İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

Putin'i tutuklama kararının hesaplanmamış yansımaları

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Ön Yargılama Dairesi'nin dün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rusya Devlet Başkanlığı’nın Çocuk Haklarından Sorumlu Komiseri Maria Alekseyevna Lovova-Belova hakkında tutuklama kararı çıkarması Ukrayna savaşında önemli bir gelişme. Ancak, birçok kişinin ABD’nin ‘tek kutupluluk’ yıllarının sonu olarak gördüğü bir dönemde, bu karar boyutlar ve ‘kırmızı çizgiler’ açısından daha önemli bir gelişme olabilir.
Putin ve Çocuk Hakları Komiseri aleyhindeki suçlamalar, binlerce çocuğun Rus güçleri tarafından işgal edilen Ukrayna topraklarından Rusya'nın iç kesimlerine yasadışı olarak nakledilmesinde oynadıkları varsayılan doğrudan rolleriyle ilgili. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy'e göre, 24 Şubat 2022'den bu yana yetimhanelerden ve bakım evlerinden nakledilen çocukların gerçek sayısı 16 binden çok daha fazla olabilir. Çeşitli raporlara göre, bu çocuklar ya evlatlık verilecek ya da ‘rehabilitasyona’ tabi tutulacaklar.
Aşağıda vurgulanmaya değer konulardan birkaçına ışık tutacağız:
Birincisi, Batı'da yargının bağımsızlığına ve kuvvetler ayrılığına değer vermemekle suçlanan Moskova, bu mahkemenin yetkisini, güvenilirliğini ve tarafsızlığını bile tanımıyor. Kararın yayınlanmasından sonra Rusya'dan gelen ilk tepkiler de bunu kanıtladı. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, Rusya'nın UCM’nin yargı yetkisini tanımadığını, kararlarını geçersiz saydığını söyledi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın açıklaması da elbette aynı yönde oldu. Zaharova, “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararları yasal açıdan dahil olmak üzere ülkemiz için bir anlam ifade etmiyor" dedi.
Moskova'nın küresel politikasının ‘yüzü’, yani BM Daimi Temsilcisi Vasily Nebenzya'ya gelince, daha da ileri gitmeyi seçerek, "Taraflı, politize olmuş, liyakatsiz, yanlış adalet uygulamaya hazır mahkeme, Batı'nın elinde bir kukla olarak küçüklüğünü kanıtlamıştır" dedi. Mahkemeyi hedef alan açıklamasını,"Yasal olarak önemsiz kararların (yani Putin aleyhindeki tutuklama kararının) ABD'nin Irak'ı yasadışı işgalinin 20’inci yıldönümünün arifesinde açıklanması özellikle ironik" diye sürdürdü. Bu bağlamda, "Uluslararası Ceza Mahkemesi bu konuda yargılama yetkisine sahipti, ancak sorumluları ve failleri adalete teslim etmek için hiçbir şey yapmadı" diye ekledi.
İkincisi, ‘yargı’ savaşları, UCM'nin siyasi olarak tamamen bağımsız olup olmadığı bir yana, askeri tırmandırma ve ekonomik boykota eşlik eden bir siyasi baskı aracı olmaya devam ediyor. Şu anda Rus liderliği, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) yürüttüğü ve Ukrayna'yı ilhak ettikten sonra operasyon alanını Rusya'nın sınırlarına kadar genişletmeyi içeren bir ‘savaş’ ile karşı karşıya olduğuna inanıyor. Kremlin'in önleyici bir ‘savunma’ savaşı için Rus halkına, özellikle de Ukrayna ile etnik, dilsel veya kültürel farklılıkların varlığına inanmayan Ruslara sunduğu ‘ulusal’ gerekçesi bu.
Üçüncüsü, çocuklara yönelik tehditler ve çocuklara zarar verme konusu insanların vicdanını sarsan bir konu. Bu nedenle, onları zarar verenlere karşı korumak veya bu zarardan sorumlu taraftan hesap sormak için eyleme geçmeyi gerekçelendirmek, herhangi bir siyasi çatışmada gerekli bir konu haline geliyor. Ancak, burada Ukraynalı çocukları savunmak için harekete geçen UCM’nin kararıyla ilgili bir sorun var, o da bu ile şu davanın ele alınmasında görülen eşitsizliktir. Şu anda Ukraynalı çocuklara sunulan savunma, Suriyeli çocukların yaşam ve güvenlik haklarının savunulması için sunulmamıştı. Hem de kimyasal silahlarla, varil bombalarının saldırıları altında veya denizde boğularak ölen yüzlerce hatta binlerce çocuğun trajedisini dünya kendi gözleriyle izlemesine rağmen. Dahası, Suriyeli çocuklar söz konusu olduğunda, Rusya Devlet Başkanı Putin ile diplomatlarının ve memurlarının en azından kendilerinden hesap sorulmasını hak ettiklerini iddia ediyorum. Dünyanın diğer bölgelerinde çocuklara yönelik tehditlere ve onlara verilen zararlara gelince, öldürme, sömürü ve zorla askere alma dahil olmak üzere çocuklara karşı işlenen diğer suçlara karışanlardan hiçbirinin herhangi bir uluslararası yargılamayla karşı karşıya kaldıklarını duymadık.
Dördüncüsü ve yukarıda söylediklerimizin bir devamı olarak; adalet ilkesi parçalı mıdır? Dahası büyük güçler, doğru seçici, adalet orantılı, cezaların uygulanması dengesiz ve çıkarcı olduğunda mı bu ilkeye hizmet ediyorlar? Devlet Başkanı Putin ve Çocuk Hakları Komiseri hakkında tutuklama kararı çıkaran mahkeme, şüphesiz üzerine düşen görevi yaptı. Ama -mahkeme ile birlikte onu destekleyen küresel güçler – mahkemenin iradesini fiilen gerçekleştirmesine, doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapmaya olanak tanıyacak bir konumdalar mı? Yoksa beklememiz gereken ‘senaryo’ karar ile karşı tarafın taviz vermesiyle sonuçlanacak bir sıkıştırma ve tırmandırmanın dışına çıkmıyor mu? Batılı güçler, mevcut Rus liderliğinin doğasının gayet iyi farkındalar ve onun inatçılığının, küstahlığının birçok örneğini gördüler. Dolayısıyla, eğer adli ‘tutuklama’ adımı sadece bir pazarlık adımıysa, o zaman Batılı liderler iyimserliklerini düşük tutmalı ve ‘denenmiş olanı denemekten’ kaçınmalılar.
Gerçek şu ki, Vladimir Putin'in statüsü ve küresel güvenlik iklimini etkileme gücü, eski Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi, eski Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir, eski Çad Devlet Başkanı Hüseyin Habré ve eski Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç gibi, daha önce tehdit edilen, yargılanan veya adli olarak cezalandırılan diğer politikacıların ve liderlerin statüleri ve ağırlıkları ile ölçülemez.
Vladimir Putin ve Rusya farklı bir durum. Bu nedenle, uluslararası açıdan bulutlu bir atmosferde Moskova'yı ‘tecrit etme’ girişimi, batıda Ukrayna'dan doğuda Tayvan'a endişelerin tırmanması istenen sonuçları vermeyebilir. Hizalanmaların ve tepkilerin neler taşıyabileceğine bir göz atarsak, herkesin ya bir ikilem içinde olduğunu ya da hareket marjını sınırlayan sorunlarla karşı karşıya olduğunu görürüz.
Evet, şu anda tüm büyük Avrupa ülkelerinin yaşadığı zorluklar var. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un durumu, yüksek sesli ve şiddetli itirazlarla dolu bir sokak karşısında rahatsız edici. İngiltere'deki Muhafazakar hükümet, ‘dogmatizminin’ faturasını her gün ödüyor ve çekişmelerden grevlere, krizlerden skandallara atlıyor. Almanya'daki koalisyon hükümetinin durumu, ‘can sıkıcı kış’ kabusundan en az kayıpla çıkmasına ve Ukrayna'yı silahlandırma konusunda daha büyük bir sıkıntıdan kaçınmasına rağmen ideal olmaktan çok uzak. İtalya ise ‘neo-faşist’ iktidarı tadarken günler ve meydan okumalar ağır geçiyor.
Geriye iki büyük güç Çin ve ABD kalıyor.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping yakında Moskova'da Putin ile görüşecek ve iki liderin tartışacak çok şeyi var. Çin meydan okumasına karşı her zaman tetikte bekleyen Washington'a gelince, Pekin ile nükleer tehdit çemberini Avustralya'yı da içerecek şekilde genişletiyor.
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Vladimir Putin'in tepkisi hafife alınabilir mi?