İstemi Yılmaz
TT

NATO’da Türkiye blokajı: Herkes seçimi bekliyor

Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası Atlantik İttifakı’nın bulduğu kuzeyde genişleme fırsatı sekteye uğramış gibi görünüyor. Türkiye, üç ülke arasında geçen sene imzalanan mutabakata rağmen Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvurularına engel olmayı sürdürüyor. Anlaşmanın sekteye uğramasının “görünürdeki” sebebiyse geride bıraktığımız haftada Stockholm’deki Türk Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim yakılması.
Aslında olayın başrolü Danimarka merkezli ırkçı Sıkı Yön Partisi (Stram Kurs) lideri Rasmus Paludan. Ancak olayın İsveç’teki Türk diplomatik temsilciği önünde gerçekleşmesi okların Stockholm yönetimine dönmesine neden oldu. Ankara en üst perdeden olaya tepki gösterdi. İsveç’in Türkiye Büyükelçisi Staffan Herrström Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı, İsveç Savunma Bakanı Pal Jonson’un Ankara ziyareti de iptal edildi. İsveç Başbakanı Ulf Kristersson’un olayı "saygısızlık" olarak nitelendirerek kınaması dahi krizin sona ermesine yetmedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Önce Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Müslümanların dini inancına saygı göstereceksiniz. Bu saygıyı göstermiyorsanız kusura bakmayın bizden de NATO konusunda herhangi bir destek göremeyeceksiniz” sözleriyle İsveç’e NATO kapısını kapattı.
Gelinen noktada İsveç ve Finlandiya NATO üyeliklerini bir süreliğine ertelemiş gibi görünüyor. Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto, "Stockholm'deki son gösteriler, durumu yalnızca uzattı” diyerek birkaç ay sonra konuyu tekrar açabileceklerine işaret ediyor. Helsinki’nin aklındaki tarihse Türkiye’de düzenlenecek başkanlık seçimlerinin sonrası. Hem Batı kampının kulak kabarttığı ABD hem de İskandinav ülkeleri açısından Ankara ile meselenin yeniden masaya yatırılması adına seçimden sonra oluşacak tabloya bakmak gerekiyor. Pek tabii Atlantik İttifakı açısından yapılan hesap basit: Erdoğan iktidarı kaybederse yerine gelen liderle anlaşırız.
Benzer bir seçim hesabının Ankara tarafından da yapılıyor. ABD ve müttefikleri kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da İsveç’te maketi üzerinden yapılan provokasyon ve Kur’an yakılması gibi olayları bir seçim malzemesi olarak gördüğünü söylemek yanlış olmaz. Zira Stockholm daha önce de benzer provokasyonların adresi olmuş, bu kadar büyük bir tepkiyle karşılaşılmamıştı. Takvimleri geri sayarsak, Türkiye’de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesini öngören referandumdan önce de Türk Bakan’ın Hollanda’da elçiliğe alınmaması skandalı patlak vermişti. Söz konusu kriz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkedeki Batı karşıtlığını seçmen konsolidasyonunda ne denli becerikli bir şekilde kullandığını gözler önüne sermişti.
Her ne kadar taraflar saatlerini seçimlere ayarlayarak hesap yapmayı sürdürse de anlaşmanın o kadar sağlanacağı zannedilmemeli. Bundan üç hafta önce İsveç Başbakanı Kristersson, Ankara’nın taleplerinin kabul edilemez olduğunu ve NATO müzakerelerinde zorlandıklarını itiraf etmişti. Türkiye’nin İsveç’te mukim FETÖ ve YPG iltisaklı şahısların iadesini talep ettiği aşikâr. Stockholm’ün elini kolunu bağlayansa İsveç yasaları. Kristersson istese bile talep edilen kişileri yargı kararı olmadan Türkiye’ye gönderecek iktidara sahip değil.
Sonuç olarak NATO’daki krizin tarafları mayıs sonuna kadar baltalarını gömdü. Bununla birlikte Batı medyası Beyaz Saray ve Brüksel’e Türkiye baskısı yapmayı sürdürüyor. Kısa vadede çözüm uzak olsa da gerginlik artabilir. Fakat Batı’nın Ankara ile temasını riske atacak derecede sert yanıtlar vererek gerginliği artırması kime yarayacak bunu zaman gösterecek.