Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Teknoloji alametleri ve ahlak tartışmaları

Bu aralar, meşhur robot, pratik özellikleri ve ahlaki tehditleri hakkında uzun bir tartışma söz konusu. Faaliyetlerinin örneklerini birçok tıp ve medya kurumunda gördüm; çok akıllı ve yüksek yanıt verme becerisine sahip bir cihaz. Bazıları, robotun insan çıkarlarını, özellikle de geçim kaynağını (işini) tehdit ettiğini söylüyor.
Gelecek bir zamanda, herhangi bir insanla uğraşmadan ev işleri, rutin alışveriş, servis işlemleri vd. günlük işlerinizin tamamını gerçekleştirebileceğinizi söylüyordum. Bu, göz kamaştırıcı, büyüleyici ve ürkütücü teknolojik devrim zamanıdır ve daha önce hiç ulaşmadığı bir boyuta ulaşmıştır.
Bir asır önce insanlığın bilge temsilcileri, teknolojinin sonuçlarını ve insanlar üzerindeki etkilerini öngörmeye çalışarak geleceği gözetliyorlardı.
Yirminci yüzyılın sonunda Nietzsche “kalabalıkları, içinde bireyin rolünün eridiği ve bireyi, tek bir amacı gerçekleştirmek üzere kullanılan bir araca dönüştüren tek tip bir alet haline getirdiği” için “makineler çağını” eleştiriyordu.
Ondan sonra Heidegger, “teknolojinin dünyayla ilişkisini” inceledi ve çeşitli araştırmalarının bir kısmını bu amaca tahsis etti. Hatta en önemli kitabı Varlık ve Zaman’da (1927) sorusuna spot ışıklarını yönelttiğini görürüz. Luc Ferry bir makalesinde, Heidegger’in teknolojinin mahiyetine ilişkin tartışmasını, “Heidegger’in modernite tartışmasını düzenleyen bir ipucu” olarak değerlendirir; nitekim Heidegger, bir tezahür olarak teknolojiyi, modernitenin temeli ve bu temelin ana damarı olarak görmektedir.
Luc Ferry’ye göre Heidegger’in düşüncesi, bilhassa teknolojinin dünyayla ilişkisinin mahiyetini bir sorgulama ilişkisi bakımından tanımlamak suretiyle, aşamalı olarak meselenin derinlerine iner. Heidegger’in de Nietzsche ve “ebedi dönüş” üzerine 1937 tarihli çalışmasında “modern bilimlerin teknik yöntemine” ve teknolojiye hükmeden “hesapçı zihne” işaret ettiğini görüyoruz. Heidegger 1938 yılında “Dünya Tasavvurları Çağı” başlıklı konferansında, daha sonra “çağımızın teknolojik bir yorumu veya anlayışı” olarak değerlendireceği şeyin tüm unsurlarını bir araya getirdi; konferansında bu “mekanik teknolojiyi” modern zamanların temel olgusu olarak niteliyor. Varlık ve Zaman eserinde ise meşguliyet dünyası olması açısından çözülme ve bozulmadan bahsederken bu meseleye değinmiştir. Der ki: “Dışa dönük bir özne (Dasein) için doğa bir odun deposu, tepeler bir taş kaynağı, nehirler su cinsinden hareket ettirici bir güç ve hava da üfleyip yelkenli tekneleri iten bir etkendir.”
Bugünse teknoloji dağları, sanki patlayacak bir yanardağ haline geldi; gelişmeleri hakkındaki kehanetler de aklın almayacağı seviyelere varmış durumda. Teknolojinin, insanın efendisi olacağı söyleniyor. Zamanında Heidegger’in teknolojinin insana üstünlüğü konusunda uyarması tesadüf olmayabilir.
Yavaş yavaş gerçekleşiyor nitekim… Robot, insanın hizmet alanındaki işlevleri almaya başladı. Uzmanlar, bu yaklaşan hortlağın gelecekteki üretici rollerinden bahsediyor ki şu an cerrahi operasyonlara kısmen katılım sağlıyor bile. Edebi bir metin yazmak, bir basın raporu hazırlamak veya devasa teknik süreçler çerçevesinde yazma ve düzeltme yapmak gibi üreticilik ve yaratıcılık alanlarına girmesi mümkün. Teknoloji, zatına ve yeteneklerine imrenilen insanın yerini alabilir. Zira her yönden ve amansızca saldıracak ve insanın bu dünyaya ait rollerini ortadan kaldıracak. Körfez ülkelerinde robot, sınırlı gelişimine bakarak iyi bir konum aldı. Süpermarkette insani görevleri yerine getirdi ve bunu havalimanlarında ve diğer mekânlarda da yapabilir. Bu da insanın vazifesini ve yaptığı işin kıymetini gelecekle sınırlı hale getirir ve tam tersi yerine robotla birlikte çalışan ya da yerine robot çalıştıran bir işçi olabilir. Bu teknoloji, laboratuvarında yaktığı şeyleri karıştıran bir kimyager olarak düşünülebilir.
Yıllar önce fizikçi Stephen Hawking insanın, bu gezegende sahip olduklarıyla ilişkisinin sonuçlarından bahsederek şöyle haykırmıştı: “İnsan onu yönetemezse teknoloji, insanlığı yok edebilir. Medeniyetin şafağından bu yana saldırganlık, hayatta kalma üstünlüğü sağladığı sürece faydalı oldu. Bu, Darwinci evrim ve gelişim anlayışına göre genlerimizde programlıydı. Ancak teknoloji şu an öyle bir hızla gelişti ki bu saldırganlık, nükleer veya biyolojik bir savaşla hepimizi yok edebilir. Bu kalıtsal içgüdüyü, yönetmemiz gerekir, ancak sorun üreten de bizzat o ve bu, bir zorbalık halini alabilir. İnsan, yer küreyi yok edebilecek bir teknoloji icat etti. Kendimizi, günlük rutin işlerin birçoğunun yerini robotların aldığı yeni bir dünyaya hazırlamamız lazım. Robotlar, insanlığı yok edebilir, bu durumda yer küreden ayrılmak, tek ümidimiz, zira buradaki günlerimiz sayılı… Dünya üzerindeki hayatın, onu beklenmedik bir nükleer savaşın patlak vermesi gibi bir felaket, genetiği değiştirilmiş bir virüs ya da başka tehditlerle mahvetmeye başlayan ve artan bir tehlike içinde olduğunu düşünüyorum. Ve bence uzaya gitmezse insanoğlunun bir geleceği olmayacak.”
Bu tehlikeli haberci, son yüzyılda teknolojinin rolünün ne ölçüde dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Teknoloji, insanın egemenliği altında kalmayacak ve düğmelerini ne kadar yönetirse yönetsin elinden kayıp gidecek. Akıllı cihazlar, zihinleri yutacak ve eritecek, böylece insanlar saplantılı, kafası karışık, dikkati dağınık, başıboş ve benliklerinin büyük anlamlarını kaybetmiş halde dolaşacak. Küresel düzeyde de biyolojik öldürücü teknolojiler, insanın elinde oyuncak olmayı sürdürmeyecek. Aynı şey, insanın bu dünyadaki merkeziliğine son verecek robotlar için de söylenebilir (Descartes’ın “Cogito” (Düşünüyorum, öyleyse varım) dediği Aydınlanma Çağlarından beri dünyaya egemen olan bu merkeziliği Michel Foucault, geçersiz saymıştı, zira ona göre Descartes’ın merkezilik formülünde “insan öldü”). Teknoloji, insanın efendisi ve dünyanın merkezinde olacak. İnsan, kendi ürettiği şeyle, yani “yükselen teknolojik başarılarla” olan savaşını kaybetmiş ve hayal kırıklığına uğramış bir halde gölgesinin peşine düşecek.
Filozoflar ve bilim insanları dışında insanların, teknolojiyle olan savaşlarının ne boyutta olduğunu idrak edememesi çok feci. Her gün çoğu insanın boğulduğunu, çözüldüğünü, yenildiğini; teknolojinin, dalgalarıyla onları savurduğunu, zincirleriyle sürüklediğini ve tabiatın cennetinden farazi bir teknik zamana attığını görüyoruz. Dönüm noktası teşkil eden bu zaman, uzak değil. Nitekim insan, bu gezegende teknolojik ürünlere konuk oluyor.
Ölmeden önce bir konuşmasında Hawking şöyle demişti: “Bu sürece karşı çok dikkatli olmamız gerekir.”