Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Din olarak despotizm

Müslüman toplumların tarihinin  en belirgin özelliği, despotizm ve dinin  içiçe geçmiş olmasıdır.Demokrasi, bireysel özgürlükler  ve insan hakları alanlarında sahici anlamda  gelişmeyen ve olgunlaşmayan Müslüman toplumlar,  despotizm, totaliter baskılar ve insan hakları ihlalleriyle dolu siyasal, sosyal ve yönetimsel pratikler ve politikalar üretmektedirler. Müslüman toplumların, hiçbiri şimdiye kadar sahici anlamda demokrasi pratiği ve modeli ortaya koymuş değildir. Müslüman  toplumların demokrasi, bireysel özgürlükler ve insan hakları konusunda gerçek tecrübeler üretmemesinin temelinde  despotizmi din olarak içselleştirmelerinden, kurumsallaştırmalarından, kimlikleştirmelerinden ve kültürleştirmelerinden kaynaklanmaktadır. Müslüman toplumlarda din olarak despotizm, bir kurumdur, kimliktir ve kültürdür.
Başlangıcından itibaren dört halife, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar, Babürlüler, Fatımiler, Safeviler başta olmak üzere bütün Müslüman coğrafyalarda üretilen  tek ürün, sosyal, siyasal, kültürel ve dini despotizmdir. Müslüman toplumlar, barışçıl bir şekilde iktidarın değişimini sağlayacak  hukuki, sosyal ve siyasal modeller geliştirme  konusunda başarısız olmuşlardır. Müslüman dini metinleri, kaynakları ve kişileri, despotizmi meşrulaştıran  içeriklerle doludur. Müslüman toplumların  tarihi,  kanlı, kirli ve karanlık iktidar mücadeleleleri tarihidir.Müslüman toplumlarda demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin, çoğulculuğun, kadın-erkek eşitliğinin  yeşermemesinin ve gelişmemesinin   arkasındaki   en asli  neden despotizmdir. İslam tarihi boyunca bütün gruplar, siyasal, ekonomik ve sosyal hakimiyet için   verdikleri iktidar mücadelesini din  haline getirerek kutsallaştırmışlardır. Müslüman toplumlardaki bütün kötülüklerin anası, içki değil, despotizmdir.Müslüman coğrafyasındaki kanlı, kirli ve karanlık kötülükler ve fitneler, despotizm uğruna yapılan iktidar mücadelelerinden kaynaklanmaktadır. Müslüman toplumlarda değişmeyen  tek şey din haline getirilen despotizmdir.
Uzun zamandan beri  İslami  ihya  şeklinde bir arzuya sahip kişiler veya girişimler bulunmaktadır. İslam’ı ihya arzusunda olan kimselerin bu arzusu şimdiye kadar gerçekleşmiş değildir. İslam sürekli olarak despotizmle, dayatmayla ve şiddetle dolu pratikler, yapılar ve  anlayışlar üreten bir kaynak olmanın dışına çıkamamıştır. İslami ihya, toplumların ahlaki, entelektüel ve  manevi olarak ihyası olarak gerçekleşmemiş,  din adına devleti ve siyaseti ele geçirmek isteyen bir hakimiyet projesi olmaktan öteye geçememiştir. İslami ihya, aslında din adına devleti ve siyaseti ele geçitrmek isteyen siyasal İslamcılığı üreten  bir kurgudur. Tarihten günümüze despotizm, Müslüman toplumların teolojik, sosyal, siyasal, idari, ekonomik, ahlaki, bilimsel, felsefi, eğitimsel  ve teknolojik açılardan yozlaşmasına ve çürğümesine neden olmuştur. Despotizmi dar anlamda bir siyasal kavram olarak değil, hayatın bütün alanlarında ortaya çıkan bir tutum, anlayış, kurum, kimlik ve kültür olarak anlamak lazımdır. İslami  despotizm imha olmadan  ahlaki, akli ve manevi anlamda İslami  ihyanın  gerçekleşmesi mümkün değildir. İslami ihya için dinin despotizm olmaktan çıkarılması gerekmektedir.
İnsanlar, hiçbir dinin, devletin, siyasetin, erkeğin, sınıfın ve otoritenin mülkü, malı ve kölesi değildirler. Din ve kutsal adına insanları köleleştirmeye kalkmak, erkekleri kadınlar üzerinde efendi yapmak, farklı inanç, yaşam tarzı ve değer sahiplerini ikinci sınıf düşük insanlar kategorisine sokmak,   iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gerekçesiyle  insanlara karşı  zor kullanma imtiyazına sahip olduğunu vehmetmek,  güç sahiplerinin  insanlara zulmetmesini meşrulaştırmak, insanların manevi hayatlarını   istila eden    tarikat ve cemaatleri kutsallaştırmak, dini despotizmin  ortaya çıkardığı sorunlardır. İnsanlar, hiçbir gücün, kişinin, grubun, devletin, siyasetin, partinin, mezhebin  tebaası, mülkü ve kölesi değildirler. İnsanlar, özgürlük, onur ve akıl sahibi bireylerdir. İnsanı her açıdan yozlaştıran ve tüketen dini despotizmden kurtulmak için  otoriter ve totaliter  insan  yaklaşımlarını  mutlak kutsal gerçek olarak görme akılsızlığından ve gafletinden kurtulmak lazımdır. Kadınlar ve erkekler olarak bütün insanlar, akıl, onur ve özgürlük sahibi eşit insanlardır. İslami ihya  ütopyaları  peşinde koşmak gibi  verimsiz ve gereksiz kurgulara günümüzde ihtiyaç olmadığı gibi gerek de yoktur. Günümüzde  ihtiyaç duyulan şey, insanın  özgürlük, eşitlik, akıl, yaratıcılık, kendini gerçekleştirme, barış ve hukuk açılarından yeniden ihya edilmesidir. Hukuk, siyaset, felsefe, ahlak, maneviyat, bilim,  eğitim, doğa  ve toplum alanlarında insani ihyanın  nasıl gerçekleşeceği sorusu, teoloji dahil bütün insani disiplinlerin merkezi konusudur.
Hayat, çok karmaşık bir olgudur. Hiçbir insan, grup, din, parti, mezhep, ideoloji ve sistem, hayatın bütün problemlerini çözmeye yeterli değildir. Hayatın bütün sorunlarının çözümünün kendisi olduğunu iddia eden  bütün kişiler, kaynaklar ve kurumlar, aslında   insan hayatı üzerinde despotizm   kurma iddiasında bulunmaktadırlar. Tek bir kişinin veya grubun  görüşünü  mutlak doğru haline getirmek, hukuksal, toplumsal, siyasal, bilimsel, teolojik, felsefi alanlarda  akıl, ahlak ve adalet dışı bir keyfilikte hareket etmeyi kendisinin hakkı ve imtiyazı görmek, despotizmin  en tehlikeli yanılsamasıdır. Felsefe, siyaset, hukuk, ekonomi, din, eğitim ve bilim başta olmak üzere hayatın her alanında hakim kılınması gereken en önemli şey, özgürce düşünme, sorgulama, eleştirme, farklılaşma ve değişmedir. Özgürlük, felsefe, bilim, sanat, din ve ahlak alanlarında bütün kapıları açık tutarken, despotizm,  bütün kapıları kapatmakta sadece  kendisi için tek bir kapıyı açık tutmaktadır.Toplumların despotizme köle olmaması için toplumların güç  kullanma yetkisi verilen kişileri  ve kurumları güçlü bir şekilde denetleyecek, hesaba çekecek, eleştirecek    sivil ve demokratik nitelikte sosyal, hukuksal, siyasal ve  idari  denge denetleme mekanizmaları  kurması lazımdır. Toplum, hiçbir kişiyi, kurumu veya kliği kurtarıcı  olarak vehmedip onlara bütün gücü devretme gafletine düşmemelidir.  
Teolojik despotizm,  siyasal ve idari alanda bütün hakimiyetin Tanrı’da olduğunu söyleyerek bütün gücün tek bir kişiye veya kliğe verilmesini  öne sürebilir. Teokratik monarşi veya oligarşinin hiçbir biçimi, meşru olmadığı gibi kutsal da değildir. Siyaset ve devlet üzerine hegemonya kurulmasını kutsal amaç haline getirebilen  teolojik despotizm, fikir, düşünce ve eğitim alanlarında her şeyi bilenin Tanrı olduğunu  iddia ederek bilimi, felsefeyi, teolojiyi, sanatı yasaklayıp Tanrı adına despotizmi meşrulaştıran  alim, mürşit veya fakih adı altında  bir dalkavuklar, şarlatanlar ve soytarılar  sınıfı üretebilir. Bilim, felsefe, sanat ve ilahiyatta şarlatanlık ve trollük olmaz. Despotizmi beslemek için günümüzde kurulan trollük  şeklindeki zihin iğfal şebekelerine karşı  özgürce bilgilenmeye, konuşmaya ve tartışmaya ihtiyaç vardır.Siyasal, dini ve sosyal hakimiyeti ele geçirenlerin  asıl hedefi, ekonomik hakimiyettir. Ekonomik hayata hakim olan kişiler ve klikler, kolaylıkla insanların  bireysel, sosyal, ekonomik, inanç ve mülkiyet özgürlüklerini gaspederek onları köleleştirebilmektedirler. Siyasal, dinsel, düşünsel ve ekonmik despotizm birbirinden ayrılamaz.
Despotizm, salt bir siyaset konusu değildir. Siyaset olarak despotizmi besleyen ana kaynakların başında din gelmektedir. Siyasal despotizm ve dini despotizm birbirlerinin ikisi gibidirler. Tarihsel tecrübe, siyasal  despotizmin olduğu yerde kaçınılmaz  olarak dini despotizmin olduğunu göstermektedir.Halifeler, sultanlar, padişahlar, şahlar, emirler, kısacası bütün iktidar sahipleri, tarih boyunca dini iktidarlarının aracı olarak kullanmışlardır.İnsan, bu dünyaya otorite sahiplerine itaat etmek, tebaa ve köle olmak için gelmemiştir.Bir kadın erkeğin ataerkil üstünlüğüne, dindar bir kişi,    dini bilgiye sahip olduğunu  ve alim olduğunu iddia eden bir kişiye, halife ve emir olduğunu  iddia eden güç ve iktidar sahiplerine  hiçbir birey itaat  etmek ve onlara tabi olmak zorunda değildir. Bir kadının  erkekten,  dindarın alimden, vatandaşın yöneticiden farklı olma hakkı vardır. Herkes, kendi hayatı üzerinde söz sahibi olmalıdır.  Otoriteye itaat etmek, insanın kutsal görevi değildir. İnsanın görevi, otorite sahiplerini görevlerini yapıp yapmadıkları konusunda sürekli olarak denetlemek, eleştirmek ve sorgulamaktır. İnsanın otoriteye köle olmasına engel olacak  ana kaynaklar, özgürce  yapılacak bilim, sanat ve felsefedir. Despotizme karşı birey, aklını sürekli olarak faal halde tutmak zorundadır.Teolojinin birincil görevi, despotizmi kutsallaştırmak ve meşrulaştırmak değil, insanı  ve toplumu despotizme karşı tam bir bilinçle donatmaktır.