Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Neden okumuyoruz?

Yazdıklarımızın uzun bir makale olduğunu ve uzun uzun okumaya vakitleri olmadığını(!) söyleyenler, makaleleri neden kısaltmıyorsunuz diye soranlar var. Uzun mu?!! En uzun makale bin kelimeyi geçmiyor veya daha da az! Neden bazı insanların okumaya sabırları yok? Hayatı anlamanın anahtarı okumak değil mi? Bu, yani kelimeleri dinlemek, insanın yapabileceği en iyi şey, dinleme erdeminin bir parçası! Kusur yazarda mı yoksa kısaltma ardına kısaltma isteyen okuyucuda mı? Fast food ve kısa fikirler, bazılarının (tweetler) dediği (aforizmalar) zamanındayız!
Gerçeği söylemek gerekirse aforizma denen şey Arap edebiyatında da var; Ebu Hayyan et-Tevhidi, İhvân-ı Safa ve diğerleri bizden asırlar önce aforizmalar ve vecizeler, yani anlamı yoğun, genel halka hitap eden kısa cümleler yazdılar. Dolayısıyla kısaltmalar çağını empoze eden bizim çağımız değil ve bunun örnekleri dünya edebiyatlarında da var.
Yeni olan olguya gelince, o da teslimat (delivery) kültürüdür. Yani, bize sadece ne söylemek istediğinizi çok kısaca anlatın! 2022 yılında Nobel ödülünü alan Fransız kadın yazar Annie Ernaud'nun romanı 100 sayfadan azdı. İngiliz filozof Bertrand Russell'ın dediği gibi: "Büyük bir kitap, büyük bir kötülüktür!"
Kitap okumaktan mı vazgeçiyoruz? Bugün tanık olduğumuz şey, bilgi terazisinde yeniden tartılması gereken büyük bir dengesizlik. Kitap okumak olmazsa olmazdır ve derinlemesine, yoğun bir şekilde okumayan kişi kolayca esir alınıp ezilebilir, çünkü yanıltılabilir ve karanlığa götürülebilir. Kısa cümlelere gelince, sözlü kültüre yöneltirler. Ünlü yazar Jorge Luis Borges şöyle der: "İnsanlar yazdıklarından gurur duyuyorsa, ben de okuduklarımdan gurur duyuyorum!"
Bizim kültürümüzün “oku” kültürü olduğunu eklememe gerek var mı? Yazar, okuduklarının ürünüdür ve okuma olmasaydı, medeniyetler etkileşime girmez ve yaşadığımız tüm bu insani ilerleme doğmazdı.
Yakın zamana kadar ve özellikle Batı kültüründe, televizyon kanalları izleyicilerine bir "okuma menüsü", yani okumaya teşvik etmek için kitapları tanıtan programlar sunarlardı. Bu programlar, insanları kitap almaya teşvik eden bir pencere gibiydi ve bu süreç “bulaşıcı okuma” olarak anılırdı.
Rahmetli Arap yayıncı Riyad el-Rayyis’in, kitap yayınlama ve pazarlama konusunda yaşadığı sıkıntılarının bir sonucu olarak yayınladığı her kitabın üzerine yazdığı bir sloganı vardı: "Basılan kitapların yarısı satın alınmaz, alınanların yarısı okunmaz, okunanların yarısı kavranmaz!” Geçen günlerde haberler, Londra'daki en önemli Arapça kitabevinin, yalnızca birkaç on yıl süren bir altın çağın ardından kitaplara talep olmaması nedeniyle kapatıldığı belirtiyordu.
Şehirlerimiz kitap fuarlarıyla dolu ve birkaç istisna dışında bugün bir kitap fuarı ve mevsimi olmayan Arap ülkesi yok. Ayrıca Arapça neşriyat hem özel hem de resmi olarak devam ediyor, ancak okuyucu eksikliği şikâyeti genel ve kronik. Genel kültür kitapları veya romanlar okuma alışkanlığına internet kuşağı alışkın değil, teknolojinin muazzam gelişmesi nesillerin okuma isteksizliğini artırdı. Oysa geleceği, okuyan halkların yöneteceği söylenir.
Sadece özetleri okuyan koca bir neslin olduğunu ve son on yıllarda yanlış ve yetersiz eğitim sonucunda okuma isteksizliğinin arttığını itiraf etmekten kaçış yok. Dolayısıyla toplumlarımız “diplomalı bilgisiz toplumlar” olarak tanımlanabilir! Okuduğunuz herhangi bir kitap size yaşamadığınız ve belki de hiç yaşamayacağınız bir deneyim, tanık olmadığınız bir zaman sunar ve size başka yerde bulamayacağınız bilgelikler katar. Ebu Tayyib el-Mutenebbi'nin dediği gibi: "Kitap, her zaman en iyi arkadaştır", çünkü sana yarar vermese de zarar vermez! Kendinize en son okuduğunuz kitabın adını sorsanız muhtemelen hatırlamazsınız. Bu soruyu tanıdıklarınıza ve arkadaşlarınıza da sorun. Yetkililere sorulduğunda, sırf zorda kalmamak için bir yerde hakkında okumuş olabilecekleri bir kitabın adını hatırlamaları dahi zaman alacaktır.
Evlerini birkaç kitapla süsleyenler var ama onlar sadece dekor, daha fazlası değil. Onları gördüğünüzde, dizilmiş kitaplar zannedersiniz ve birine elinizi uzattığınızda, kitap şeklinde bir ahşap parçası taşıdığınızı görürsünüz.
Birçok yetkili makam da kitaplardan veya uzun araştırmalardan ziyade özetleri tanır. Son zamanlarda yargılanan ve ceza alan yazarların oranına baktığımızda, birçoğunun “tweetçi”, sadece birkaçının köşe yazarı veya kitap yazarı olduğunu görürüz. Yani hapsedilen veya peşine düşülenler çoğunlukla sığ kültüre sahip bir “tweetçiden” başka bir şey değil. Daha şaşırtıcı olansa, yetkililerin bir tweette yazılanlara hemen tepki verirken, çoğu zaman ciddi bir makaleyi veya gerçeklerle desteklenen bir kitabı umursamamaları! Tweet atma çağında, herhangi bir kimsenin özel bir dünyada hiç kimsenin onu duymadığını veya okumadığını düşünerek herhangi bir fikri yazması kolay, ama bu tweetler genellikle yayılır. En şaşırtıcı olan ise, yetkililerin zaman zaman bu tweetleri takip etmeleri ve onlardan yayınlanan bir makale veya kitaptan daha çok korkmalarıdır.
Bugün kültür alanımızda kaset kitaplar da yaygın ve çoğunlukla aşırı ideolojilere sahip siyasi gruplar tarafından üretiliyorlar. Aceleci ve düşünmeyen okuyucular, bu kasetleri içerdikleri kötülükleri tartışılmaz gerçekler olarak kabul ederek tüketiyorlar. (Davranış kitapları) olarak adlandırılabilecek kitaplar da var, örneğin: İnsanlara nasıl aptalca davranırsınız? Yahut “Mümkün olan en kısa sürede nasıl para kazanılır?” gibi. Bu ve benzeri başlıklar alanlarındaki diğer ciddi başlıklara yer bırakmıyorlar.
Öte yandan, kültür gazeteciliği bir çölleşme, azalan sayfalar ve yayıncıların ilgisizliğinden muzdarip, (kendisi ile uğraşanlar gibi) gereksiz ve sınırlanması gereken bir lüks olarak değerlendiriliyor. Bu kasvetli atmosferde şu soru öne çıkıyor: Neden okumuyoruz? Bunu sorduğunuzda sizi alaylı bir şekilde “Neden okuyalım?” diye yanıtlayanlar var. Bu yüzden “politikacı”, hatta “eğitimli” dediğimiz kişiler ağızlarını açar açmaz dudaklarından bilgisizlik dökülüyor. Özel meclislerinde, okuyanlarla alay ediyorlar, hatta bazıları bunu bir hakaret olarak görüyor ve (şuna bak kitap okuyor!) diyorlar. Okuyan bir siyasetçi her şeyden önce "savaşların yıkım" olduğunu ve "insanları dinlememenin tehlikeli olduğunu" bilir. Aynı şekilde, ciddi okuyucu da bilginin derin olduğunu ve bildiklerinin mutlak değil, göreceli olduğunu bilir, bu nedenle genelleme yapmaktan kaçınır ve bildiklerini doğrulama önlemini alır. Bu yüzden insanlık okuyan bir liderle rahata ererken, kitaba saygısı olmayan bir liderle yıkıma uğrar!
Son söz; kitapları kimse susturamaz, beyinler ne kadar fakir olursa olsun, bir kitap gelir ve onları zenginleştirir!