Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Al-Arabiya 20 yaşında

Al-Arabiya kanalı 20’inci kuruluş yıldönümünde kendisini, tarihini ve izleyicilerini kutladı. Şu ana kadar gerçekleştirdiği başarıları, bugün başardıklarını, daha fazla mükemmellik için çabalayan herhangi bir başarılı kurum gibi gelecekte hedeflediği başarıları kutladı. Nesnel olarak söylemeliyiz ki, kanalın kuruluşu Arap medyası tarihinde bir dönüm noktasıydı.
Al-Arabiya’nın yıldönümü kutlamaları ve törenlerinin arka planı bir gözlemci için önemli ve Arap medyasının hikayesi uzun ve karmaşık olmasına rağmen burada bir kısmını özetleyebiliriz. Mısır'daki emekleme döneminde Arap medyası, aydınlatıcı bir karaktere sahip yarı resmi bir medyaydı. Ancak ellili yılların başından itibaren Mısır, Maşrık (Levant) ve diğer ülkelerdeki Arap medyası, “Nasırcılık” veya “Baasçılık” adı altında Arap milliyetçiliğinden komünizme “kapalı ideolojilere” doğru büyük bir dönüşüm yolculuğuna başladı. Dini açıdan aşırılık yanlısı "köktendinci" medyanın varlığı ise daha önce, 1930'lardan beri "Müslüman Kardeşler" ile birlikte başlamıştı.
Çok ayrıntıya girmeden, Mısır, Maşrık ve Irak’ın deneyimleri arasında farklar olsa da Mısır’da Ahmed Said ve Irak’ta “Sahaf” gibi bariz örnekleriyle sloganlara dayalı ideolojik medyanın yayılması karşısında İslamcı “köktendinci” medyanın ışığının söndüğünü söylemeliyiz. Kaldı ki köktendinciler, ellili ve altmışlı yıllarda cezaevleri ve sürgünler arasında dağılmışlardı.
1970'lerde iki önemli şey oldu; köktendincilik, çok geçmeden sosyal, kültür, güvenlik ve medya alanında kendilerini ifade eden gruplar, hareketler ve örgütler şeklinde yeniden sahneye çıktı. Tüm Araplara yönelik özel Arap medyasının yolculuğu, İngiltere’nin başkentindeki (Londra) merkezinden yayın hayatına başlayan “Şarkul Avsat” adlı bu gazete ile başladı.
Seksenlerde sert ideolojik ve güdümlü milliyetçi medyanın zayıflamasıyla birlikte köktendinci medya, Afganistan savaşından Humeyni devrimi ve "Cuheyman" hareketine kadar dünya ve bölgedeki önemli siyasi olaylardan yararlanarak, kendini çeşitli şekillerde ifade etmeye başladı. Doksanların başında Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgalinden sonra ideolojik medya yeniden saflarını sıkılaştırmaya, köktendinci medya da genişlemeye başladı. MBC televizyon kanalı bu dönemde haberler de dahil olmak üzere çeşitli içeriklerle, tüm Araplara yönelik özel bir kanal olarak Londra’dan yayına başladı ve özel Arap medyasında yeni bir dönemi ilan etti.
Doksanlı yılların ortalarında bir dönüm noktası yaşandı ve hem ideolojik hem de köktendinci türleri tek bir potada birleştiren bazı kanalların yayına başlamasıyla görüldüğü gibi ideolojik milliyetçi medya köktendinci medyayla buluştu. İki söylem kısmen ve bir süreliğine ortak noktada buluştu ve bu, kuşku götürmez biçimde medyada özgürlüklerin tavanını yükseltti ama iki ideoloji birbirleriyle çelişiyordu. Çok geçmeden bu kanallar, gelişen siyasi ve toplumsal olaylar nedeniyle ideolojik medyadan neredeyse tamamen vazgeçip köktendinci medyanın yanında yer aldılar.
11 Eylül ve sonrasında medyadaki söylemler, benzeri görülmemiş bir biçimde söylem, lider ve sembol olarak el-Kaide örgütünün propagandasını yapacak kadar “taraftar devşirici” ve “köktendinci” bir hale gelmişti. Temsil ettiği sapma, televizyon kanalları, gazete ve dergilerde patlak veren bir akım yarattı. Elektronik ortamda ise internet siteleri ve forumlar şeklinde patlak verdi. Ölçülü, ılımlı ve aydın medya geri dönmeliydi ve bu yüzden bir kez daha MBC Grubu 03.03.2003 tarihinde Al-Arabiya kanalını kurdu.
Al-Arabiya kanalı, yayın hayatına başlamasından bir yıl sonra seçkinler ve halk için güvenilir bir haber kaynağı oldu. "Görüşlere" değil, "haberlere" odaklandı. İzleyiciyi siyasi rejimlere, toplumlara veya İslami olmayan entelektüel akımlara karşı kışkırtmaya veya seferber etmeye değil, onun bilgisini artırmaya odaklandı. Medya tarafından dramatik şekilde bir desteklenen "terörizm" ve "köktendinciliğin” patlama anında, "Al-Arabiya" kanalı siyasi ve toplumsal "istikrar"ın destekçisiydi. Doğru haberin, bilgileri işleme ve analiz etmekte “rasyonelliğin” kaynağıydı.
2003'teki “Irak Savaşı”, Sünni ve Şii “terörizminin” yayılması, 2006'daki Lübnan Hizbullahı’nın İsrail ile savaşı, 2008 ve 2009'daki “Hamas” saçmalıkları sırasında Al-Arabiya tüm aşırılık ve önyargılar ivmesinden uzakta rasyonel çizgisinde ısrar etti. Profesyonelliğini ve güvenilirliğini korumakta diretti, dinleyicilerin veya izleyicilerin taleplerini karşılamak için çizgisini değiştirmedi. Bu, Al-Arabiya’nın güçlendiği ve medya denklemlerinde kendini kanıtladığı, "haber" ve doğru "bilgi" üzerine bahis oynamanın, güvenirliği artıran ve izleyicinin kanala güvenini pekiştiren bir kazanç olduğunu gösterdiği aşamaydı.
Yeni on yılın başlangıcı ve 2011'deki “köktendinci”, karanlık, sabotaj ve yıkım baharıyla birlikte karşı kalınan meydan okuma daha zordu. Medyadaki sapma 10 buçuk yıldan fazla bir süre boyunca yoğunlaşmıştı ve o an patlayarak profesyonelliği çökertti. Yalanlar, gerçekleri saklama, dezenformasyon, yalan haber üretimi pervasızca yaygınlaştı. Yapılan haberlerde artık medyatik açıdan iyi ve güzel olmakla ilgilenilmemeye başlandı. Aksine bariz bir şekilde köktendinci bir savaş medyasına dönüştürüldü. Al-Arabiya'nın kan tazelemesi, olaylara ayak uydurması, bunu yapanların arkasından sürüklenmemesi gerekiyordu ve öyle de oldu. Al-Arabiya ve web sitesi Al-Arabiya.net, genişlemeye giderek, Al-Hadath kanalını kurdu. "Sosyal medya"da faaliyet göstermeye başladı ve önemli, benzeri görülmemiş rakamlar kaydetti. Al-Arabiya kalıcı gelişimi ve kendisini sürekli gözden geçirmeyi amaçlıyor ve bugün 20’inci yıldönümünde bir başarılar zirvesinde duruyor. Alt düzeylerden üst düzey yöneticileri ve çalışanları daha fazla parlamayı, başarılı ve etkili olmayı hedefliyorlar.
Al-Arabiya'nın başında, vizyonları, yetenekleri ve başarıları bakımından nitelikli Suudi Arabistanlı isimler yer aldı. Abdurrahman Raşid, Adil el-Turayfi, Türki Dahil, Memduh Muheyni bu isimlerden birkaçı. “Suudi Arabistan 2030” Vizyonuyla birlikte diğer medya kuruluşları ve büyük kurumlar gibi “Al-Arabiya Kanalı”nın da bu vizyona ayak uydurması zorunlu hale geldi. O da diğerleri gibi hızlanan adımlarla eşi benzeri görülmemiş ufuklara ve eskisinin çok ötesinde bir etki yaratmaya doğru ilerlemeli. "Profesyonelliği" ile "rasyonelliği", "söylemi" ile "yayılma", "genişleme" ve "etki" arasında denge kurmanın yolunu bulmalı. Her zaman yaptığı gibi yeni denklemini üretmeli.
Al-Arabiya'nın ikinci on yıl kutlamalarında insani boyutun varlığı dikkat çekiciydi. Kaybettiği çalışanlarını andı. Mesleklerine olan bağlılıklarının bedelini ağır ödeyen ve hala bünyesindeki çalışanlarını kutladı. Farklı yerlerde başka fırsatlar bulup kanaldan ayrılan eski çalışanlarıyla iletişim kurdu. Bu, hızlı kurumsal çalışmalara insani ve profesyonel bir dokunuş katan, yeni nesillere büyük kurumların, koşullar ve fırsatlar ne kadar değişirse değişsin, çocuklarından vazgeçmediği mesajını veren önemli bir jestti.
Yirmi yıl önce Arap medyası, daha uzun bir "yalanlar" aşamasının mirasçısı bir "kötülük ve ortalığı karıştırma" aşamasına tanık oldu, ancak "rasyonellik" ve "aydınlanma" bahsi her zaman kazanır. Olaylar sıcaklığını kaybedip, tarih derslerini kaydetmeye başladığında, ideoloji taraftarları kaybolur, köktendinciler açığa çıkar, gerçek netleşir, bilgi birikir ve bilinir. “Aldatma”nın yayılmasına, “yanılsama”nın pazarlanmasına kimlerin katkıda bulunduğunu, Arap devletlerine ve toplumlarına düşman küresel ve bölgesel projelere kimlerin destekçi topladığını, kimlerin daha iyi bir gelecek ve daha yüce hedeflere bahse girdiğini herkes biliyor.
Son olarak, yalanın Arap bilincini çarpıtma yolculuğu uzun ve karmaşık, medya bu yolculuğun bir parçası ve bu yazıda özetle bahsettiklerimiz bunun yeterli bir kanıtı.