümanizmalarının kocaman birer yalan olduğunun, çağdaş uygarlık diye ulaşılması gereken bir düzeylerinin aslında hiç olmadığının anlaşılmaya başladığını görmeleri yüzünden telaş içindedirler. Bu yüzden kurdukları düzmece düzenin işlediği eski dönemlerdeki kadar kendilerine hakim olamıyorlar. Yol gösteren, buyurgan, üstenci, tanrısal tutumlarını sürdüremedikleri, sürdürmeye kalksalar eskisi gibi kabul görmediğini gördükleri için sükunetlerini koruyamıyorlar. Bu nedenle “dünya düzenlerinin” eskisi gibi devam etmesi için kontrollü savaşlar çıkararak topyekun insanlığa yaşattıkları mağduriyetlerin yakalarına yapışmasını geciktirmeye çalışıyorlar. Kar etmiyor. Eskiden olduğu gibi birbirlerini boğmaya teşne ahmakları o kadar kolay bulamıyorlar. Toplantı üstüne toplantı, doruk üstüne doruk, zirve üstüne zirve düzenliyorlar. Nafile. Makyajları dökülüyor. Çirkin yüzleri ayan beyan görünüyor.
Anlı şanlı medeniyetiyle Batıdan söz ediyorum. Dünyaya “dünya savaşı” diye bir kavramı hediye eden, bu savaşlarda milyonlarca insanı hunharca katleden, “soy kırım” gibi korkunç bir geleneği başlatan, onlarca milleti yok eden ve yok edilmesini teşvik eden, sömürgecilik diye bir iğrençliği insanlığa yaşatan, nice milletlerin kanını, iliğini emen batıdan. Dünyayı soyup soğana çevirerek kurdukları cennette mutlu mesut yaşamak için dünyanın geri kalanını “sürekli savaş”ların, “kanlı devrim”lerin, sonu gelmez kıyımların yaşandığı bir cehenneme çevirerek kırıp geçiren batıdan. Kimyasal, nükleer, konvansiyonel ve daha envaiçeşit silahları üretip katliam tiryakisi olmuş, öldürme manyağı batıdan. Ama artık inandırıcılığı kalmamış ve yüzyıllardır işlediği cinayetin hesabının sorulması ihtimalinden dolayı çılgına dönmüş batıdan.
Son çılgınlıkları da Kur’an-ı Kerimi yakmak oldu. Çünkü günün birinde yakalarına yapışacak baldırı çıplaklara özgürlüğü ilham edenin Kur’an olduğunu biliyorlar. Onca karalamaya, onca ihanete, onca baskıya, onca zulme rağmen insanların her gün biraz daha yoğun bir şekilde Kur’an yöneldiğinin farkındadırlar. “La ilahe illallah” diyerek özgürleşen insanların bir gün Batı medeniyeti denen düzmece tanrıyı parçalayacaklarını, özgürlük peygamberi İbrahim gibi baltayı da en büyüklerinin boynuna asacaklarını biliyorlar. O yüzden ataları Nemrut’tan ilham alarak Kur’an’ı İbrahim gibi ateşe atıyorlar. Nemrut yaşasaydı, bunun mukadder akıbetleri açısından kendilerine bir fayda sağlamayacağını söylerdi. Ya da Büyük psikanalistleri Freud sağ olsaydı kesin kes bunun bir suçlunun hesabını veremeyeceği kadar ağır cinayetler işlediği için yakalanacağını anladığı anda intihar etmesi anlamına geldiğini söylerdi.
Çılgın batı medeniyeti! Allah’a savaş açanların asla kazanmadıklarını göremeyecek kadar gözlerini kan bürümüş.
Bize gelince, değerlerimiz ilk defa hakarete uğramıyor. Ama sonunda hep sadece “Allah’tan korkup sakındıkları” için özgürleşenler kazanmıştır.