İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

İran: Amerika'nın nüfuz etme ve belirsizlik zamanı

İran'ın nükleer krizi, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in Orta Doğu'ya yapacağı heyecanlı ziyaret ve bölgedeki 30 bin Amerikan askerini ziyaret edecek olmasıyla birlikte, özellikle Amerikan gazetesi "The Intercept"in Pentagon'un İran'la savaş için acil durum planına ilişkin haberleri duyurmasının ardından bir kez daha gündeme oturdu.
Washington’ın eline İran’ın nükleer programıyla ilgili hızlı eylem gerektiren istihbarat bilgileri mi ulaştı?
Aslında son günlerde ABD tarafından gelen dikkat çekici açıklamalar oldu. Örneğin ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Savunma Politikalarından Sorumlu Müsteşarı Colin Kahl’ın ABD Savunma Bakanlığı’nın Politikalardan Sorumlu Müsteşarı Colin Kahl’ın, İran’ın yaklaşık 12 gün içinde bir nükleer bomba yapmaya yetecek fisili üretebilecek aşamaya geldiğini söylemesi.
Biden yönetimi yetkilileri önceden, ‘kırılma süresinin’ yani İran'ın nükleer bomba yapmaya yetecek kadar fisil madde üretmesi için gereken sürenin haftalara indiğini öne sürüyorlardı.
Kahl'ın açıklamaları, İran Fordo Nükleer Tesisi’nde yüzde 84'e varan oranda -nükleer bomba üretmek için gereken oran yüzde 90- zenginleştirilmiş uranyum parçacıkları tespit eden Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) açıklamalarıyla örtüşüyor.
Mesele artık sadece zenginleştirme oranıyla ilgili değil, aynı zamanda İran'ın sahip olduğu uranyum miktarıyla da ilişkili. Zira üç ayda bir UAEA tarafından açıklanan raporda, önceki raporun yayınlandığı tarihten beri zenginleştirilmiş uranyum stokunun 87,5 kilograma çıktığı belirtildi ve toplam uranyum stokunun 3.760,8 kilogram olduğunun tahmin edildiği belirtildi.
Dünya bu haberler yüzünden endişelenmeli mi?
Silah Kontrol Derneği (Arms Control Association) 'nde Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Politikası Direktörü Kelsey Davenport’a göre İran'ın nükleer silah elde etmek için gerekli olan seviyeye yakın uranyum zenginleştirdiği oldukça aşikâr ve İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoklarındaki büyük artış ciddi bir endişe kaynağı oluşturuyor.
İran sahnesindeki gelişmeleri Pentagon'da takip eden herkes, çok hızlı şekilde bir senaryo hazırlanmakta olduğunu tek bakışta hemen fark edecektir. ABD'nin Ortadoğu İşlerinden Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul’un İran ile Rusya arasındaki kötü niyetli iş birliğini engelleyecek ‘küresel bir koalisyon kurulması’ çağrısında bulunması da bunu destekliyor.
İnsan merak ediyor, son zamanlarda İran konusunda Washington'ı açıkça endişelendiren şey nedir?
Kesin olan bir şey var ki İran, özellikle tehditleri Orta Doğu ile sınırlı kalmayıp küresel bir meydan okuma haline geldiğinden artık yalnızca bölgesel olarak değil küresel bir sorun haline gelmiş durumda. Bu, İran ile Rusya arasında artan askeri iş birliğinin ve ABD’ye bakışına göre şu anda Ukrayna'da sivilleri öldürmek için kullanılan İran insansız hava araçlarının (İHA) Rusya'ya yasadışı sevkiyatının sonrasında anlaşıldı.
İran nükleer eşiğe birkaç adım uzakta görünüyor. Hele de Rusya-Ukrayna çatışması nükleer bombaya ulaşmak için tekrarı olmayacak altın gibi bir fırsat sağlamışken.
Peki bu nasıl oluyor?
Biden'ın Kiev ziyaretinin de gösterdiği gibi Washington, Ukrayna'yı desteklemekte kararlı. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de bunu destekledi.
Rusların daha fazla İHA, füze vb. teçhizat sevkiyatına ihtiyacı olduğu bir sır değil. Bu, Moskova'nın bir yandan Washington’ı oyuna getirip diğer yandan da İranlılarla ikili iş birliğini uzatarak jeostratejik rolleri etkinleştirebileceğinden, İran'a yeni bir nükleer anlaşmaya varması yönünde baskı yapmada hiçbir çıkarının olmadığı anlamına geliyor.
Rusya'nın başta BM Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası diplomatik platformlar aracılığıyla ve veto hakkı ile İran'ı kınama girişimlerini engelleyerek, İran'a verebileceği desteği tahmin edebilirsiniz.
Öte yandan Rusya, özellikle Rusya'nın durumu kötüleşir ve savaş uzarsa, mollalarla bir pazarlıkta taraf olabilecek nükleer uzmanlığa sahip.
Ruslar, İranlıların bir çıkmazda olduklarının farkındalar. İranlıların boyunlarındaki ilmeği sıkmak kesinlikle onların çıkarına. Zira bu, Ruslara Ortadoğu’ya yaklaşmanın yanı sıra Basra Körfezi bölgesinde daha geniş bir hareket alanı sağlıyor.
Rusya'nın BM Viyana Ofisi Nezdindeki Daimi Temsilcisi Ulyanov, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) canlandırılmasına ilişkin Viyana müzakerelerindeki çıkmazdan ve bunun nasıl kontrolsüz bir gerilimle dolu olduğundan bahsediyor.
ABD, İran nükleer krizini bir kere de ve uzun bir süreliğine sona erdirmek için adımlar atmaya gerçekten kararlı mı?
Bir kez daha, ‘tek bir ABD ruhunda zıtlıkların eşitliği’ denklemi, yani söylenen şeyin tersini yapma durumu su yüzüne çıkıyor. İnanmayanlar ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Başkanı William Burns'un Face the Nation programındaki röportajının devamına baksın. Burns burada, bırakın Rusya ile tehlikeli iş birliğini, İran'ın nükleer ve füze geliştirmesinin doğasıyla tutarlı olmayan tuhaf açıklamalar yaptı.
Burns daha da ileri giderek, “ABD, Dini Lider Ayetullah Hamaney'in 2003 sonunda askıya alınan veya durdurulan silah programını yeniden başlatma kararı aldığına inanmıyor” dedi.
Bir insan bu açıklamayı nasıl anlayabilir?! Burns, “İran nükleer silah geliştirmekten hala çok uzak” diye ilave ettiğinde insanın kafası daha da karışıyor. Daha sonra ‘İran'ın uranyum zenginleştirme ve nükleer silah taşıyabilecek füze sistemlerindeki gelişiminin endişe verici bir hızla ilerlediğini’ kabul etmesine rağmen.
Kime inanalım; Ortadoğu'daki ortakları aşan küresel bir uluslararası ittifak kurma yönündeki ABD açıklamalarına mı, yoksa Burns'un verdiği güvencevari şeylere mi?!
Kısacası; bugün İran, uranyum zenginleştirme oranını yüzde 84'e kadar çıkarırken Hiroşima bombasına benzer bir bombaya sahip olabilir ve Rusya’dan Sukhoi Su-35 uçakları alabilirse bu bombaları kimin üzerine isterse atabilir!
Özetle; ABD’nin tereddütleri, belirsizliği ya da İranlılara karşı esnek davranması devam ederken, İran’ın nükleer atılımının zamanı daralıyor. Öyleyse gördüğünüz şeye iyi bakın.