Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Mezhep çerçevesi dışında içtihat

Tanınmış Suudi bir fakih olan Şeyh Salih el-Mağamisi, yeni fıkhi mezheplerin ortaya çıkmasına yol açacak mutlak içtihada kapı açılması çağrısında bulunduğu gün nispeten sakin göle büyük bir kaya attı.
Çağrının ardından çıkan tartışmanın özü ikinci bölümde, yani mutlak içtihatta olsa da birinci bölümden yani yeni mezheplerin ortaya çıkması olasılığından kaynaklandığını biliyoruz. Fıkıh ilminin beşerî bir zanaat olduğunu, dolayısıyla hukukçuların görüşlerinin zaman ve şartlara göre farklılık gösterdiğini vurgulayarak bunun yolunu açtı.
Mutlak içtihat savunucularının tutumlarını haklı çıkaran pek çok sebep olduğu gibi, çağrıyı genel veya ayrıntılı olarak reddetmek için de benzer sebepler vardır.
En önemli gerekçe, dini düşünceyi ve şeriat hükümlerini rasyonalize etme ihtiyacımızdır. Kastedilen rasyonalizasyonun deliliğe ya da aptallığa değil, çağdaş anlamda rasyonalizasyona karşı olduğu açıktır. Yani, öncülleri ve kriterleri ona götüren sonuçlarla ilişkilendirmek. Bundan önce araştırmalar fiziksel veya mantıksal olarak kanıtlanabilen bilimsel hipotezlere dayanıyordu.
Bu düşüncenin arka planında modern bilimin gelişerek hayatın çeşitli yönlerinde izler bırakması, hatta sağlıklı ve onurlu yaşam için bir gereklilik haline gelmesi yatmaktadır. Bu nedenle, modern insan neredeyse tüm yaşamı boyunca bilimin ürünlerine dayandı ve kararlarını verirken bilimsel yöntemi temel aldı. Bu gelişmenin sonucu olarak eski fıkıh hükümlerinin bir kısmı artık insanlar nezdinde apaçık olmaktan çıkmış, dahası modern bilimin ulaştığı ahlâk ve benzeri sistemlere nispetle, hayatın hakikatine ve ihtiyaçlarına uygunluğu ve tatbik edildiğinde doğuracağı sonuçlar şüpheyle karşılanır olmuştur.
Bu argümanla ilgili iki örneğimiz var: Birincisi, geleneksel fıkıh ilminin faizli olarak kabul ettiği işlemlerle ilgilidir. Bunlar, sigorta, kredili satış, fiyatı belli olmayan malın satışı gibi yeni sözleşmelerin yanı sıra daha önce bilinmeyen veya kabul edilmeyen benzeri işlemler gibi hemen hemen tüm bankacılık işlemlerini içeriyor. Ancak bu işlemler günümüzde ekonominin ve geçim kaynaklarının olmazsa olmazı haline gelmiştir; öyle ki, taraftarı olanların ileri sürdüğü gibi yolsuzluğa yol açtığını veya geçim kaynaklarını yok ettiğini söylemek doğru değildir. Şundan emin olabiliriz ki, modern bankacılık sistemi olmasaydı, kamu serveti ve özel mülkler tıpkı Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği gibi “O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin” (Haşr Suresi/7.Ayet) ayetinde işaret edildiği gibi çok dar bir daire içinde dolaşımda kalacaktı. Borçlanma yani para kiralamak diye bir şey olamasaydı; hayatın refahı, istihdam yaratılması ve yoksulluğun ortadan kaldırılması için gerekli olan bu büyük yatırımları göremeyecektik.
İkinci örneğimiz kadınların statüsü ve kamusal yaşamdaki rolleri ile ilgili hükümlerle ilgilidir. Genel olarak dini düşünce ve neredeyse tüm içtihat hükümleri, en önemlisi bir erkekle denk olmadığı, bu nedenle onun işini yapmadığı ve onunkine benzer bir yeri işgal etmediği için kadını izole etme ve ev hayatının bir parçası olarak görme eğilimindedir. Ancak kadının evde kalması gibi varsayımların, artık yaşadığımız çağın zaruret ve gereklilikleri karşısında geçerli olmadığını kendi gözlerimizle görmekteyiz.
Sözün özü; iki örnek ve tekrarlanan deneyimler, dayandıkları bu hüküm ve varsayımların Allah'ın kullarının çıkarına yol açmadığını ve ülkelerinin çıkarlarına hizmet etmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Buna rağmen, çeşitli mezheplerdeki geleneksel fıkıh ekolleri, toplumlarda meydana gelen değişiklikleri hâlâ dikkate almıyor.
Benim gördüğüm, tıpkı âlim Şeyh Kays el-Mübarek’in de bahsettiği gibi sorunun furûdaki* içtihatla veya mezhepteki içtihatla ilgili olmadığı, sorunun esasını ve konusunu anlamak için düzenleme veya doğrulama araçlarının yenilenmesiyle bir çözümü olmadığıdır. Sorun; usulde içtihatla ilgilidir. Bir başka deyişle, neyin şer’i olup neyin olmadığının tespitinde akla ve beşerî bilime her zaman ön planda yer vermek ve ardından hükmün gereklerine uygun olması için adil aklî ölçütleri belirlemektir.
Temelde içtihat, dinin çağın ve insanlarının ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve zorluklarına cevap verebilmesi için gereklidir.

*İslâm hukukunun amelî-tatbikî bölümünü ve miras hukukunda alt soy hısımları ifade eden fıkıh terimi.