Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

007 Mrs. Bond

Şimdi sırada ne var?
Şimdi Britanya Devleti’ne veya Birleşik Krallığa komplo kuran casusları avlayan ve James Bond olarak ün salan 007’nin kadın versiyonu var. Doğumundan yetmiş yıl sonra Mr. Bond, nam-ı diğer James Bond, kadın erkek arasındaki eşitlik çağında da olmalıdır. Mrs. Bond olma işi 33 yaşındaki Irene Sherwood’a layık görüldü. O da Roger Moore, Sean Connery ve süper kahraman Bond rolünü oynayan ve kötülere karşı savaşların çoğunu kazanan diğer oyuncuların yakışıklılığı gibi yüksek bir güzellik oranına sahip.
Erkek ya da kadın fark etmez, kahraman hep Britanyalı, özellikle de İngiliz olmalıdır. İskoçyalı Sean Connery’nin bu geleneği nasıl bozduğuna gelince, her kaidenin bir istisnası vardır. Bir diğer istisna da İrlandalı Pierce Brosnan idi. Bu zamana kadar bu rolü altı erkek oyuncu oynadı, şimdi sıra bir kadında.
Gerilim hikâyeleri (ve filmleri) İngiliz yazarların, yapımcıların ve oyuncuların işidir. Alfred Hitchcock, Hollywood’un en ünlü yönetmeniydi. Komik Belçikalı dedektifi Poirot ile Agatha Christie, suç dünyasının en meşhur kadın yazarıydı. Ama hiç şüphe yok ki bu sektörün öncüsü 19’uncu yüzyılda Sherlock Holmes karakterini ortaya koyan Sir Arthur Conan Doyle’dur. Doyle, hastaları cezbetmekte pek de başarılı olmayan bir doktordu, bu yüzden vakit geçirmek için hayali romanlar yazmaya başladı ve bunları 1882 yılında Cornhill dergisinde seri halinde yayınladı. Colin Wilson’un anlattığına göre (Dar el-Meda) bu romanlar, ona tıp mesleğini unutturan büyük bir maddi kazanç sağladı. Doyle daha sonra romanlarını Amerikan dergilerine de taşıdı ve ünü tüm dünyaya yayıldı.
İnsanlar, kötülüğe karşı savaşıp onu yenen Sherlock Holmes’u sevdi. Başka yazarlar, sanki gerçek bir varlığa sahip bir karaktermiş gibi Holmes’un “hayatına” dair kitaplar yayınlamaya başladı ve onun adını, Londra’da yalnızca isminin bulunduğu bir ofise koydu. Londra’ya giden bizim gibiler, Mr. Holmes’un ofisini ziyaret etmiş gibi kendilerini kandırdıklarında mutlu oluyorlar.
Bir süre sonra ben gerilim kitaplarına olan tüm ilgimi kaybettim, ancak Britanyalılar bağlılıklarını sürdürdü. Polisye, Londra kitapçılarında hala en çok satanlar arasında. Çoğu kimse Doyle’un etkisinin polisiye türünün ötesine geçerek roman literatürüne, yani Honoré de Balzac’ın yaptığı gibi en ufak detayların peşine düşüldüğü türe girdiğini düşünüyor. Ortaya çıkışı da geç olan Arap romanına geç girse de bu tarz, kısa sürede tüm dünyaya yayıldı. Ancak başta Booker olmak üzere edebiyat ödüllerine aday gösterilen eserler, bu tipin artık zorbalaştığını gösteriyor.