Ahmed Mahmud Ucac
Lübnanlı yazar
TT

Macron ve stratejik bağımsızlık hayali

Macron'un tam olarak nasıl düşündüğünü kimse bilmiyor ve hiç kimse onun ‘ABD'den stratejik bağımsızlık’ fikrine olan takıntısını açıklayamıyor.
Bu saplantı, son Çin ziyaretinde ABD ile ilişkilerde ve Avrupa Birliği (AB) içinde gerçek bir krize yol açtı.
Hikâye, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un iki önemli gazeteye verdiği ve Avrupa'nın karşı karşıya olduğu en büyük tehlikenin kendisini Çin ile ABD arasındaki bir çatışmanın ortasında bulması olduğunu söylediği açıklamalarıyla başladı.
Bununla da yetinmeyen Macron, Avrupa'nın ABD'yi körü körüne takip etmemesi gerektiğini vurguladı ve Avrupa'nın Çin-ABD çizgisinin dışında duran ‘üçüncü bir blok’ veya ‘üçüncü bir kutup’ olmasını talep etti.
Bu açıklamalar Macron'a yabancı değil. Zira daha önce NATO'nun beyin ölümünün gerçekleştiğini ve Avrupa'nın kendi gündemi ve Avrupa çıkarlarıyla çatışabilecek çıkarları olan ABD'den uzaklaşması gerektiğini düşünüyordu. Başka bir deyişle, ‘ABD'den stratejik bağımsızlık’. Bu vizyon, eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde ve ABD'nin Afganistan'dan ani çıkışından sonra güçlendi. Ancak bunun Çin ile ABD arasında yaklaşmakta olan bir savaşın habercisi olduğunu düşünen Cumhurbaşkanı Macron'un zihninde halen büyüyor gibi görünüyor. O, Avrupa'nın ‘hiçbir yükümlülüğün bağlı olmayacağı’ bir çatışmaya sürükleneceğine inanıyor. Bu sözler duyan kişinin ilk bakışta hoşuna gidebilir, ancak bunları derinlemesine incelemek dar görüşlülük, narsisizm ve en önemlisi de Avrupa ve küresel siyasi gerçekliği takdir etmede büyük bir zayıflık olduğunu gösteriyor.
Dar görüşlülük, önceliklerin tersine çevrilmesinden kaynaklanmaktadır. Şöyle ki Macron, Avrupalı ​​müttefikleriyle Çin ve onun Tayvan, Ukrayna ve mevcut dünya düzeni konusundaki konumu konusunda birleşik bir Avrupa politikasına ulaşmak için görüşmeler ve turlar yapmak ve ardından bunu tartışmak yerine Çin Devlet Başkanı’nın masasına, Avrupa'nın kabul etmediği ‘stratejik bağımsızlık’ fikriyle gitti.
Çin yönetimine, Avrupa'nın Çin ile katı ABD konumundan ayrılmasından beklediği şeyi verdi. Çin'in bariz stratejisi Avrupa ile ABD arasındaki bağı koparmakken, Avrupa'nın stratejisi ABD ile dayanışmadır. Ancak Macron kendi teorisiyle Avrupa'nın bölünmüşlüğünü ve birlik içinde bir pozisyon bulamamasını net bir şekilde göstererek Çin Devlet Başkanı'na büyük bir hizmet sundu.
Avrupalı ​​liderlerin politikalarını ve hareketlerini yakından takip eden ve aralarındaki en ince ayrımları ve farkları inceleyen Çin liderliğinin kalbini, bu sözleri duymaktan ve düşman ABD ile Avrupalı dostları arasında bir bölünme elde etmek için onları güçlendirmeye çalışmaktan daha fazla memnun edecek hiçbir şey yoktur. Bu nedenle Almanya Dışişleri Bakanı'nın “Çin-Tayvan çatışmasında Avrupa tarafsız olamaz” açıklaması, Avrupa'nın bölünmüşlüğünün bir ifadesiydi. Bu açıklama, Macron'un hata yaptığına ve geri adım atması gerektiğine dair kesin bir mesaj teşkil ediyordu. Çin'in genişlemesinin ve Rusya'nın Çin ile ittifakının ne anlama geldiğini bilen Doğu Avrupalı liderlere gelince, şu anki Polonya Başbakanı şu sözleri dile getirdi:
İhtiyacımız olan ‘stratejik bağımsızlık değil, ABD ile stratejik bir ortaklık kurmak’. Avrupa'da tek bir ülke Macron'un fikrini desteklemese de Macron bu fikrinde ısrar ediyor.
Narsisizme gelince, bu Macron’un Fransa'nın Avrupa’ya liderlik eden bir imparatorluk olduğuna ve Napolyon'un Avrupa'yı mağlup ettiği gibi, üçüncü kutup rolünü oynamak için birleşik bir orduyla Avrupa'yı tek bir politika etrafında toplayabileceğine olan inancından kaynaklanıyor. Bu nedenle Putin ile müzakerelerde bulundu, onu Ukrayna'yı işgal etmekten vazgeçmeye ikna edeceğine kani oldu ve yatıştırma politikası suçlamasına rağmen görüşmelerine devam etti. Bu narsist davranış, patlak veren herhangi bir krizde onun liderliği ele geçirmesini sağlıyor. Bu yüzden Macron’u Beyrut Limanı’ndaki patlamadan sonra Lübnan'da görüyoruz, Libya'da ve Afrika kıyılarında görüyoruz. Tüm bu hamlelere rağmen Lübnan'da başarısız oluyor, Libya dosyasından çekiliyor ve nüfuzunu sağlamak için Afrika kıyısındaki ABD müttefikine bel bağlıyor. O’nun narsisizmi, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi önemli Avrupa ülkelerinin AB içindeki güç dengesini bozmaya ve gücü Batı Avrupa'dan Doğu Avrupa'ya aktarmaya çalıştığı AB'nin yaşadığı sancılarla örtüşüyor. Bu da muhakkak Fransa'nın rolünü değiştirecek.
Özellikle İngiltere bu ülkeler için en kabul edilebilir ülke olduğundan daha az etkili ABD'ye bağlılık kaçınılmaz bir kaderdir. Buna rağmen Macron’un narsisizmi geri adım atmadı, bu yüzden şu sözlerle itirazı kasıtlı olarak ona indirgedi: “ABD'nin müttefiki olmak, ona tabi olmak demek değildir.” Fransa'nın Tayvan Boğazı'na bir askeri firkateyn gönderdiğini ve gemilerinin Pasifik Okyanusu’nda dolaştığını söyledi. Başka bir deyişle Fransa, şayet Avrupalılar onu dinlerse, ABD'nin müttefikini AB'ye tabi kılabilir veya en azından onu dinlemeye zorlayabilir.
‘Haddini bil’ başlıklı siyasi gerçeklere ilişkin değerlendirmesine gelince, bunda yapılacak en ufak bir yanlış büyük kayıplara yol açar. Bu gerçek, Avrupa'nın ABD'ye ihtiyacı olduğunu, bunun tersi olmadığını kanıtlıyor. Ukrayna savaşı, Avrupa'nın Rusya'nın niyetine ilişkin tahminlerinin yanlışlığını ve askeri zayıflığını gösterdi. Çünkü bu savaş Avrupa topraklarında yapılıyor olmasına rağmen Ukrayna'yı desteklemek için ABD askeri harcaması 77 milyar dolar seviyesine ulaştı. Fransızlar 2 milyar dolar, İngilizler 9 milyar dolar ve Avrupalıların toplamı 32 milyar dolardan daha az seviyede kaldı. Avrupa'da enerji arzı krizi ortaya çıktığında, ABD’liler Rusya'nın geri çekilmesinin neden olduğu açığı doldurarak Avrupa’ya yardım etmek için hamle yaptılar. Avrupalılar hayatlarını adeta cehenneme çeviren bir kışı böyle geçirdiler. Bu, ABD'nin büyük finansal ve ekonomik yeteneklerini ve dünyadaki etkisini ölçtü. Bu nedenle Macron'un Çin ve ABD'nin karşıtlıklarından yararlanarak Avrupa'nın Çin'den ekonomik, ABD'den askeri kazanımlar sağlayabileceği fikri kusurlu bir fikirdir. Zira bu fikir tarihin akışının yanlış okunmasını içeriyor. Hem ‘ABD İmparatorluğu’nun’ hegemonyasını savunuyor hem de Çin’in yükselen gücünün onun liderliğini elinden almasını istiyor.
Macron'un dar görüşlülüğü, narsisizmi ve gerçekliği yanlış değerlendirmesi, bize eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in “Fransız politikacılar gerçeği görmezler, hayal ederler” sözünü hatırlatıyor. Bu tutarsızlık mantıksal olarak başarısızlığa yol açacaktır. O halde, Macron'un gerçek olduğunu düşünerek bilinmeyene atladığını görmemiz şaşırtıcı değil.