Mustafa Fahs
TT

Lübnan ve ulaşılamayan çözüm

Yabancı ve yerel tarafların çoğu, Lübnan’da cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık makamlarındaki anayasal boşlukları bitirecek siyasi bir açılıma yakında ulaşma olasılığını düşük görüyor.
Şu ana kadar olgunlaşmış bir çözüme ulaşılamaması, ülke içindeki keskin bölünmeler ve ülke dışındaki ihtilaflarla ilişkili.
Öncelikle Şii ikili Hizbullah ve Emel, cumhurbaşkanı adayı Süleyman Franciye’yi topluca reddeden Hristiyan siyasi güçlerin çoğunluğuyla, hatta yıllarca müttefik olduklarıyla bile bir anlaşma krizi yaşıyor. Buna oldukça etkili iki faktör ekleniyor: Birincisi, muhalif güçlerin ve değişim yanlılarının çoğunun Franciye’nin 8 Mart güçlerinin adayı olduğu konusunda hemfikir olması. Bu sınıflandırma Franciye’nin, hem ülke içinde hem dışarıda kötü yönetim ve yozlaşmışlıkla suçlanan otoritenin oluşumunun bir parçası olarak uzlaşmacı özelliklere sahip olmadığı gibi yabancı tarafların istediği özellikleri ve standartlarını da taşımadığı anlamına geliyor.
Diğer faktör ise cumhurbaşkanı seçimine ilişkin Maruni Kilisesi’nin pozisyonu. Herhangi bir kampın yanında olmamaya özen gösteren Bkerki, bir yandan Hristiyan siyasi fikir birliğini ve Şii ikilinin cumhurbaşkanı adayına karşı genel tutumu es geçemezken, diğer yandan Şii ikilinin cumhurbaşkanı adayının reddi olarak yorumlanabilecek net bir sinyal de vermedi.
Lübnan Maruni Patriği Mar Beşara Butrus er-Rai, Bkerke Patrikhanesi’ndeki Paskalya Bayramı dolayısıyla yapılan ayinde verdiği mesajda, parlamento bloklarını, milletvekillerinin üzerine yapışan ihmalkar ve başarısız sıfatlarının silinmesi ve kendilerine anahtar sözcüğün verilmesini beklememeleri için yerel ve yabancı tarafların güvenini alabilecek bir ismi seçmeye çağırdı.
Rai “Bu güven bir gecede oluşmayacağı gibi bu isme dayatılan vaatler ve koşullarla ya da yerel ve yabancı nüfuz sahiplerinin kendisine yaptığı sınamalardaki başarıyla da elde edilemez. Hem ülkenin hem de dışarının güvenine sahip bir cumhurbaşkanı, bu güveni cumhurbaşkanlığı seçimi bir yana çalışmaları, uyumu ve başarıları ile kazanmış olandır” ifadelerini kullandı.
Konuya ülke dışından bakacak olursak, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad'ın Cidde’yi ziyaret ederek Suudi mevkidaşı Prens Faysal bin Ferhan ile görüşmesinin ardından 12 Nisan’da yayınlanan Suudi Arabistan-Suriye ortak açıklamasında, görüşmenin Suriye’deki sorunlarla sınırlı olduğu ifade edildi. Bu durum, Şii ikilinin Suudi Arabistan-İran anlaşmasının ve Arap dünyasının Şam'a açılımının cumhurbaşkanlığı yarışındaki elini güçlendireceğine dair beklentilerini baltalıyor. Özellikle anayasal haklar konusunda rol oynayan siyasi ve ekonomik dış faktörler olduğu göz önüne alınırsa, Suudi Arabistan ve İran nezdinde Lübnan’ın acil bir öncelik olmadığı aşikâr. Ayrıca Şii ikilinin önerisini destekleyen Fransız tutumuna rağmen, Lübnan krizinin çözümüyle ilgilenen beş ülkeden oluşan grubun üç Arap üyesi (Suudi Arabistan, Katar ve Mısır) ve ABD halen kriterlerinde ısrarcı. Bu ülkeler Paris’in yaptığı gibi isimlere takıp kalmayı reddediyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf ve Katar Dışişleri Bakanlığı Devlet Bakanı Muhammed el-Halifi Beyrut'a yaptıkları son ziyarette bunu vurguladılar. Leaf, son ziyaretinde Washington'un ekonomik çıkarlarla ve yönetici siyasi sınıfın Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) şartlarını nasıl ele aldığıyla ilgilendiğini söyledi. Leaf’ın bu ekonomi odaklı yaklaşımı, gelecek cumhurbaşkanının sahip olması istenen özelliklerin ve anayasal hakları ve ekonomik çıkarları engelleyen Lübnan siyasi sınıfının koşullarından ziyade reform koşullarına ne kadar bağlı olması gerektiğinin açık bir göstergesidir. Katar’ın tutumuna gelirsek, bu daha açıktı. Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari, ülkesinin Beyrut’a gönderdiği heyet geri döndüğünde yaptığı açıklamasında “Lübnan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde favori adayı olan bir dış tarafın olduğunu söylemek doğru olmaz. Katar ve Arap ülkelerinin Lübnan kriziyle ilgili verebilecekleri şey, Lübnan'ı mevcut krizden çıkaracak bir uzlaşmaya varmaları için Lübnanlıları desteklemektir” ifadelerini kullandı.
Dolayısıyla bölgesel atılımın acil öncelikleri var ve bunların Lübnan dosyasını mutlaka doğrudan etkilemesi gerekmiyor.
Öte yandan ülke içindeki tarafların öncelikleri çelişkili ve tutarsızken, beş ülke de Fransız pazarlığı ile Arap ve Amerikan tarafının istediği nitelikler arasında karar vermiş değil. Bu yüzden Lübnan beklemeye mahkum olmaya devam ediyor.