Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Üstünlük yanılsaması

Geçen haftaki makale pek çok tartışmaya yol açtı ve bunların çoğu, makalenin öne sürdüğü fikrin tartışılması değil, yazara veya makaleye bir "yanıt" formatındaydı. Bu yanıtlar bana, daha önceki yazılarımda dile getirdiğim bir gözlemi doğruladı. O da dini veya dini çizgide bir konuyla ilgili yazıları tartışanların büyük çoğunluğunun din için endişe, yaygın uygulamalara yönelik herhangi bir yeni fikir veya eleştirinin, amaç katiyen bu olmasa bile, dinin bozulmasına yol açmasından korku duygusuyla hareket ettikleridir. Gerçek şu ki, bu yazıların çoğu dikkatli ve özenli, bazıları da alanında uzman kişiler tarafından yayınlanıyor, fakat durum ne olursa olsun, kabul etsek de etmesek de bu korkunun nedenlerini anlamamız gerekiyor.
Müslümanların diğer milletlerle ilişkileri, günümüzde Müslüman aklın en önemli meşguliyetlerinden biri. Bu, sıradan Müslümanlar ile seçkinleri tarafından paylaşılan bir meşguliyet. Bu nedenle, bilimsel araştırmaların yanı sıra popüler söylem ve retorik için popüler bir konu haline geldi. Böyle bir durumda, hafif yazıların ve onlarla uyumlu hutbelerin konu hakkında kamuoyunun şekillenmesinde daha büyük rol oynamaları kaçınılmaz.
Konuyla ilgili bilimsel araştırmalar şu sorular etrafında dönüyor: Batı ile ilişkimizden ne kazanıyoruz? Bunun faydalarını nasıl maksimize edebiliriz? Bu ilişkinin ulusal bağımsızlık üzerindeki etkisi nedir? İlişkinin çoklu yollarının karşılıklı etkileri, yani ekonomik ilişkinin siyasi ve kültürel duruma etkisi nedir? Keza siyasi ve kültürel durumun ekonomik ilişkiye etkisi nedir? Bu vesileyle, konuyla ilgili çok sayıda araştırmaya nezaret eden Arap Birliği Araştırmaları Merkezi'nin kurucusu merhum Dr. Hayreddin Hasib'in üstün çabasını bir kez daha hatırlatmak isterim. Ekonomik ve güvenlik yayılma ve Arap dünyası düzeyinde bunu ele alma yollarına yönelik çalışmalardan özellikle bahsetmek istiyorum. Cezayirli ünlü düşünür merhum Malik bin Nebi'nin “siyasi bağımsızlığımızdan ve kültürel özelliklerimizden ödün vermeden Batı ile teknik/bilimsel uçurumu nasıl kapatabiliriz?” sorusunu yanıtlamaya çalışan eserlerine de değinmek istiyorum. Konuyu farklı açılardan ele alan çok önemli eserler sunan birçok Arap, Avrupalı ​​araştırmacı ve onların Asya ve Latin Amerika'daki meslektaşları da var. Arap/İslam dünyası ile Batı arasında verimli bir ilişki için nesnel bir kavrayışa ulaşmak veya bilimsel bir plan geliştirmek istiyorsak, bunlar hep birlikte vazgeçilmez bir kaynak oluşturuyorlar.
Hutbelere ve onlara eşlik eden hafif yazılara gelince, çoğu, çatışmanın aşamaları için uygun taktik yönlendirme ve Batı’nın komploları olduğu iddia edilen şeylere karşı uyarı ile korku veya farklı olanla kaynaşmaktan korkutma esasına dayalı hükümleri birbirine karıştırma tuzağına düşmüşlerdir.
“İman üstünlüğü” ve “müminin üstünlüğü” fikri ile ilgili öne çıkan teoriler, Seyyid Kutub'un “Yoldaki İşaretler” ve “Kur’an’ın Gölgesinde” kitaplarında zikredilmiş, daha sonra onun düşüncesinden etkilenen vaizler ve yazarlar tarafından ele alınmıştır. Şunu belirtmek gerekir ki, “üstünlük” ifadesi ne Kuran'da ne de eski İslam mirasında iman edenlerin bir özelliği olarak geçmemiştir, bilakis, Kur'an-ı Kerim'de “üstünlük” ifadesi Firavun tarafından kullanılmıştır.
Kurani rehberlik, kulların Allah katında aidiyetlerine göre değil, yaptıkları amellere göre yükseldiklerini teyit eder. Ancak üstünlük fikrinin genel dini eğitime, özellikle de vaiz ve davetçilerin diline nüfuz etmesi, dindar bir kişinin kendisini başkalarıyla karşılaştırdığında benimsediği kişisel üstünlük taslama/kibirlenme eksenli bir psikolojik durum oluşturmuştur. Kimi zaman da bu, iman sahibi olmakla kıyaslandığında bilgiye veya diğer maddi güçlere olan ihtiyacı inkâr eden bir yaklaşımı benimsemek için kapı olarak kullanılmıştır. Bu durumda bir mümin kendi kendine sanki şöyle demektedir: Ben dindarım ve maddi hiçbir şeyim yok, başkasında her şey var ama o dindar değil, dolayısıyla ben ondan üstünüm.
Tabii kimse bunu açıkça söylemiyor, bazı başarısızlıkların hayali telafisi şeklinde kendi içinden geçiriyor. Bu da Allah'ın izniyle önümüzdeki günlerde kendisine geri döneceğimiz bir başka konu.