Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Çin anahtarı

İçinde bulunduğumuz yüzyıl Ortadoğu için sancılı başladı. Terör, New York ve Washington'un prestij sembollerini vurdu ve yaralı imparatorluk, bir cezalandırma sürecine girişti. Bu sürecin en belirgin durağı Irak macerasıydı ve felaketzedeleri listesine Lübnan da katılmakta gecikmedi. Suikastlara müdahaleler ve çatırdayan kurumlar karıştı. Ardından tüm risklere açık ikinci 10 yıl geldi. Bahar, kızgın ve çaresiz gençlerin hayallerini okşadı. Ama çok geçmeden baharın elverişsiz koşullarda baş gösterdiği görüldü.
Radikaller bahar trenine atlayıp kontrolü ele geçirdiler. İç savaş kokusu yükseldi, milis örgütler haritaları deldi ve bahar, karanlık ve alevli bir sonbahara dönüştü. Fırtına, milyonlarca mülteci, ölü ve yaralı insan doğurdu. Yoksulluk ve korku arttı. "Ölüm botları" denizlerdeki balıklar için yeni ziyafetler buldu.
Bölge, kanının ve zenginliğinin büyük bir bölümünü heba etti ve daha fazlasını etmeye hazırlandı. Üçüncü on yılda Ortadoğu çatışmalarını ve kayıplarını sürdürüyordu. Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, dikkatleri korkunç Ortadoğu'dan çaldı. Raporlar, raporların efendisini yanıltmıştı ve uzayan çatışma, enerji fiyatları ile ekmek fiyatına yansımaları nedeniyle hem tarafları hem de dünya için bir cezaya dönüştü. Rusya Ukrayna tuzağına düştü ve Batı da onunla birlikte battı.
Korku, intikam ve açık iştahların gölgesi altında birçok hükümet, kanatları altında neler olup bittiğini gözden kaçırdı. Milyonlarca genç erkek ve kadın dünyayı telefonlarından okuyor ve ilerleme nehrine katılmak istiyorlar. Modern bir eğitim, iş fırsatları, gerçek sağlık hizmeti ve kapılarını refah ve yeniliğe açan bir toplum istiyorlar. Atalarının savaşlarını sürdüren bir yakıttan ibaret olmak istemiyorlar. İnsanların yaşamlarını iyileştirmek için teknolojinin kazanımlarını kullanan yaşayan bir toplum istiyorlar. Bir merminin bir somun ekmekten daha iyi olmadığını ve sloganların açlığı bastırmadığını biliyorlar.
Pek çok hükümet, geçmişin yaralarına ve bugünün acılarına rağmen Ortadoğu halkının onun çatısı altında birlikte yaşamaya mahkum olduğunu unuttu. Ötekini silme, özelliklerini değiştirme, tek bir model dayatma zamanının geçip gittiğini, tarihin ancak geleceğin pencerelerini açtığında bir öğretmen olmaya uygun olduğunu unuttu. Ama hükümetler nihayetinde, sorunların yeni zihniyetler ve modern yöntemlerle çözülmesini talep eden yeni nesillerin sorularına cevap vermeliler.
Ortadoğu'nun önümüzdeki on yılları geçmiş on yıllar gibi geçirmeyi kaldıramayacağına dair inanç arttı. Açık yıpratma savaşları, daha fazla tökezleme ve kargaşadan başka bir şey vaat etmiyor. Bütçeleri tüketiyor ve art arda gelen teknolojik devrimlere ayak uydurmayı engelliyor. Sürekli fırtınada yaşama tercihi bugünü yok ediyor ve geleceği öldürüyor.
Umman Sultanlığı'ndaki Suudi Arabistan-İran temasları bu tablo ışığında yaklaşık iki yıl önce başladı. Karşılıklı korkuları, endişeleri ve tarafların mevcut durumdan çıkmaya ne kadar hazır olduklarını anlamak için keşif toplantıları yapıldı. Bu ortamda, Irak, Mustafa el-Kazimi hükümeti döneminde, bir çekişme ve yıpratma alanı olarak kalmamak için bölgesel istikrara katkıda bulunma fırsatı arıyordu. Kazimi, 30 saatten fazla süren, ikili ve bölgesel konuları içeren Suudi Arabistan-İran diyalog oturumlarının moderatörlüğünü yaptı. Son oturum, ilişkilerin yeniden kurulması konusunun çözüme yaklaştığı izlenimi verdi ve Bağdat müzakerelerdeki temsil düzeyinin güvenlik yetkililerinden diplomatik yetkililer düzeyine yükseltilmesini umut etti.
Aslında, uzun bir mücadele, şüpheler ve çatışmalar sayfasını kapatmak, diyaloğun her iki tarafı ile de derinden konuşabilen büyük bir uluslararası garantör halesi gerektiriyordu. İşte on yıllardır kapalı olan bir kapının açılmasını sağlayacak “Çin anahtarı” fikri böyle doğdu. Çıkarlar ilişkilerin üzerine inşa edildiği kayadır. Bu nedenle Çin'in ilk uluslararası görüntüsünü, fasılları uzayan, karmaşık bir bölgesel kriz tünelinden çıkışın sponsoru ve garantörü olarak verme girişimini anlamak mümkün. Taraflar için belki de en önemli garanti, Çin devinin hem İran hem de Suudi Arabistan ile stratejik ortaklık kurması ve önümüzdeki yıllarda ekonomisinin, iki ülkeden gelen ve bu ekonominin büyüme nabzının devam etmesi için hayati önem taşıyan enerjiye bağlı olmasıydı.
Vizyon 2030'un başlattığı kapsamlı rönesansın meyvelerini toplamaya başlayan Suudi Arabistan'ın, Ortadoğu'yu başarısızlık, kan kaybetme ve çöküş sarmalından kurtarmak için istikrarı bir koşul olarak gördüğü açık. Suudi Arabistan, refahı korumanın en iyi yolunun, istikrar ve refah rüzgarlarının komşu ülkelerde de esmesi olduğu temelinde hareket ediyor. İran da bölgedeki politikasını yeniden ayarlama ihtiyacı hissetmiş olabilir. Yahut özellikle İHA’larının Rusya'nın Ukrayna'daki harekâtına katılmasının ardından Avrupa ile ilişkilerinin bozulması gölgesinde, iç zorluklarla yüzleşmeye odaklanmak için bir ara verme gereksinimi duymuş olabilir. Buna paralel olarak Çin, büyükler kulübünde her iki tarafla da konuşabilecek, hem kendi çıkarlarını hem de Suudi Arabistan ile İran’ın çıkarlarını aynı anda garantiye almayı başarabilecek tek taraftı.
Çin anahtarı sadece Suudi Arabistan ve İran için bir fırsat değil, kendi içlerinde ve çevrelerindeki bölgesel gerilimler dahil olmak üzere birçok faktör nedeniyle kurumları parçalanmış ülkeler için de bir fırsat. Ancak Çin anahtarı her derde deva değil. O sadece istikrarlarını yeniden tesis etmekle ilgilenen ülkelerin kaçırmaması gereken bir fırsat sunuyor. Pekin bildirisinde bölge ülkelerinin üzerinde durması gereken bir ibare var, o da, iki taraf (Suudi Arabistan ve İran) “devletlerin egemenliğine saygı duyacaklarını ve iç işlerine karışmayacaklarını” vurgulamaktadır ibaresidir. Müdahalelerden etkilenen ülkelerdeki aktif güçler, devleti fraksiyonlar arasında paylaştırmaktan uzakta, devlet ve kurumları mantığı çatısı altında yaşamaya dönmeyi seçmedikçe, devletlerin egemenliğine saygı duyulması fiilen mümkün olmayacak. Bu, fraksiyonlar mantığı yerine devlet mantığını canlandırmaya çalışan Irak için geçerli olduğu kadar, aralarındaki farklılıklara rağmen Yemen, Lübnan ve Suriye için de geçerli olabilir.
Çin, Mao Zedong'un en güçlü halefi olan bir adamın çağında yaşayan demografik, ekonomik ve askeri bir dev. Çin savaş mantığıyla değil, iş birliği ve refah mantığıyla ilerlemeye ve kazanmaya çalışıyor. Krizlerde akıllıca ve çözümün parçası olma ya da çözümün destekçisi olma gücünü sekteye uğratmayacak şekilde krizlerin içine kaymadan konumlanıyor. Bu, Ukrayna Cumhurbaşkanının son beyanatlarının da açıklaması olabilir. Zelenskiy, uzun savaşın Rusya için maliyetli ama ülkesi için ölümcül olduğunu biliyor. Bu yüzden Ortadoğu’da kullanıldıktan sonra Ukrayna’da da Çin anahtarının kullanılabileceğini düşündüğü aşikar.