Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

"Müslüman Kardeşler" grupları kendi aralarında anlaşamıyorlar mı?

Zaman zaman “Müslüman Kardeşler” grupları arasında ihtilafların ve görüş ayrılıklarının varlığından söz edilir. Günümüzde “Mısırlı Müslüman Kardeşler”in Türkiye ve İngiltere eksenleri arasında var olduğu bilinen ihtilaf bunun bir örneği. Keza Tunus’taki Nahda Partisi deneyiminin özgüllüğünden ve Türkiye ile Malezya'daki İslamcı durumun benzersizliğinden de sık sık bahsedilir.
Fakat “Müslüman Kardeşler” zihniyetinin temellerini atan düşünce kuralları arasında gerçekten “temel” anlaşmazlıklar var mı?
Müslüman Kardeşler Grubu -ben kendisini Müslüman Kardeşler grupları olarak tanımlamayı tercih ediyorum- manevra ve esneklik yeteneklerine sahip olmasaydı, yaklaşık bir asır ayakta kalamazdı. Grubun resmi lansmanının 1928'de Mısır Kanalı kıyısında yer alan İsmailiye şehrinde kurucu Hasan el-Benna ve arkadaşları tarafından yapıldığını hatırlatmak isteriz. Artık 2023 yılındayız, yani bu ana grupla bir asrı tamamlamamıza 7 yılımız kaldı.
"Müslüman Kardeşler" gruplarının bulundukları ülkelerden her birinde kendi karar alma ve eylem alanlarına sahip olduklarını, dahası ana gruba bağlı olup olmadıklarını açıklama ve kimi zaman sadece hükümetlerden korktukları için değil, kendisine gerek olmadığı için örgütsel varlıklarını feshetme kararını alabileceklerini biliyoruz. Katar'daki Müslüman Kardeşler grubunun örgütsel varlığını feshetmesi örneği belki de bu alanların, arenaların ve manevraların bolluğunu ifade ediyor.
Müslüman Kardeşlerin hesapları, manevraları ve hedefleri bölgeden bölgeye farklılık gösterir. Kuveyt'te alarm halindeler ve genişliyorlar. Ancak örneğin Bahreyn'de İran yanlısı Şii siyasi İslam projelerine karşı dikkatli oldukları için resmi makamlara daha yakınlar.
Suriye'de Esed rejimiyle düşmanlık içindeler ve Türkiye’deki Erdoğan rejimine bağımlılar. Ancak Esed rejiminin kendisi, Humeynici rejimin en yakın müttefiki olmasına rağmen, Filistinli “Müslüman Kardeşler” grubunun İranlı Humeyni rejimine bağımlı olduğunu görüyoruz!
Bu kısa sunumla şunu söylemek istiyorum, tablo bazen çelişkili gibi görünse de özünde yakın; hepsi siyasi İslam'ın çocukları.
Körfez'deki bazı İslamcılar, Tunus modelini her zaman en ileri ve en aydın model olarak överler. Gannuşi, Moro ve diğerleri, bu liberal çağda konumlanmak için fıkıh ve akide alanlarında cüretkâr yorumlar yapmaya cesaret ettiler. Ancak siyasi deneyim, Müslüman Kardeşlerin ürünlerinin gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Bu vesileyle, Gannuşi ve arkadaşlarının laikliğe bakışlarının tamamen faydacı olduğunu belirtelim. Nitekim kendisi bu bakış açısını daha önce söylemiş olduğu “Laiklik dinle savaş değil, siyasi demokrasiyi hakem tayin eden “icraatlardır” şeklindeki ünlü cümlesiyle özetlemişti. Diğer bir deyişle, Batılı demokratik yapının dayandığı derin felsefi temele doymak bilmez, yağmacı, faydacı bir bakış açısıyla bakıyor.
Fas'a gelince, Faslı “Müslüman Kardeşler” grubu Fas’ın monarşist siyasi rejiminin kalbine girdi ve kendisi bir ölçüde pragmatik. Arap Baharı depremine rağmen Fas Kralı Altıncı Muhammed ve yetkilileri, o dönemin dalgalarını mümkün olduğunca az kayıplar ve tavizlerle aşmayı başardılar. Bu dönemin en büyük kazananı yakın zamana kadar Müslüman Kardeşler ve partileriydi fakat Müslüman Kardeşler köprüsünün altından Faslı Müslüman Kardeşlerin gemilerinin hoşuna gitmeyecek şekilde çok su aktı.
Sözün özü, Arap ve Müslüman ülkelerdeki “Müslüman Kardeşler” grupları arasındaki ihtilaf ve ayrılıklar sert görünse de kuruluş fikrinin, İslami kimlik üzerindeki vesayet, dini siyaset borsasında kullanma, ümmetin sembolik sermayesini iktidar borsasında tüketme fikrinin özünü etkilemiyorlar.