Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

En büyük keramet

“İyi, ahlâklı ve cömert olmak” anlamına gelen “kerâmet”, kerem gibi masdar olup “iyilik, cömertlik” mânasında isim şeklinde de kullanılır. Terim olarak “Allah’ın sâlih, takvâ sahibi, velî kullarından zuhur eden olağanüstü hal” diye tanımlanır. “Bir yetkiye dayanarak iş yapmak” anlamındaki “tasarruf” kelimesi de tasavvufta kerametle eş anlamda kullanılmıştır. Keramet, tıpkı mûcize gibi tabiat kanunlarıyla açıklanamayan olağan üstü ve sıra dışı bir olay olup mahiyeti itibariyle mûcizeden farklı değildir.[1]
Bu yazının amacı keramet var mı yok mu tartışması değildir. Asıl amaç tasavvufun önemli isimlerinden birisi olan ve kaynaklarda birçok kerametinden söz edilmekle birlikte kerameti; “kötü huyların iyiye dönüştürülmesini en büyük keramet olarak”[2] niteleyen Sehl b. Abdullah et-Tusteri’nin (ö.283/) bu tespitinden hareketle asıl kerametin ne olduğu hususunda düşünmeye davet etmektir.
Şeriatla hakikati uzlaştıran bir sûfî diye nitelendirilen Sehl et-Tüsterî tasavvuf anlayışını “Kur’an’a sarılmak, sünnete uymak, helâl lokma yemek, eziyetten kaçınmak, günahlardan uzak durmak, tövbe etmek ve hakları yerine getirmek” şeklindeki yedi esas çerçevesinde özetlemiştir.[3]
Sehl et- Tusteri’nin ifade ettiği üzere; “kötü huyların iyiye dönüştürülmesi en büyük keramet” ise, o zaman herkes bunu kendi nefsinde gerçekleştirebilmek adına bir çaba göstermekle yükümlüdür demektir.  Zira nefiste var olan kötü ne varsa onlardan kurtulup nefsi arındırmak herkesten istenen bir husustur: “Benliğini günah kirlerinden arındıran, kesinlikle kurtulmuştur!”[4]
Vahyin ilk dönemlerinden itibaren başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün mü’minlerden yapmaları istenilen öncelikli işlerden birisi de kötü ve olumsuz huylardan uzaklaşıp güzel ve iyi olana yönelmektir: “Elbiseni, öz benliğini ve çevreni temiz tut!  ve pislikten uzak dur!”[5] Yani senin kişilik ve karakterini sembolize eden elbiseni, ahlakını, öz benliğini ve çevreni temiz tut! Kur’an’ın, onaylamadığı maddî-mânevî, görünen-görünmeyen inanç, düşünce, ahlâk ve davranışlarla ilgili her türlü çirkinlik, kötülük ve pislikten uzak dur![6] Zira “vehcur-hicret et” emri bir şeyin özüyle alâkayı kesmek için yola çıkmak anlamına gelmektedir. Seni sen olmaktan, seni Rabbine yönelmekten alıkoyan ne var ise ondan uzaklaş demektir!
Allah Teâlâ Âdemoğlunu birçok meziyetlerle donatarak öteki bütün canlılardan, üstün kılmıştır.[7] Şeytanın insana düşman olmasının ana nedenlerinden biri de budur.[8] Ancak insan kendisine verilen değeri ve onu değerli kılacak şeyleri unutarak kerameti ve değeri başkalarında ve başka şeylerde aramaya başladı. Kerametin bir ikram olduğunu göz ardı etti. İkrama layık olmak için de Mükrim olan Allah’ın rızasının şart olduğunu hatırından çıkardı. Zira “Allah kimi alçaklığa mahkûm ederse, artık hiç kimse ona onur-ikram kazandıramaz!”[9] Hal bu iken, insanın Allah’tan başkalarına kulluk etmesi, nankörlük ve cehâletin doruk noktası değil midir? İnsan, kendisine ikram edilenlerden, yani keramet ehlinden olmak istiyorsa “Beni yoktan var eden ve bana bunca nimetler bahşeden yüce Rabb’ime ne diye kulluk etmeyeyim ki? Ben nasıl olur da, O’nun yanı sıra, ilâhlar edinirim? Sonsuz Merhamet Sahibi Allah bana bir sıkıntı vermek istese, onların sözde şefaati bana hiçbir şekilde fayda vermeyeceği gibi, beni cehennem azâbından da kurtaramazlar!”[10] diyen “Yiğit Adam/Habib en-Neccar” gibi hareket etmek zorundadır. Çünkü böyle davrandığı zaman ikrama-keramete layık olacak ve Ona: “Cennete gir” denildiğinde kendisinden sonra gelecek olanlara bir müjde olarak şunu söyleyecektir: “Keşke! Halkım, “Rabb’imin, beni bağışladığını ve ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!”[11]
Başkalarının gösterdiği olağanüstülüklere bakıp keramet ehli diye onlara hayranlık duyma yerine, kötü huyları ve günahları terk ederek ve onların yerine iyilerini koyarak en büyük kerameti kendimiz gerçekleştirelim ve şu hakikati de unutmayalım;

“Allah katında en üstün, en değerli ve en mükerrem insan; takva/O’na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olma  bakımından en ileride olandır!”[12]

Ülkemizde meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralı olanlara şifa hayatta kalıp malıyla ve canıyla sınananlara sabrı cemil diliyor ve şu duayı hep birlikte yapmaya davet ediyorum:

“Rabbimiz! Sabır yağdır üzerimize ve canımızı Sana teslim olmuş müslümanlar olarak al![13]

[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/keramet (Erişim 14.04.2021?
[2] Sehl b. Abdullah et-Tusteri, Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm, s. 163
[3] Sülemî,  210
[4] eş-Şems 91/9
[5] el-Müddessir 74/4-5
[6] Mahmut Kısa, Kısa Açıklmalaı Meal, 464
[7] el-İsrâ 17/70
[8] el-İsrâ 17/62
[9] el-Hac 22/18
[10] Yâsîn 36/22-23
[11] Yâsîn 36/26-27
[12] el-Hucurât 49/13
[13] el-A’raf 7/126