Fuad Matar
Lübnanlı gazeteci, araştırmacı yazar.
TT

Esmer kıta ve yeni saldırı

Afrika’nın kara incisinin gönlünü kazanmak için uluslararası ve Arap taraflar arasında bir tür rekabet -veya belki de bir yarış- var.
1960'larda Abdunnasır liderliğindeki Mısır, Nasırcı dönemin öncelikleri arasına Afrika’yı koyarak bir ilki gerçekleştirmişti. Mısır, bu kıtanın bir parçasıdır ve en yakın komşu ülke Sudan ve Afrika esintileri taşıyan bazı Arap ülkeleri -Arap Mağrip ülkeleri- ile birlikte Arap-Afrika yüzünün temsilcilerinden biridir.
Abdunnasır bazı Afrikalı liderlerin, özellikle de Patrice Lumumba ve Sékou Touré'nin kalplerinde derin bir Afrika vatanseverliği duygusu uyandırmayı başarmıştır. Ayrıca devrimci olmayan bir ilgiyi Etiyopya Kralı Haile Selassie’nin endişelenmesine sebep olmayacak şekilde Etiyopya'ya yöneltmiştir. Ancak buna karşın askeri üniformalı Nasırcılık, birçok Afrika ülkesindeki subayları darbe yapmaya teşvik etmiştir. Esmer kıta, kalkınma pahasına çıkmazlara ve çatışmalara girmiş ve böylece bazı ülkeler daha da fakirleşmiştir. Ayrıca kıtanın bazı ülkelerinde aktif varlığı bulunan Fransa, İngiltere gibi ülkeler kalkınmaya yardımcı olmadı. İngiliz Milletler Topluluğu'nun bazı ülkeleri ekonomilerini geliştirebilirken, Fransız Milletler Topluluğu ülkelerinde tam tersi bir durum hâkimdi.
Fransa'nın bu ilgisizliği ve ardından kıta ülkelerinin endişelerinin başkanlık yol haritalarında yer almaması, ABD'nin Afrika ülkelerine geç de olsa ilgi göstermesine neden oldu. Bu yüzden özellikle iki ülkenin (Mali ve Burkina Faso), topraklarında konuşlu birkaç bin Fransız asker ve askeri uzmanın varlığına ihtiyacı kalmaması ve merhum Eski Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın yaptığı gibi asker ve uzmanların geri çekilmelerini istemesinin ardından Cumhurbaşkanı Macron, şimdi Afrika’ya yönelik ilgiyi canlandırmaya karar verdi. Enver Sedat konusunu biraz açacak olursak, Sedat 8 Temmuz 1972 Salı günü radyo ve televizyonda yayınladığı halka açık bir bildiriyle Mısır'daki Sovyet askeri varlığını sona erdirme ve sözde ‘Sovyet uzmanlarının’ hızla ülkeden gönderilmesi yönündeki kararını açıklayarak Kremlin’i şaşırtmıştı. Bu, Sovyet döneminin ilk ‘troykasını’ (Leonid Brejnev), üçüncü ‘troykayı’ (Nikolay Podgorny) cebinde Rusça-Arapça bir anlaşma metni ile Kahire'ye göndermeye sevk etti. Böylece ilk olarak anlaşmayı Sedat imzalayacak ve daha sonra Podgorny imzaladığı metinle Moskova’ya dönecekti. Ancak bu dönüş hiçbir şekilde Sovyet prestiji için zafer kazanmışçasına bir dönüş değildi. Bilakis söz konusu anlaşma sadece bir kâğıt parçasından ibaretti. Çünkü Sedat daha sonra Kremlin'i en çok endişelendiren meseleleri, ABD’nin 39. Başkanı Jimmy Carter'a havale etti. Carter yönetimi en büyük Arap devleti olan Sedat liderliğindeki Mısır Arap Cumhuriyeti’ni ilk cezbeden olmuştur. Sedat, Başkan Carter'ın gözetiminde İsrail Başbakanı Menachem Begin ile Camp David Anlaşması’nı imzaladı. Gelgelelim bu anlaşma, İsrail ile istikrarlı bir barış yaşanmasını sağlamadı. Sadece Ürdün-İsrail muadilinden sonra akıbeti bilinmeyen normalleşme aşamalarına zemin hazırladı. Netanyahu İsrail’i manipülasyon sayfasını kapatıp, Sedat gibi cesur bir adım atarak Arap Barış Girişimi’ni kabul etmeye karar vermediği sürece bu akıbet belirsiz kalacak.
İçlerinde en son gündeme gelen Ben-Gvir ve onun gibilerin olduğu bazı İsrailli yetkililerin, İslam dininin en kutsal üçüncü mescidi olan Mescid-i Aksa konusunda Filistinlilere ve Arap ve İslam milletlerinin halklarının değerlerine zarar verecek her şeyi takıntı yaptıklarını ve işledikleri kötülükleri görüyoruz.
Bu yazının başına dönecek olursak, Cumhurbaşkanı Macron, Fransızların alnındaki Afrika izini tedavi etmek için iyi bir fırsat buldu ve maharetini denemeye karar verdi. Nitekim Başkan Biden'ın Afrika kartını kendi cebine koyma girişimi ve Beyaz Saray'da bir ABD-Afrika zirvesine ev sahipliği yapması Macron’un dikkatinden kaçmadı. ABD’nin bu hamlesini, çantalarında Afrika başkanlarını cezbedecek şeyler taşıyan elçilerini esmer kıtaya gönderen Başkan Putin’in hamlesi izledi. Putin bu hamlesiyle, büyük güçler tarafından ihmal edilen ve Lübnan’da görüldüğü üzere bu karanlık günlerde başkanlık koltuğunu dolduracak birinin seçilmesine oldukça ihtiyaçları varken bu halde bırakılan Afrika kıtasının liderlerine odaklanıyor. Başkanlık koltuğuna elleri temiz biri oturulsun isteniyor; ülkenin başkanlık semâsında kanat çırpan ve içlerinden birinin tek başına elde edemeyeceği şeyleri kendisine veren müttefiği sayesinde, ganimetleri ve siyasi pozisyonunun getirilerini toplayan oğullar, damatlar veya kardeşler değil.
Cumhurbaşkanı Macron hedefine ulaşabilir ve böylece Fransızlara, Afrika'daki cumhuriyetlerinin statüsünü geri getirdiğini ve kendisini ikinci kez seçmeleri sayesinde emeklilik süresini kısaltmaktan daha önemli bir kazanç elde etmiş olduklarını söyleyebilir. Aynı şekilde ABD’deki siyahi kartı başta Başkan Yardımcısı’nı ve daha sonra Savunma Bakanı’nı siyahilerden seçip, siyahiler için anma törenleri düzenleyerek güçlendiren Biden’ın bu hamlesinin çıkarına olacağı göz önüne alınırsa, ikinci bir dönem kazanması olası. Ancak Putin’in Ukrayna’ya karşı savaşında ikinci yılına henüz girdiği bir sırada esmer kıtaya yönelik bu ani ilgisinin arkasında ne yatıyor? Çeşitli yansımaların ve emellerin olması sebebiyle at izinin it izine karışacağı korkusuyla Arap ve Müslüman ülkelerden Putin’in savaşına son vermesi yönünde temennilerde bulunulması dışında, ufukta bu savaşın temposunu düşürecek bir şey gözükmüyor. Bu da Putin’i, Çin’in 12 maddelik ateşkes önerisi üzerinde düşünmek zorunda bırakıyor. Bu önerinin ilk maddesinde ‘tüm ülkelerin egemenliğinin, bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün etkili bir şekilde korunmasına’ vurgu yapılıyor. Bununla sanki Çin liderliği Rus liderine özetle şöyle demek istiyor:
“Şayet yaptıklarına devam edersen dünya senin yanında durmayacak ve biz de onlardan biri olacağız. Ukrayna büyük Rusya için ne kadar önemliyse, Tayvan da Büyük Çin için o kadar önemli. Ancak savaşların kötülüğünden kaçınıyor ve diplomasi yoluyla ve bazen de ateşli açıklamalarla bizi savaşın eşiğine getirecek her türlü girişimi engellemeye çalışıyoruz.”
ABD, Rusya, Fransa, Çin ve onlardan önce esmer kıtanın bazı ülkelerinde yerleri, dostlukları ve projeleri ele geçiren ve burada yayılan İsrail'in stratejisiyle yakından bağlantılı olan Afrika meselesine bir kez daha dönelim. Bu kıtaya yönelik ilginin sebebi belki de birden fazla ülkede işaretleri görülen uluslararası keşmekeşin ortasında iyilikler diyarı olmasıdır. Arap-Afrikalı komşular, Afrika'daki durumun gerçekliği ile kaynaşan ilk taraflar olmaya devam ediyor. Afrika Birliği'nin (AfB) 36 devlet ve hükümet başkanının katılımıyla 18 Şubat Cumartesi günü Addis Ababa'nın ev sahipliğinde düzenlenen Afrika Zirvesi'nin önemi burada yatıyor. Ne var ki, Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed bu zirveyi kullanıp, Nahda Barajı için çok uzun bir süredir beklenen mutlu sonu duyursa, kendi adının yanında yazılmış olacak tarihi bir fırsatı kaçırdı. Etiyopya Başbakanı bunu yapmak yerine, Mısır’ın insanlarını ve topraklarını sulayan Nil su payının pahasına Nahda Barajı’nın işletilmesi sonucunda Mısır gittikçe artan tehlikeli bir su krizi ile boğuşurken, barajın rezervuarının dolum sürecinde yeni bir aşamaya geçilmesini tekrar tekrar kutluyor.
Etiyopya Başbakanı 36 Afrika ülkesinin katıldığı zirvenin kürsüsünde çıkıp susuzluğun, barajın işletilmesi ve Mısır ve Sudan pahasına atılan adımlar ile elde ettiği liderlikten daha önemli olduğunu duyursaydı, Arap-Afrika pozisyonu daha sağlam olurdu.
Özetle, uluslararası ve bölgesel dönemlere tanıklık eden; beklentilerini ve ülkelerinin çoğuyla stratejik ilişkilerini derinleştiren merhum Libya lideri Muammer Kaddafi'yi özleyen bu kara mücevher Afrika, zihinlerde önemli bir yer tutacak. Nitekim bu kıta bir mineraller, altınlar, ormanlar, nehirler ve petrol diyarıdır. Burasının geçici siyasi amaçlarla hedef alınmak yerine, etrafında oluşturulacak bir uluslararası ve Arap ittifakına ihtiyacı var. Yerin üstündeki ve altındaki şeyleri tekeline almayı emreden nefislerdeki amaçlar uğruna kullanmak üzere son zamanlarda Afrika’yı listesine alan büyük devletler ve Afrikalı Arap ve Müslümanlardan en çok hidayete ihtiyacı olanları hidayete erdirecek olan Allah’tır.