İsrail bugün 80 yaşında, güç dengesinin ve ittifakların değiştiği bir dünyada üç aşamadan geçerek gelişti. Araplar da işgalden bağımsızlığa geçerek değiştiler. Aralarında birlik, Filistin'in kurtuluşu ve İsrail devletinin varlığının reddi sloganları yükseldi. Fakat Arapların kendi aralarındaki mücadeleleri yüzyıllar önce kabileleri arasında olduğu gibi devam etti.
İsrail devletinin kuruluşu, iki dünya savaşından sonra 20. yüzyılın en büyük olaylarından biriydi.
İsrail, toprağını tarih, gübresini din, tohumlarını Doğu Avrupa'dan gelen zihinlerin oluşturduğu bir tarlaya ekildi. Güç kullanarak ve siyaset yoluyla toprağa tohumları eken ellerin en önde geleni, iki dünya savaşında savaşmış aşırılık yanlısı bir Siyonist olan ve sosyalist düşünceye ilgi duyan David Ben-Gurion'du. David Ben-Gurion, İsrail devletinin kuruluşunu deklare etmiş ve yeni Yahudi oluşumdaki ilk hükümete başkanlık etmişti.
Ben-Gurion göçüp gitti, ama onun fikri, gelecek vizyonu ve stratejik siyasi vasiyetleri hala tüm İsrailli politikacılar için eylem gücüne sahip. İsrail, Süveyş Kanalı'nın millileştirilmesinden sonra Mısır'a karşı girişilen Üçlü Saldırı’da (Süveyş Savaşı) Fransa ve İngiltere ile ittifaka girdi ve karşılığını da aldı; Fransa'nın kendisine teknik sırlarını verdiği atom bombası.
Ben-Gurion liderliğindeki ilk İsrail, Yahudi milliyetçiliği ve dininin bir karışımıydı. İlk ve en etkili düşüncesi, tarihi dinsel ruh eksik olmasa da laik Yahudi milliyetçiliğiydi.
Ben-Gurion'un sözleri ve vasiyetleri, her yönelimden İsrailli liderlerin konuşmalarında hâlâ duyulur. Knesset'in içindeki ve dışındaki siyasi dövüşlerde hep hazırdır.
“Bağımsızlık Bildirgesi” adı verilen konuşmasında şunu söylemişti; “Kudüs olmadan İsrail’in bir anlamı yoktur, Tapınak olmadan da Kudüs’ün bir anlamı yoktur”.
Siyonizm Kongresi'nde yaptığı konuşmada ise, “Bir Arap lider olsaydım İsrail ile anlaşma imzalamazdım. Allah’ın bize söz verdiği topraklarını aldık, ama bizim Allah'ımız onlarınkinden başka". Ben-Gurion kapsamlı bir çözüme yönelmeden Araplarla çatışmayı yönetmeyi tavsiye etmişti.
Bu, İsrail'in Arap ordularına karşı galip geldiği, Yunanistan'ın Rodos adasında imzalanan ateşkesle savaşın sona erdiği, idari olarak Batı Şeria’nın Ürdün'e, Gazze Şeridi’nin de Mısır'a bağlandığı, David Ben-Gurion liderliğindeki ilk kuruluş aşamasıydı.
David Ben-Gurion, Birleşik İşçi Partisi'nin (Mapam) liderliğinden ayrılmadan önce Moşe Dayan, Şimon Peres, İzak Rabin, Golda Meir ve Şaron başta olmak üzere genç unsurları kendisine yaklaştırdı. İkinci İsrail'e liderlik edecek olanlar da bu isimlerdi.
Mısır'a yönelik Üçlü Saldırı ve Fransız, İngiliz ve İsrail güçlerinin Amerikan ve Rus baskısı altında Mısır topraklarından çekilmesinden sonra İsrail dış politikası değişti. Amerika Birleşik Devletleri ile stratejik ilişkilerini güçlendirdi ve oradaki Yahudi varlığını aktifleştirdi.
Bu dönemde bölgeye askeri ve siyasi sükunet hakimdi ve ülkeleri arasında önemli bir askeri tırmanışa tanık olunmadı. İkinci İsrail, kapsamlı sivil ve askeri sanayileşme, modern eğitim ve tarım teknolojisine yöneldi.
Dini siyasi akım ortaya çıkmaya başladı ve Herut Partisi lideri Menahem Begin öncülüğünde canlandı. Geçen yüzyılın ellili ve altmışlı yılları, batı ve doğu kampları arasındaki soğuk savaş yıllarıydı. Mısır, Doğu ile ittifak kurarken, İsrail Batı ile ilişkilerinin seviyesini yükseltti.
Filistin davasının, Filistinli mültecilere yardım etmenin insani yönü dışında, uluslararası ilişkiler masasında siyasi bir yeri yoktu.
İsrail kendini yeniden üretmeye koyuldu. Kibbutz’a yeni gelenler, çeşitli alanlarda üretici bir güç haline geldiler ve siyasi partilerde aktif bir varlığa sahip oldular. Sonuç olarak, sosyalist, laik solun egemenliği geriledi ve dini siyasi akımlar genişledi.
Bu aşamada Arap dünyası, her iki tarafın da birbirine sloganlar gibi sıfatlar yakıştırdığı bir siyasi propaganda ve lakap takma dönemi yaşadı. Bir radyo istasyonu rakibini gerici, diğeri de Sovyetler yanlısı olarak tanımlıyordu. Bazı Arap ülkelerinde askeri darbeler birbirini takip etti. Doğaçlama sosyalizm benimsendi, şiddet yaygınlaştı, beyinler göç etti, eğitim geriledi ve ekonomi yıprandı.
Kendilerine ilerici milliyetçiler diyenler, hayallere ve liderlere, ritmik medya diliyle Arap vücuduna saplanmış emperyalist bir hançer olan Siyonist çetelerden tüm Filistin'in kurtarılmasına dair kafiyeli marşlar denizine daldılar. Arap devleti kurumsallaşmadı, devletlerin ekonomik kimlikleri oluşmadı, iç ve dış stratejiler belirlenmedi.
Haziran 1967'de Kahire'den yayın yapan “Arapların Sesi” Radyosu, Arap ordularının Tel Aviv'de öğle yemeği yiyeceği zamanı belirlemiş ve büyük spiker Ahmed Said savaşın üçüncü gününde, "Ey Yahudi oğulları, Cebel Mukaber düştü" diye bağırmıştı. O saatlerde İsrail ordusu Süveyş Kanalı kıyısındaydı.
Mısır, Sina'da güçlerini seferber ettiğinde, İsrailliler korkuya kapılmış ve bazıları, Arap ordularının birkaç saat içinde tüm İsrail topraklarını işgal edeceğine inanmıştı.
İsrail ordusunun üç Arap ordusuna karşı beklenmedik zaferinden ve tüm tarihi Filistin toprakları ile Sina ve Golan Tepeleri'ni işgalinden sonra, İsrail'de, bu efsanevi büyük zaferi tek başına İsrail ordusunun değil, Tanrı'nın kazandırdığına dair bir inanç hakim oldu.
Dini partilere siyaset kapısı açıldı ve dini Siyonist aşırılık sandıklarda ek bir kart haline geldi.
Kuruluşundan bu yana devleti yöneten İsrail İşçi Partisi gerilemeye ve Siyonist dini sağcı partiler öne çıkmaya başladı.
Likud Partisi, 1973 yılında sağcı Siyonistler ile Menahem Begin tarafından kurulan Herut Partisi blokları arasından kuruldu. Büyük İsrail Devleti'ni tesis etmeye ve bir Filistin devleti kurulmasını reddetmeye dayalı aşırılık yanlısı bir ideoloji ortaya koydu. Yerleşimciler partinin kılcal damarlarına hakim oldular. Parti İzak Şamir liderliğinde iki koalisyon hükümeti kurdu ve 2009'da da Binyamin Netanyahu liderliğinde iktidar oldu.
İsrail, var olduğu yıllar boyunca güçlü siyasi etkileşimler yaşadı. Bazı siyasi güçler siyaset sahnesinden kaybolurken başkaları ortaya çıktı. Ancak Siyonist dini ideolojik bağ, ciddi siyasi anlaşmazlıklara rağmen tüm bu güçleri birbirine bağlamaya devam etti. Siyasi yelpazenin tüm güçleri, David Ben-Gurion'un vasiyetlerine ve şiddetli, ırkçı Siyonist Jabotinsky'nin fikirlerine bağlı kaldılar. İsrail sivil ve askeri bilimsel ve endüstriyel ilerlemesini sürdürdü, Oslo Anlaşmalarından sonra Arap ve Filistin duvarlarında büyük gedikler açtı.
Arap rejimleri ve hatta Arap halkları arasında nehirden denize Filistin'i özgürleştirme ve İsrail'in varlığını reddetme söylemini benimseyen bir ruh hali artık yok.
Üçüncü İsrail, bölgesel hegemonyasını kurmuş ve uluslararası rolünü kazanmış, sağcı Siyonist kimliğini deklare etmiş, Filistin kimliğini reddeden ve apartheid yaklaşımını sürdüren bir oluşum.
Peki dördüncü İsrail, David Ben-Gurion'un "Kudüs'süz İsrail olmaz ve Tapınaksız da Kudüs olmaz" vasiyetini yerine getirecek mi?
TT
Üçüncü İsrail
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة