Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Böyle inanıyorsanız…

Rahmet iklimine ve bu ikilimin oluşmasına vesile olan Kur’an’ın indirilmeye başladığı Ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. Öncelikle herkesin bu rahmet ikliminden payına düşeni alması duasıyla başlayalım. Rahmet ikliminden payımıza düşeni alabilmek için rahmetin sahibinin uyarılarını dikkate almak gerekir. Yani rahmete ermenin ön koşulları bulunmaktadır. Bu ön koşulların neler olduklarını bizzat rahmete erebilmemiz için gönderilen Yüce Kur’an ortaya koymaktadır.
Rahmete erebilmenin ön koşulu, tüm insanlığa feyiz ve bereket kaynağı olarak gönderilen Kitab’ı adım adım izlemek ve emirlerine karşı gelmekten sakınmaktır.[1] Bu sakınma Allah’a ve Peygambere itaat etmekle gerçekleşir. Allah’a ve Peygambere itaat de merhamete lâyık olabilmeyi sağlar.[2] Gelip geçici dünyalık nîmetler peşinde koşmak mü’mine yaraşmadığı gibi onun Allah’ın rahmetinden uzak kalmasına da neden olabilir.
Bazı ayetlerde de Allah’ın merhameti üç ameli şarta bağlanmaktadır: İyi bir insan olma yolunda Yaratıcıyla iletişime geçmek için namazı ikame etmek, sosyal sorumluluk gereği, severek, isteyerek Allah’ın verdiği lütuftan başkalarını da nasiplendirmek için zekât vermek ve tebliğ ettiği hakikatlerin ışığından, evrensel ahlaki değerleri pratik hayatta uygulamada rol model oluşundan istifade etmek için Hz. Peygambere itaat etmek.[3] Bu şartlara bireyler ve toplumlar arasında olması muhtemel olan ihtilafları, anlaşmazlıkları ve kavgaları gidermeye ve onların arasını ıslah edip düzeltmeye çalışmayı da eklemek gerekmektedir. Zira kardeş olmanın gereği budur.[4]
Bireysel olarak rahmete mazhar olmanın temel noktalarından birisi de işlediğimiz hatalardan ve yaptığımız yanlış davranışlardan tevbe ederek ve halimizi Rabbimize arz ederek istiğfar etmek yani bağışlanma talep etmektir. Hz. Sâlih, kavminin inkârcılarına seslenerek bu konuda onlara şu uyarıyı yapmıştır: “Ey halkım! İyilikleri arzu edeceğiniz yerde, ne diye bir an önce kötülüğü istersiniz? (Azabın bir an önce başınıza gelmesine neden olacak işler yapmaya devam edip duruyorsunuz!) Ne olurdu, zulüm ve haksızlıktan vazgeçip Allah’tan bağışlanma dileseniz de, ilâhî lütuf ve merhamete lâyık olsanız!”[5]
Allah’ın rahmetinin olmadığı yerde hüsranın ve kaybın olacağı gerçeğini insanların göz ardı etmemesi gerekir. Hem insanlığın ataları Hz. Adem ve Havva bu hakikati kendileri dillendirirlerken nasıl göz ardı edilebilir ki? Çünkü “İkisi de, “Ey yüce Rabb’imiz!” dediler, “Biz kendimize yazık ettik; şâyet bizi bağışlamaz ve bize merhamet buyurmazsan, elbette ki kaybedenlerden olacağız!”[6]  Aynı ifadeleri Hz. Nuh da dile getirerek Allah’ın rahmeti olmadan insanlığın hüsran içerisinde olacağı gerçeğini pekiştirmektedir: “Ey Rabb’im! İçyüzünü bilmediğin bir şeyi senden istemekten Sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz, bana merhamet etmezsen, dünyada da âhirette de kaybedenlerden olurum!”[7]
Hüsranın, kaybın yok olması için yapılan uyarı dikkate alınmalıdır. Yapılan uyarılar dikkate alındığı oranda rahmet hâsıl olacaktır. “Onlara ne zaman: “Hem geçmişte yaptıklarınıza, hem de istikbalde yapacaklarınıza dikkat edin! Böylelikle merhamet edilmeye layık olun! ” denilse, yüz çevirirler…”[8] Yapılan uyarılardan yüz çeviren kavmine de Hz. Hud benzer bir hatırlatmayı yaparak şöyle demişti; “Ey kavmim! Haydi artık günahlarınız için Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O’na yönelin ki, size gökten bolca rahmet ve bereket yağdırsın; gücünüze güç katsın ve iflah bulmaz suçlular olarak [benden] yüz çevirmeyin.”[9]
Rahmet ayının bizlere rahmet vesilesi olması için insanlığa rahmet ve rehber olarak gönderilen Kitap ile ilgili yapılan şu çağrıya icabet etmek olmazsa olmaz bir şarttır: “Kur'ân okunduğunda hemen ona kulak verin, susup dinleyin ki merhamete nail olasınız.”[10] Kur’an’ın ön gördüğü bir hayat şeklini yaşadığımız mekânlara hâkim kılmalıyız ki rahmet mekânlarımızı kaplasın. Bunun olabilmesi için de Kur’an’ın okunması, okunduğunda dinlenilmesi ve anlaşılıp hayatın rehberi kılınması gerekir. Ancak o zaman rahmet kapılarının bizlere açılmasını ümit edebiliriz.
Yapılan bütün uyarılara rağmen olması gereken şekilde değil de bildiği gibi inanıp, bildiği gibi kulluk edip, haksızlık, yolsuzluk, hırsızlık yaptığı, insanların mağduriyetlerinden nemalanıp onlara zulmettiği halde ben iman ettim, kulluğumu yerine getiriyorum, orucumu tutuyorum diyerek iman ettiğini ve ibadet ettiklerini iddia edenlere, Allah Teâlâ şu hatırlatmayı yapmaktadır: “… Eğer iddia ettiğiniz gibi gerçekten inanıyorsanız, şu sözde imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!”[11] Bu ne nasıl bir imandır ki, sahibini günaha, isyankârlığa ve Allah’ın ayetlerini dikkate almamaya, görmezden gelmeye ve hatta inkâra sevk ediyor? Yani siz böyle inanıyorsanız rahmet size nasıl ve neden gelsin?
Hadi rahmet ayına yeni bir anlayışla girelim…
[1] el-En’am 6/155
[2] Al-i İmran 3/132
[3] en-Nur 24/56
[4] el-Hucurat 49/10
[5] en-Neml 27/46
[6] el-A’raf 7/23
[7] Hud 11/47
[8] Yasin 36/45
[9] Hud 11/52
[10] el-A’raf 7/204
[11] el- Bakara 2/93