Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Batı üniversitelerindeki İslam araştırmaları ve eksiklikleri hakkında

Siyasal İslam, Avrupa üniversitelerinde uzun bir süredir çeşitli kalıpları, organları ve ittifaklarıyla yayılıyor. Bazen Uluslararası Enstitü'de ​​olduğu gibi Amerikan soluyla, bazen de tiranlık dedikleri şeyden vazgeçme ve Ortadoğu'da demokrasiyi yayma fikriyle anlamlı bir şekilde genişliyor. El-Mesbar Araştırma ve Çalışma Merkezi’nde yapılan çalışmalar ve araştırmalarla doğrudan bu akımı eleştirenlerden biri de bendim.
El-Mesbar, ‘Avrupa Üniversitelerinde İslam: Dersler - Fırsatlar – Boşluklar’ adıyla Aralık 2022’de yeni bir kitap yayınladı. Kitap özellikle bir dizi Avrupa ve ABD üniversitesinde İslam öğretimini ele alıyor. Almanya, Avusturya, Danimarka, İsveç, Norveç, Belçika, İngiltere, Fransa ve Amerika'daki üniversitelerdeki öğretim programlarına odaklanıyor.
Yayın kuruluna göre kitap, çağdaş İslam araştırmaları üzerine bir bilgi tabanı oluşturmayı ve müfredatını Avrupa ve ABD  akademilerinde ve enstitülerinde oluşturmayı amaçlıyor. İslam'ı öğretmenin yol ve programlarına, bir arada yaşama ve anlayışa, karşılaştırmalı dinlere ve karşılaştıkları zorluklara, etraflarındaki tartışmalara ve metodolojik farklılıklara, farklı eğitim sonuçları yaratmadaki güdü ve hedeflerin etkisine ışık tutuyor.
Kitapta ortaya konan araştırmaların bir özetini sunacağım.
İslam araştırmalarının doğuşunu tarihlendirme hipotezleri Avrupa ve ABD sahalarında çoğaldı ve bunların çoğu, iki asır süren ve yirminci yüzyılın yetmişli yıllarında sona eren ‘Oryantalizmin ölümü’ gibi teorilerin yaygınlaşmasıyla hızlandı. Bu, İslam araştırmalarının bağımsızlığına yol açtı. Söz konusu teori, 1979’daki Humeyni devriminden sonra dini şiddet olgusunun şiddetlenmesi, terörizm ve 2001 terör saldırılarından sonra uluslararası politikadaki değişimlerle ilişkilendiren ‘siyasi yorum teorileri’nden ayrılmayan bir teoridir. Bu, toplumun değerleri ve ulusal sınırları ile bir arada var olan yerel İslam söylemini inşa etmek için yolların doğmasına katkıda bulundu. Öyle ki söz konusu yaklaşım Avrupalı ​​ve ABD’li imamları ülkelerindeki Müslümanların manevi güvenliğini korumaya uygun kılıyor.
Hepsi geçerli teorilerdir. Ancak genellemelerinin dikkate alınması gerekir. Bu nedenle kitap, bu bağlamların yaratılmasında etkili olan en önde gelen araştırmacıların tanıklıklarını anımsatırken, yollarını, üniversitelerinin derslerini ve tarihsel dönemlendirmesini takip ederek her bir bağlamı ayrı ayrı inceleme yöntemini seçti.
İlk çalışma Almanya'nın İslam'ı öğretme deneyimini, müfredatını ve dört büyük üniversitedeki tarihini açıkladı: Tübingen Üniversitesi (University of Tübingen), Münster Üniversitesi (University of Münster), Osnabrück Üniversitesi (Osnabrück University) ve Frankfurt Goethe Üniversitesi (Goethe University Frankfurt). İslam araştırmaları bu üniversitelerdeki dersler içinde ortaya çıktı. Hıristiyan ilahiyat ve din bilimleri fakültelerine veya Sami dilleri bölümlerine yerleştirildi ve buradaki dönüşüm aşama aşama yetmişli yılların sonuna ve seksenli yıllara denk geldi. Birinci aşama, din öğretmek için izin verilmesinde, öğretim talep eden federal otorite tarafından önceden tanınma gerekliliği şartıydı. Hibeler fiiliydi. İkinci aşamaya gelince; 2000 yılından sonra öğretim federal düzeyde söz konusu oldu. Üçüncü aşama, 2006 yılında İslam Konferansı'nın kurulmasından sonra başladı. Sonuç olarak etki ve dış finansmandan bağımsız bir ‘Alman İslamı’na ihtiyaç duyulduğunda 2011 yılında devlet üniversitelerinde İslam Hukuku Araştırmaları Enstitüsü açıldı. Enstitülerin çoğu, adı ‘Hıristiyan teolojisine’ benzeyen İslam Teolojisi (Islamic Theology/ Islamische Theologie) ile doluydu. Bununla birlikte Araplaştırılmasının incelenmesi, aşırıcılık ve sapkın fikirlerle yüzleşme girişimi bağlamında görünümü yoğunlaşan İslam teolojisi ve fıkhının bir karışımını ortaya koyuyordu
Avusturyalı araştırmacı Tamara Nili-Freudenschu tarafından izlenen Avusturya kendine has bir tarihsel ve siyasi deneyimle karakterize edildi. Çalışma, kökleri Bosna Hersek'in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na katılmasıyla başladığı için 1912 yılından itibaren İslam’ı vatandaşların dini olarak tanıyan yasalar çıkarıldı. Araştırmacı, Avusturya'daki Müslümanlar için din eğitiminin gelişimini izledi. Müslüman öğrenciler, 1982 yılından beri devlet tarafından finanse edilen Avusturya kurumlarında İslam dininin temellerini öğrenebiliyorlar. Daha sonraki yıllarda İslami Eğitim Merkezi ve 1998 yılında İslam Dinî Eğitim Akademisi kuruldu. İslam Dini Eğitimi Enstitüsü ise El-Ezher Üniversitesi tarafından atanan profesörlerle iş birliği içinde Viyana'da kuruldu. Çalışma, Innsbruck Üniversitesi'nde (University of Innsbruck) İslam teolojisi lisans programı, İslam Teolojisi ve Din Eğitimi Enstitüsü'nde yüksek lisans programı ve 2006 yılında Viyana Üniversitesi'nde (University of Vienna) Felsefe ve Eğitim Bilimleri Fakültesi bünyesinde kurulan bir eğitim programını ele almıştır. Daha sonra şu anda 112 öğrencinin eğitim gördüğü Filoloji ve Kültürel Çalışmalar Fakültesi'nin bir parçası olarak değerlendirilmek üzere 2017 yılında kurulan İlahiyat Fakültesi ile birleştirildi. Burada İslam'ı Almanca öğretmek, Avusturya sosyal bağlamına yaklaşmak ve toplum ve dini eğitim alanlarında çalışmak için nitelikli olmaları amaçlandı. Bu, “İlahiyatçıların, piskoposluk görevlilerinin ve Avusturya'daki Müslüman toplulukların akıl hocalarının bilimsel eğitim ve öğretimini” amaçlayan lisans programının çıktılarına yakın bir hedeftir. Çalışma, programlara ek biçimde, Müslümanların Avusturya toplumunda entegre bir bileşen halde varlıklarının öneminin aksine, Müslümanların homojen bir kitle olarak Müslüman söylemdeki varlığına ilişkin hipotezlerin eleştirisini içeren argümanları aktardı.
Tunuslu araştırmacı ve akademisyen Muhammed el-Haddad, Fransız üniversitelerinde İslam'ın öğretilmesi ve gelişim aşamaları ile filolojiden uygulamalı İslamcılığa kadar müfredata ilişkin gözlemlerini sundu ve İslam üzerine çalışmaların geliştirilmesinde Fransızların rolünü ve modern bilgideki yerini tartıştı. Muhammed Arkun'un (1928-2010) uygulamalı İslamcılık konusundaki yaklaşımını tartışmaya başlayarak filolojinin anlamını ve yaklaşımını ve tanımı ve hedefleri hakkındaki belirsizliği açıkladı. Arkun’un çalışmalarını değerlendirme konusundaki ayrım, onu Oryantalizm kültürünün ve uygulamalı antropolojinin ‘sesi’ olarak görenler ile onu İslam'ın ve yaklaşımlarının yenilenmesi için bir neden bulanlar arasındadır. Çalışma, Arkun'un yaklaşımında özgünlük ve modernlik veya İslam ve Batı gibi geleneksel ikilikler üzerinde çalışmadığını, daha çok hümanizm ve merkeziyetçilik ikilikleri üzerinde çalıştığını vurguladı. On altıncı yüzyıldan bu yana bilime dayalı, tüm konuların nesnel evrensel bilgisinin mümkün olduğuna inanan bir akım ile tüm bilginin merkezi olarak öznel olması gerektiğine inanan, ötekine benliğin perspektifinden bakan bir akım arasındaki rekabetin kapısını açan bu düalizmdir. Buna göre İslam'ın Batı'daki temsilinde on altıncı yüzyıldan itibaren meydana gelen tüm gelişmeler, Edward W. Said'in (1935-2003) 1978 yılında yayınlanan ‘Şarkiyatçılık’ (Orientalism) kitabıyla yayılan indirgemeci görüşten uzaklaşarak modern beşerî bilimler ve sosyal bilimler tarafından özümsenmelidir.
Sonuç olarak; İslam ve öğretisinin köktendinci ve hareketsel uzantıları vardır. Bazen küresel solla, bazen de oryantalizmin izolasyonist teorileriyle… Üçüncüsü ise ABD ve Avrupa'da örgütlü ve yasallaştırılmış aşırıcılıktır. Bu durum, El-Mesbar Araştırma ve Çalışma Merkezi’nin yeni kitabı tarafından onaylandı.