Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Can damarı tehlikede

Dünyanın bir hatırlatmaya ihtiyacı varsa, Birleşmiş Milletler'in (BM) geçen haftaki raporu birçok bölgede mevsimsel su kıtlığını artıracak aşırı tüketim, aşırı proje geliştirme, kirlilik ve hızlanan iklim değişiklikleri sonucunda ufukta görünen küresel bir su krizi ve ‘insanlığın can damarını’ tehdit eden ‘yakın bir tehlike’ konusunda yaptığı uyarıya bakılmalı.
Rapor, halihazırdaki aşırı su tüketimini, can damarlarını kurutan ‘vampirlerin’ hareketlerine benzeterek dünyanın ‘tehlikeli bir yolda gözü kapalı bir şekilde yürüdüğünü’ vurguladı. Raporun yayınlanması, BM tarafından geçen hafta New York'ta ilgili çeşitli sektörleri temsil eden yaklaşık 10 bin delegenin katılımıyla düzenlenen uluslararası bir zirveyle aynı zamana denk geldi. Zirve, 1977'de Arjantin'de düzenlenen konferanstan bu yana düzenlenen ilk büyük su zirvesi olma özelliğini taşıyor ki bu, su meselesindeki kritik durumun giderek tehlikeli bir hal aldığını gösteriyor.
Kriz küresel olsa da başkalarından daha fazla zarar gören bölgeler var. Arap ülkeleri de durumdan en çok etkilenenler arasında yer alıyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) uzmanlar komitesi tarafından hazırlanan ve bu ay BM tarafından yayınlanan bir iklim raporuna göre şu an dünya nüfusunun neredeyse yarısı ‘su stresi’ olarak bilinen, yani yılın en azından bir bölümünde şiddetli su kıtlığı durumundan muzdarip. Uzmanlar, 2030 yılına kadar küresel tatlı su talebinin su arzını yüzde 40 aşacağını söylüyor. Dünya nüfusunun sürekli artması ve bu durumun su da dahil olmak üzere doğal kaynaklar üzerinde baskı oluşturması tabloyu daha da karmaşık hale getiriyor.
Su güvenliği, Arap dünyasının karşı karşıya olduğu en önemli ve ciddi sorunlardan biri sayılıyor. Arap dünyasındaki çoğu ülke doğal kaynak kıtlığı çeken bölgelerde bulunmaktadır. Arap bölgesinin nüfusu dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 5'ini oluştururken dünya su kaynaklarının yüzde birinden daha azına sahiptir. BM raporlarına göre 22 Arap ülkesinden 19'u su kıtlığı veya su yoksunluğu olarak bilinen durumun içinde yer alıyor. İşler bu hızda devam ederse, çoğu 2040 yılına kadar kuraklık tehdidi ile karşı karşıya kalacak. Arap dünyası artan sıcaklıklar, kuraklık, çölleşme ve su kıtlığı ile potansiyel iklim değişikliği etkilerine ve risklerine karşı en savunmasız bölgeler arasında yer almaktadır. Buna nüfus artışını ve ekonomik büyümenin gereksinimlerini de eklersek, bölgenin karşı karşıya olduğu su güvenliği sorununun boyutu hem daha büyük hem de daha tehlikeli görünüyor. Zira su giderek daha fazla çatışma ve istikrarsızlık nedeni haline geliyor.
Bu çatışmalar uzak gelecekte değil, bilakis şu anda özellikle su kaynaklarını diğer ülkelerle paylaşan ülkelerde görülüyor. Su kaynaklarını ve nehirleri paylaşan ülkeler arasında su hakları konusunda kurallar ve anlaşmalar olmasına rağmen, su kıtlığı nedeniyle artan çatışmalar yaşanıyor. Örneğin Irak ve Suriye iklim değişiklikleri, kuraklıklar ve Türkiye’den gelen Fırat ve Dicle sularının akışının azalması sonucunda benzeri görülmemiş bir su krizine neden oluyor. Ürdün, Lübnan ve Filistin devletinin İsrail ile su anlaşmazlığı var. Sudan ve Mısır, Etiyopya ile Nahda Barajı ve bunun Nil Nehri'nin akışı üzerindeki potansiyel etkileri yüzünden bir anlaşmazlık yaşıyor.
İşin ironik yanı, geleneksel olarak su sorununu çözmek ve hidroelektrik enerji üretmek için yardımcı bir unsur olarak görülen barajlar, su kıtlığının ve bunun için yapılan çatışmaların nedeni haline gelmiş durumda. BM araştırmacıları ve su uzmanları, dünyanın son yıllarda baraj inşa etmek için tahminen iki trilyon dolar harcamış olmasına rağmen, bu faaliyetin dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 23'ünü daha az suya mahkum ettiği sonucuna vardılar. Memba (kaynak) ülkelerinin rezervuarlarında su tutulması, ortak nehirlerin yataklarındaki diğer ülkeleri de kaçınılmaz olarak etkiliyor.
BM Üniversitesi Su, Çevre ve Sağlık Enstitüsü tarafından bu yılın başlarında yayınlanan yeni bir araştırma, bu yüzyılın ortalarında barajların ve rezervuarların alüvyon ve tortu birikmesi nedeniyle su depolama kapasitelerinin yaklaşık dörtte birini kaybedeceklerini ortaya koydu. Bu, su güvenliği sorunlarının daha da karmaşık bir hale gelmesine yol açacak. Araştırmacılar, alüvyon ve tortu birikmesinin nehir yataklarında taşmalara neden olabileceği, hidroelektrik barajlarda enerji üretimini azaltabileceği ve aynı zamanda nehir yatağı bölgelerindeki insanları ve vahşi yaşamı etkileyebileceği sonucuna vardı. İklim değişikliklerinin hızlanması nedeniyle, seller ve kuraklık döngüleri arasındaki değişken olaylar artıyor ve su seviyeleri bozuluyor. Bu da Nil ve Fırat gibi sınır ötesi nehirlere bağımlı olan ülkeler arasındaki çatışma risklerini artırıyor.
Krizin karmaşıklığına rağmen uzmanlar, hükümetlerin aşırı su tüketimi ve kirlilik sorunlarını çözmek için iç önlemler almaları gerekliliğinin yanı sıra sınırların ötesinde iş birliği yapmanın ve su yönetimini ortak bir küresel çıkar olarak ele almanın kaçınılmaz olduğunu savunuyorlar. Çünkü birçok ülke su ihtiyacını karşılama noktasında komşularına bağımlı. Hatta nehirleri paylaşmayan ülkeler diğer ülkelerdeki buharlaşma süreçlerinden doğan yağmurlara ihtiyaç duyuyorlar. Buna ek olarak, hızlanan iklim krizi, dünya çapındaki su kaynaklarını tehdit ediyor ve bu da krizin etkileri ile mücadele etmek için uluslararası bir iş birliği yapılmasını gerektiriyor.
Su zirvesi ile birlikte yayınlanan BM raporu, yedi ana tavsiye içinde bu noktayı da vurguladı. Bu tavsiyeler, uluslararası düzeyde su yönetişim sisteminin reformunu, gelişmekte olan ve orta gelirli ülkelerdeki su projelerinin finansmanı için ‘adil su ortaklıkları’ kurulmasını, kamu ve özel sektör arasında ortaklıklar kurularak su yönetimine yatırım kapsamının genişletilmesini ve su sistemlerindeki sızıntıyı azaltmak için özellikle altyapı alanında su yönetim tekniklerinin geliştirilmesini kapsıyor.
Bölgedeki iklim değişiklikleri ve çatışmalar yüzünden daha da kötüleşmesi muhtemel olan su krizinden oldukça zarar gören Arap dünyasına gelecek olursak; gerek ülke içinde gerekse su ve gıda güvenliği alanlarında bölgesel iş birliğini güçlendirme ve iklim değişikliğinin etkilerini minimize etme düzeyinde hızlı ve daimi çözümler gerekiyor. Bu, bilimsel araştırmaları teşvik etme, suyun işlenmesini, tatlandırılmasını ve endüstride kullanılan suların arıtılmasını geliştirmek için modern teknolojiden yararlanma, su sızıntılarını durdurma, yeraltı suyunu kontrollü kullanma, ağaçlandırma ve su hasadı ve benzeri su yönetim ve teknikleri gibi çözümleri kapsıyor.
Uzmanlar ayrıca aşırı su tüketimini teşvik eden yanlış tarımsal sübvansiyonları yeniden gözden geçirmeyi ve yetersiz sanitasyon ve atık arıtma merkezleri nedeniyle kirlenmeye maruz kalan su sorununa çözüm bulmayı tavsiye ediyor.
Ülke içi çözümlerin gerekli olduğu doğru, ancak bunlar tek başına yeterli değil. Su konusu aynı zamanda kaynakları iyi yönetmek, iklim krizinin etkileriyle mücadele etmek ve sorunu yalnızca karmaşıklaştıracak çatışmaların ve savaşların önüne geçmek üzere su sorunlarını ve anlaşmazlıklarını çözmek için bölgesel ve uluslararası iş birliğini de gerektirmektedir.