Vahdettin İnce
Yazar
TT

Allah unutturmasın

Depremlerin bir kronolojisi varmış. Yeni öğrendim. Mesela Suriye’nin kuzeyi ile ülkemizde gerçekleşen son büyük depremin merkezi Maraş açısından böyle bir kronoloji söz konusudur. Muhsin Kızılkaya’nın son yazısından öğrendim. Urfalı Mateos 1121 yılının ŞUBAT ayında Maraş’ta büyük bir deprem olduğunu ve bu depremin Antakya’yı da yıktığını yazmış. Muhsin’in yazısında belirttiğine göre tarihçiler bu depremden dört yüz sene sonra yine Maraş’ta bir depremin daha olduğunu yazmışlar (Acaba o da bir ŞUBAT ayında mıydı?) Ve bugün 2023 yılının ŞUBAT ayında Maraş’ta meydana gelen ve Antakya ile birlikte birçok vilayeti yıkan son deprem de bu ikinci depremden sonra Muhsin’in deyimiyle “aynı yerde 400’er yıl arayla vuku bulan üçüncü büyük felakettir.”
Bir de İstanbul açısından böyle bir kronolojiden söz ediliyor. Her deprem bir bakıma İstanbul depremini akla getiriyor zaten. Yıkımı daha korkunç olur diye elbette. Ama bir diğer gerekçe de daha önce meydana gelen İstanbul depremlerinin tekrarlanan zaman aralığının artık dolmuş veya dolmak üzere olmasıdır. Bilim adamları kelimesi kelimesine demeseler de depremlerin belirlenmiş bir vadesi var, o vade doldu mu mutlaka gerçekleşir demek istiyorlar.
Kişisel olarak benim de böyle bir “kader”i gözlemlemişliğim var. Geçen yüzyılın otuzlu yıllarında Erciş’te bir deprem olmuş ben doğmadan. O deprem benim çocukluğumda tarihin başlangıcı gibiydi. Her olay deprem yılından ya önce ya da sonra meydana gelmiş oluyordu. Milattan önce ve sonra gibi. Mesela birinin yaşını mı öğrenmek isterdin, bilenler “du sal piştî erdhejê” (depremden iki sene sonra) gibi bir cevap verirlerdi. Yıllarca bu deprem milattı. Ben şahsen kavram olarak bilmediğim tarihin başlangıcı gibi algılardım depremi. Üzerinden bir 30 yıl geçtikten sonra yetmişli yıllarda Çaldıran merkezli bir deprem daha oldu. Artık milat oydu. Çocukların yaşı onunla hesap edilirdi, “pêşiya erdhejê yan piştî erdhejê” (depremden önce veya depremden sonra) gibi. Bir 30 yıl kadar geçtikten sonra 2011 yılında Van-Erciş’te bir deprem daha oldu. Artık ilk iki deprem silik birer hatıraya döndüler. Gündemin merkezini bu yeni deprem işgal etmiş yıllardır. Her yeni acı eskisini unutturuyor.
Geçen sene oğlumun vefatından dolayı uzakta olduğu için gelemeyen dostum Süleyman Karababa “Allah sana bu acıyı unutturmasın” diye yazmıştı taziye mesajında. Oysa ben olmamış olmasını, hatta mümkünse unutmayı çok arzuluyordum bu dayanılmaz acıyı. Bu yüzden mesaj karşısında irkilmiş, sendelemiştim adeta. Çünkü çok yalın bir gerçeği ifade ediyordu. Evlat acısı unutulmaz. Eğer unutulmuşsa mutlaka ondan daha büyük bir acı yaşanmış demektir. O gün bugündür her gün “Allah’ım, oğlumun acısını bana unutturma” diye dua ediyorum.
Yukarıda işaret ettiğim bütün depremlerden sonra daha ağır depremler meydana geldikleri için öncekileri unutturmuş. O yüzden “Allah’ım, Suriye’den memleketimizin içlerine kadar onlarca şehri yerle bir eden, binlerce canı alan bu depremi bize unutturma” diye dua ediyorum.
Allah unutturmasın.