Başlarken, her yıl mart ayının 20’sinin Uluslararası Mutluluk Günü olarak tahsis edilmesinin, mutluluğun somutlaştırılmasında bir sorunun varlığına kanıt olduğuna işaret etmek önemli. Bu, bir fırsat olacak uluslararası bir gün münasebetiyle mutluluğu ölçmek ve onun üzerine tartışmak için düşünmeyi ve her birimizin görünürde basit ama aslında cevaplaması zor olan şu soruyu sormak için kendiyle baş başa kalmasını gerektiren bir şey: Mutlu muyuz?
Bu gün, uluslararası günler arasında yeni sayılır; geçmişi on yıldan fazla değil. Mutluluğa uluslararası bir gün ayırma felsefesinin, uluslararası ilerleme, refah ve sürdürülebilir kalkınma algısıyla uyumlu ve yakından bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Bir diğer ifadeyle biz, mutlak veya her bireyin kendince gördüğü mutluluktan bahsetmiyoruz. Bu ölçülebilir, nicel olarak değerlendirilebilir ve sayılabilir bir mutluluk. Bu belirleyici niceliksel algının ışığında mutluluk kavramının muazzam sembolik akışını kontrol etmek ve onu, üzerinde görüş birliğine varılan standartlara göre tanımlamak mümkün hale geldi. Bu noktada ısrar ediyoruz. Zira mutluluk kavramının bir sınırı yok ve mutluluk üzerine tek ve birleşik bir kavramdan bahsetmek mümkün değil. Üstelik bir duygu ve algı olarak mutluluk, toplumdan topluma, kültürel bir ortamdan bir diğerine, hatta kişiden kişiye farklılık gösteren bir kültür ve sembolik temsillerin bir sonucudur.
BM bundan hareketle mutluluğu çeşitli ve birçok felsefenin eline bırakmadı, mutluluğun ölçüldüğü ve boyutunu belirlemek için ölçeğe yerleştirildiği maddi kriterlerle detaylı bir şekilde ele aldı. Bu nedenle Uluslararası Mutluluk Günü’nün küresel olarak kutlanması bir dizi hedefle ilişkilendirildi. Bu hedefler şunlar:
Dünyadaki yoksulluk sorununu bitirmek, dünyadaki açlığa son vermek, işsizliği sonlandırıp tüm insanların sağlıklı ve güvenli bir yaşam sürmesini sağlamak, refah ve eğitim seviyesini yükseltmek, tüm insanlar için içme suyu temin etmek, küresel ısınma ve olumsuz iklim değişikliklerini ortadan kaldırmak, toplumda adaleti hâkim kılıp barışı gerçekleştirmek, kadın-erkek eşitliğini sağlamaya çalışmak, doğal kaynakları kaybolmaktan korumak ve sürdürülebilir kalkınmayı mümkün kılmak.
İnsanların mutlulukla olan ilişkilerine, daha doğrusu gerçekten mutlu olup olmadıklarına göre sınıflandırıldığı ölçütlerse çoğunlukla ölçülebilen ve gözlemlenebilen maddi ölçütlerdir. Sözgelimi ortalama bir sağlıklı yaşam beklentisi, kişi başına düşen milli gelir, sıkıntılı zamanlarda sosyal destek, düşük yolsuzluk, yüksek toplumsal güven, insanların birbirleriyle ilgilendikleri bir toplumda cömertlik, önemli hayati kararları alma özgürlüğü...
Bu kriterlerin, 2030 ufkundaki sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirme şartlarıyla ne derece bağlantılı oldukları anlaşılır. Dolayısıyla -tersten bir okumayla- bilhassa GSYİH ve kriz zamanlarındaki sosyal destek açısından en az mutlu ülkeleri belirlemek kolaylaşır.
Aslında mutluluk ölçümünün açık maddi doğası göz önüne alındığında dünyanın son dört yılda tanık olduğu şey, mutluluk adına gerçek bir tehdit sayılabilir. Zira Kovid-19 krizi ile Rusya-Ukrayna savaşının mali ve ekonomik boyutlarındaki yansımaları, çok derin. Nitekim yoksulluk arttı, işsizlik oranları yükseldi, devletlerin ücretsiz toplumsal hizmetlerini yerine getirme imkânı azaldı. İşte bu yüzden Dünya Mutluluk Günü’nde hedeflenen mutluluk, özellikle ekonomik mutluluktur. Bu hedef, ekonomik mutluluğun, mutluluğun diğer boyutlarına ulaşmak için bir etken ve motive edici olduğu anlamını taşır. İyi ve kriz zamanlarına dayanıklı bir gelire sahip olan kişi, yoksul ve en basit krizlerin tehdidi altında olanların aksine mutluluğunun sebeplerini yanında taşır.
Bununla birlikte mutluluğa hayat, gerçeklik ve hedef açısından bakan maddeci yaklaşımdan uzak olarak, mutluluk meselesini başka zengin açılardan da gündeme getirmek oldukça önemlidir. Bu bağlamda en mutlu ve en mutsuz halklar üzerinde mukayeseli araştırmalar yapmak ve mesela İskandinav ülkelerinin neden dünyanın en mutlu ülkeleri, Finlandiya’nın neden dünyanın en mutlu ülkesi olduğunu ve bu mutluluğun kaynaklarını ve kültürel temellerini sorgulamak lazım.
Mutluluk mekân açısından, yani evde, iş yerinde ve sokakta da belirlenir. Bu noktada UNESCO’nun Mutlu Okullar adını verdiği ve 2014 yılında Bangkok’ta başlattığı deneyimi hatırımıza geliyor. Bu, mutlu olmayan ya da çocuklarımızı mutlu etmeyen okulların varlığını tespit etmeye yönelmesi ve ayrım yapması bakımından haklı bir deneyimdir. Gerçekten de günümüzde okulun aldığı zaman açısından veliler üzerinde ne kadar büyük bir baskı oluşturduğu ve aile içinde dinlenme ve rahatlama için bir tehdit haline geldiği herkesin malumu.
İyi ki uluslararası günler takviminde, sayesinde mutluluktan payımıza düşeni değerlendirdiğimiz bir gün var.
TT
Mutluluktan payımıza düşen nedir?!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة