Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

100 yıldır olmayan değişim!

Onlarca yıldır ve özellikle geçen yüzyılın yetmişli yıllarından beri ABD'nin politikası iki süper gücün, özellikle de Rusya ve Çin'in kendisine karşı bir ittifak kurmasını engellemeye dayalıydı. Nitekim Richard Nixon yönetimi ve dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger, Mao Zedong Çini'ne açılmak ve Rusya'dan uzaklaştırmak amacıyla onunla yakınlaşmak için pinpon diplomasisini benimsedi. Bu politika, ABD'nin tek kalan Rusya'yı sınırlandırmasını ve hatta Afganistan'ı işgalinden sonra onu yenmesini kolaylaştırdı. Bu yenilginin Sovyet nüfuzunun gerilemesinin başlangıcı olduğunu, 1991'de çöküşüne ve dağılmasına yol açtığını iddia edenler var.
Yaklaşık yarım asır sonra ABD'nin bu politikasından vazgeçtiği ve eş zamanlı olarak Çin ve Rusya cephelerinde gerilimi tırmandırma yolunda ilerlediği görülüyor. ABD böylece, Amerikan çevrelerinde bile pek çok kişinin uyarıda bulunduğu iki süper güç arasında bir ittifakın kuruluşunu teşvik etti.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in bu hafta Moskova'ya yaptığı ziyaret bu bağlamda, yani ABD ve müttefikleri karşısındaki Çin-Rus bloku olarak görülebilir. Çin Devlet Başkanı ve Rus mevkidaşı Vladimir Putin, Batı'nın onları kuşatmaya ve iki rakip süper güç olarak sınırlamaya çalıştığı yönündeki duyguları paylaşıyorlar. Onlara göre çıkarlarını savunmak, "Amerikan ve Batı tehdidi" olarak gördükleri şeyi püskürtmek, stratejik ittifaklarının desteğini gerektiriyor.
Putin konuşmalarında pek çok kez NATO'nun ülkesini askeri olarak kuşatmaya çalıştığı düşüncesinden ve ABD'nin Rusya'nın stratejik ve uluslararası rolünü küçültme girişiminden bahsetti. NATO'nun ülkesinin sınırlarına kadar genişleme ve yayılmaya yönelik kasıtlı provokasyonuna işaret ederek, Ukrayna işgalini haklı çıkarmak için bu gerekçeye dayandı.
Şi Cinping de Batı'nın ve özellikle ABD'nin Çin'i köşeye sıkıştırma ve ekonomik büyümesini engelleme girişimlerinden giderek daha fazla bahseder oldu. Şi, bu ayın başında üçüncü dönem başkan olarak seçilmeden önce ülkesinin parlamentosunda yaptığı konuşmada, "ABD liderliğindeki Batılı ülkeler, bizi çevreleme, kuşatma ve boğma amaçlı bir politika uyguluyor" uyarısında bulundu. Buna karşı koymak için, ülkesinin ordusunu "ulusal egemenliği, güvenliği ve kalkınma çıkarlarını etkin bir şekilde koruyan büyük bir çelik duvar" olacak şekilde güçlendirme çağrısında bulundu.
Şi Cinping, Moskova'yı ziyaret ettiğinde bunu sevgili bir dost olarak nitelendirdiği Putin için yapmıyor. Ziyaretin amacı daha ziyade, özellikle ülkesini ekonomik olarak kuşatmaya ve felç etmeye yönelik Amerikan tehdidi ve girişimleriyle yüzleşme çerçevesinde, Çin'in çıkarlarına ve hedeflerine hizmet etmek. Çin Devlet Başkanı Şi'nin ana hedefi, ülkesinin ABD karşısında tek kalmaması için Rusya'nın mevcut savaşı kaybetmemesini sağlamak.
Öte yandan, Çin Rusya ile genişlettiği ticaretten de faydalanıyor. Ortak sınırları aracılığıyla doğrudan Rusya'dan enerji ve Moskova’ya birçok emtia temin ediyor. İki ülke karşılıklı ticari ilişkilerinde ABD para birimine alternatif bir sistem benimsemeyi kabul ettikleri için de tüm bu işlemler dolar cinsinden yapılmıyor.
Pekin, Rus müttefikini açıkça kınamayı veya azarlamayı reddetse bile, Putin'in düştüğü bir hata olarak gördüğü Ukrayna savaşının sona ermesini kesinlikle umuyor. Zira Pekin için savaş, ticaretini ve ekonomisini tehdit eden küresel istikrarsızlık anlamına geliyor. Buradan yola çıkarak Pekin, Putin tarafından memnuniyetle karşılanan barış girişimini sundu. Ancak Rusya'nın pozisyonuna daha meyilli göründüğü, ABD'ye ve Batı'ya yönelik örtülü eleştiri içeren noktalar içerdiği, ayrıca en karmaşık nokta olan Rus kuvvetlerinin işgal ettiği bölgelerden çekilmesi konusuna değinmediği için Batı tarafından reddedildi. Sorun şu ki, güvenilir ve uluslararası destek alan ciddi barış girişimlerinin yokluğu, savaşın daha uzun süre devam edeceği anlamına geliyor. Bu, tüm dünyanın savaşın sonuçlarından muzdarip olduğu bir zamanda, hedefleri hakkında soru işaretleri uyandırıyor. Savaşın bir yanda Rusya, diğer yanda Batı arasında bir vekalet savaşına dönüştüğü ve nihai hedefinin uluslararası dengeler haritasını yeniden çizmek olduğu açık ve net. Bu ise Çin'i de olayların merkezine yerleştiriyor ve Rusya'nın yenilgisini önleme taktiklerini açıklıyor.
Şi, böyle bir dönemde Putin'i ziyaret ederek, kuşatılmış ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı çıkartılmış Rusya Devlet Başkanı'na açık bir destek mesajı veriyordu. Şi, ziyareti sırasında Putin’i sevgili dost olarak tanımladı, dahası onun "güçlü liderliğini" övüp, Rusların onu gelecek yıl yapılacak seçimlerde yeni bir dönem için tekrar cumhurbaşkanı olarak seçeceklerine olan güvenini ifade etti. Çin’in desteği henüz askeri yardım sağlama aşamasına gelmedi çünkü Pekin NATO'ya karşı bir vekalet savaşının içine çekilmek ya da kendisini, ekonomisine ve en büyük iki ticaret ortağı olan ABD ve Avrupa Birliği ile ticaretine kaçınılmaz olarak ciddi zarar verecek olan Batılı ekonomik yaptırımlar çemberine sokmak istemiyor. ABD'nin bölgedeki askeri ittifaklarını ve manevralarını güçlendirdiği bir dönemde Çin, Ukrayna savaşına askeri müdahalesinin, "anavatana" geri dönüşünde ısrar ettiği Tayvan konusunda gelecekteki herhangi bir anlaşmazlığa Batı'nın da müdahil olmasına kapı aralayacağını aklında tutuyor olabilir.
Çin liderliği ayrıca Putin'in savaştaki yenilgisinin Rusya'da iki ülke arasındaki uzun sınıra kadar uzanacak bir iç karışıklığa yol açma ihtimalinden korkuyor. Buna ek olarak, Putin’in yenilmesi halinde bir başka Batı yanlısı liderin yerini alması ve ABD'nin Çin'i ekonomik ve askeri olarak izole etme ve zayıflatma çabalarına katılması olasılığından da korkuyor. Pekin, şu ana kadar kartlarını çok dikkatli oynuyor ve Moskova'nın kendisine giderek daha fazla bağımlı hale gelmesinin ardından Rusya ile ilişkisinin dinamiklerinde onu daha güçlü taraf haline getiren değişimden faydalanıyor gibi görünüyor. Şi'nin Putin'i ziyaretinin sonunda Pekin tarafından yayınlanan açıklamada, ilişkilerinin "ikili kapsamın ötesine geçtiği, küresel sahne ve insanlığın geleceği için hayati önem taşıdığı" konusunda anlaştıkları belirtildi. Çin Devlet Başkanı, Moskova'dan ayrılırken yaptığı muğlak açıklamada da bu noktaya değindi. Şi ayrılırken Putin'e: “100 yıldır beklenen değişim geliyor. Bu değişikliği birlikte yürütüyoruz” dedi.
Çin Devlet Başkanı, dünyanın çok kutuplu ve çeşitli büyük güçlerin olduğu bir döneme dönüşünü işaret eden bu açıklamayla neyi kastettiğini netleştirmedi. Ancak Putin, Kremlin'in web sitesinde yayınlanan açıklamada ikisinin de ne düşündüğüne biraz ışık tuttu ve "Daha adil ve demokratik çok kutuplu bir dünya düzeni oluşturmak için çalışıyoruz. Bu dünya düzeni BM'nin merkezi rolüne, Güvenlik Konseyi'ne, uluslararası hukuka ve BM Sözleşmesi'nin amaç ve ilkelerine dayanmalıdır” diye kaydetti.
Gerçek şu ki, dünya genelinde tek kutuplu hegemonya politikasının dünyanın, özellikle de her zaman baskıya maruz kalan gelişmekte olan dünyanın çıkarına olmadığına, bu temelde çok kutupluluk ve dengeler dünyasının daha iyi olabileceğine inanmaya başlayan birçok insan var. Bu yüzden Güney Afrika, Hindistan, Brezilya ve Meksika gibi ülkelerin ya yaptırımlara karşı çıktıklarını ya da Rusya'yı kınamaktan kaçındıklarını görüyoruz. Diğer birçok ülke de Ukrayna'nın işgalini kınadı, ancak daha fazla ileriye gitmek istemedi. Çin’e gelince, işler daha net; dünyadaki çoğu ülke Pekin'i tecrit etmek isteyen ABD ve Batılı ülkelere katılmayı reddetti. Uluslararası dengeler haritasını yeniden çizmek için süregelen bu mücadelenin nerede son bulacağını kimse bilmiyor ama içinde pek çok tehlikeyi de taşıdığı kesin. Çünkü aralarında diyalog alanlarının daraldığı, anlaşmazlıklar çemberinin genişlediği, hiçbirinin uluslararası arenada gücünden vazgeçmeyi kabul etmeyeceği çatışan çıkarlar sahibi nükleer güçler arasında yaşanıyor.