Abdulaziz Tantik
TT

Bir düşünceyi değerlendirme yöntemi…

Herhangi bir düşünceyi değerlendirirken elimizde bazı kıstaslar olmalı ki ona göre bu düşünceyi değerlendirme imkânımız oluşsun ve ona göre bir yargıya sahip olabilelim… Genelde insan bir düşünceyi değerlendirmeye yöneldiğinde kendisinde mevcut bir düşünce ve bu düşünceye dayalı yargılar veya inançlar kümesi vardır ve onun üzerinden değerlendirmeye yöneldiği düşünceye yönelik eleştirel bir tutum takınmaktadır. Bu durum doğal olarak o düşüncenin doğru bir zeminde anlaşılmasına sağlıklı bir katkı sağlamadığı gibi aynı zamanda yargıların yanlışlığına da kapı aralamaktadır.
Bir düşüncenin olmazsa olmazı; anlamın bu düşüncede nasıl bir biçim kazandığı, anlamı inşa ederken, kuşatıcı bir özellik taşıyıp taşımadığı, özellikle alanı ve sınırları da değerlendirme ölçütünde önemli bir zemine sahip olmalıdır. Bir düşünce belirli bir alana matuf olabilir. O zaman o düşünceyi daha büyük bir zemin üzerinden eleştiriye tabi kılmanın makul bir izahı bulunamaz! Bir düşünce kendisini nasıl inşa etmişse ve nasıl konumlandırmışsa ona göre onu değerlendirmeye almak ve değerlendirme kıstaslarını da bu duruma göre uyarlamak doğru bir düşünce ve eleştiri için kaçınılmaz şartlardandır.
Anlam, anlamın tanımı, anlamın alanı, anlamın derinliği, kuşatıcılığı veya sığlığı kadar, anlamı hangi enstrümanlarla kurguladığı, kullandığı kavramlar ve ifadede kullandığı üslup da düşünce açısından önemli ve değerlendirmeye konu edinilmelidir. Bu durum ister dini düşünce, ister felsefi sistemlerde veya bilimsel bilgiye dayalı düşünce biçimlerinde olsun değişmeyecektir. 
Anlamı inşa eden düşünce insanın, insan ilişkilerinin niteliğini belirlemesini ve yaşamın içinde var olan varlıklarla ilişkilere kadar, insanın ölümünün gerçekliğini, yaratılış, Yaratıcı, var oluş ve varlığın farklı katmanlarına dair açıklamaları da önemlidir. Kuşatıcı bir anlamın inşa edilmesinde anlamın bu düzeyde inşa edilmesi kaçınılmazdır. Bu noktada bilgi ve bilginin türevleri ile bilgi üzerinden oluşacak şüphe ve kesinliğin ilkelerini de ayrıca değerlendirmeye almakta yarar var. Bir düşüncenin bilgi sistemi ve bu bilgi sistemi üzerine bina edilen varlık telakkisi bizatihi anlamın kurulmasında birincil amillerdir. Yani anlam, insanın bildikleri üzerine kurulabileceği gibi künhüne vakıf olamadığı alanlarda da bir bakış geliştirmeye yönelebilir. İşte bu hangi alanı dikkate alarak düşünceyi oluşturduğu önemli ve eleştiriye konu edinilirken dikkate sunulmalıdır ki farklı bir düşünce ile mukayese yapılırken bu kıstaslar işe yarar bir şekilde işlevselliğe sahip olabilsin…
Her düşünce aynı zamanda bir adalet teminatı sunmakla yükümlüdür. İnsan ilişkilerindeki adalet dengesini kuramayan bir düşünce alt düzeyde kalarak onu ona göre yorumlamakla yetinmekte yarar var. Adalet, yaşamın üzerine bina edildiği temel zemindir. Farklı düşüncelere bakış bu açıdan önemlidir. İnsan ve insanın konumuna yönelik temel tespitler bir düşüncenin değerlendirilmesindeki temel ölçütü verir. Ya da yaşamın merkezini oluşturan varlığın insan veya başka bir varlık türü olduğuna dair yaklaşımlar bize o düşünceyi değerlendirme zemini sağlar.
Her düşünce aynı zamanda bir olumsallık taşımalıdır. Yani yaşamı, insanı, ilişkiler ağını bir ileri adıma taşıma arzusunu izhar etmelidir. Olumsallığı peşinen yok sayan bir düşüncenin anlam ve adalet ile ilişkisinin sorunlu olacağı bedihidir. Bu yüzden olumsuzluğu eksene alan bakışların düşünce olarak değerlendirilmesi de tartışmalı bir konu olarak müzakereye açılmalıdır. Olumlu düşünmek, yaşamda var olan her varlığın kendisine ait bir yaşama düzeneği oluşturmasına zemin oluşturmanın bir sorumluluk olduğu görüşü üzerine bina edilebilir. Bu da mülkiyet meselesinin derinlemesine anlaşılmasına bağımlıdır. Her şeyin sahibi kendisini gören bir zihniyetin farklı canlı türlerine ve farklı yaşam tarzlarına yönelik yok edici bir yaklaşım geliştirmenin kendisi bizatihi kaotik zemini güçlendirir. Bu yüzden, bir düşünce kendi düşünce yapısına ve içeriğine tam olarak güven duysa bile başka bir düşüncenin varlığını mümkün görebildiği oranda olumsallığı içinde taşır, insana verdiği değeri izhar etmiş sayılır. Bir kıstas olarak farklı düşünce yapılarına yönelik yok edici bir bakışın varlığının emaresi olmamalıdır. Bu da kurucu zeminlerde açığa çıkan bir bakış üzerinden betimlenebilir.
Herhangi bir düşüncenin hedefi, amacı ve ufku da değerlendirme kıstasları arasında yer almalıdır. Bu aynı bilgi sistematiği içinde yer alan farklı düşünce biçimlerinin bir birinden ayrıştığı noktaları görme açısından çok temel bir konuma sahiptir. Böylece bu düşünce biçimleri, neyi insana ön gördüklerini görme ve bilme imkânımızı doğurur.
Bir düşünce güzellik/estetik üzerine bakışını da netleştirerek sunmalıdır. Güzelliğe dair sözü olmayan bir düşüncenin anlam ve adaletin ikamesindeki inceliği sağlama konusunda zaaflar taşıyacaktır. Estetik kaygı, inceliği ve edebi beraberinde taşıyarak ilişkilerin mahiyetine dair bir yumuşaklığı sunar. Güzellik aynı zamanda olumsallığı da taşıyıcı bir güç merkezi işlevi görür. Böylece güzellik ve estetik beğeni üzerinden sanatsal faaliyetler icra edilebilir. Sanatın işlevi ise, düşüncenin inşa ettiği kültürü damıtmak ve incelikli bir ifadeye kavuşturmaktır ki bu düşüncenin kalitesini belirgin kılar.
Bir farklı düşünce biçimi açısından da aynı bilgi ve varlık sistematiği içindeki akımların farklı yaklaşımları ve bu yaklaşımlarını oluştururken asli düşünce ile bağını dikkate alan bir eleştirel zemine olan ihtiyacı da ayrı belirtilmelidir. Bu aynı sistematik düşünce içinde farklılaşmış akımların sahihliği yanında sahiciliği de eleştiriye konu edinilmeli, böylece asli düşünce ile aralarındaki benzerlikler ve farklılıkları ortaya koymakta büyük yarar olacaktır. Benzer bir durum din kavramı altında tarihsel süreçte farklılaşmış Taoizm, Hinduizm, Budizm gibi inanç kümeleri kadar  ilahi din olarak Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi son din açısından da bir değerlendirme zemini kurmamıza yardımcı olur.
İster bir düşünceyi veya ister bir fikri akımı ele alalım; öncelikle, anlama yüklediği zeminin gücü, derinliği, temsiliyet liyakati ve açıklama çerçevesindeki tutarlılığı belirleyici olmalıdır. Anlamın doğru bir kavramsallaştırma ile yapılıp yapılmadığı kadar, anlamın hukuki zeminini, ahlaki zeminini ve kişisel gelişim, karakter inşasındaki tutumunu da dikkate almalı ki sağlam bir eleştirel mekanizma gerçekleşebilsin…
Bir düşüncenin inşa edeceği temsiliyet/prototip örnek insan modeli ve bu modelin yaygınlaşması bağlamında düşüncenin değerlendirme kıstaslarına tabi kılınması da başka önemli bir yaklaşımı içermektedir. Bir düşünce öne sürdüğü yaklaşımlar itibarı ile savunduğu insan prototipini gerçekleştirip gerçekleştirmediği konusunda mukayeseye tabi kılınması sağlıklı ve sağlam bir zemine yaslanma ile birebir ilişkili bir durumu ihtiva eder. Bu örnek prototip insanın düşünce açısından onaylanıp onaylanmadığı da dikkate alınmalıdır.
Şimdi dönüp bakalım, eleştiriye tabi kılınan düşüncenin veya inanç kümesinin eleştiri değerine bakalım: yukarıdaki ilkeler ışığında meseleyi ele aldığımızda sınıfı geçecek bir eleştiri zemini kalmayacaktır. Liberal felsefenin pozitif felsefeye yönelttiği eleştirilerden tutun da bilimsel felsefe üzerinden dini düşünceye yöneltilen eleştirilere kadar sağlam bir muhakeme üzerinden yapılan bir eleştiri maalesef yoktur. Demokrasi eleştirisi kadar, demokrasinin eleştiriye konu ettiği farklı siyasal sistemlerin de bir mukayese geleneği açısından ele alındığında tam bir karşılıklarının olmadığı gözlemlenir. Bugüne kadar yapılan eleştirilerin temel mantığı, mevcut yanlışlardan kurtulabilmenin bir imkânı olarak yeni bir yanlışa bilerek kapı aralamak veya en iyimser ifade ile ‘yanlış ama doğruya ulaşmaya imkân sağlar’ yaklaşımıdır.
İster ülkemizdeki tartışmalara bakalım, ister ülke dışında ve medeniyetin beşiği kabul edilen Avrupa ölçeğindeki tartışmalara bakalım, bu ölçekte bir mukayese zemini kurularak bir değerlendirme yapabilme zemini yoktur. İstisnaları yok mu? Elbette ki var ve iyi ki vardır. En azından vicdan ve sağduyu vesilesi ile daha nesnel kalabilme umudunu diri tutarak daha sağlıklı bir değerlendirme imkânı sunulabilmektedir. Örneğin, ‘Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek’ gibi kitapta yapıldığı gibi, kısmi konular üzerinde daha tutarlı eleştiri ve mukayeseler yapıldığı gibi; örneğin; ‘Kuran, Muhammed’in ağzından çıktığı gibi bugüne kadar gelmiştir’ yargısını dile getiren oryantalist ama sağduyulu yaklaşımdır. Ama genel itibarı ile düşünce zemininde yapılan eleştiri ve değerlendirmelerde mukayese zeminleri hep sorunlu olmaktadır. Bu yeni yaklaşıma kapı aralamak, doğru, sahici bir yaklaşım üzerinden eleştirel tutumu öne çıkarmak yeni bir başlangıç ve yeni bir diriliş için kaçınılmaz görülmektedir.
Modern düşüncenin ürettiği kaotik zeminde oluşan olumsuzluk duygusunu tamir etmek, ilişkiler ağını yeniden kurmak, barışı çatışmanın yerine ikame etmek için önümüzde önemli bir durak var: doğru bir düşünce, doğru bir eylem ve doğru bir dil ile anlam yeniden kurulabilir. Anlamı kurabilecek zemin/ ed din mevcuttur. Üzerindeki külleri üfleyerek anlamı yeniden insan için anlamlı hale getirilebilir ve selam yurdunu inşa ederek her varlığın kendi doğasına uygun bir şekilde yaşamasının koşulları oluşturulabilir.
İşte bir düşünceyi sahip olduğu mesaj, ileri sürdüğü anlam, savunduğu ahlaki yapı ve hedeflediği ilişkiler ağındaki farklılığı meşrulaştıran bakışı üzerinden değerlendirmeye yönelmeliyiz ki içinde bulunduğumuz kötü, bencil, sahte ve kurmaca durumdan kurtulalım…