Meşal Sudeyri
TT

Müminlerin önderlerinden bazıları hakkında ‘belgeler’

Ebu'l Ferec el-İsfahani dedi ki: Yunus el-Kâtib şöyle dedi: Hişam bin Abdülmelik'in halife olduğu dönemde Şam'a gittim ve yanımda sesi güzel bir cariye vardı. Ona bilmesi gereken her şeyi öğrettim. Cariyenin yüz bin dirhem değerinde olduğunu tahmin ediyordum.
Şam'a yaklaştığımızda kervan bir su akıntısının yanına doğru yanaştı. Ben heybemde olan bazı yiyecekleri çıkarırken cariye de şarkı söylüyordu. Sarı bir kısrağa binmiş güzel yüzlü ve pak görünüşlü bir genç ve yanındaki iki hizmetkâr bana selâm verdi. Genç “Misafir kabul ediyor musunuz?” diye sordu. “Evet” diye cevap verdim.
Atı ipinden tuttum ve o yere indi. Bana “İçeceğinden bize de ikram eder misin?” dedi ve ben de onlara ikram ettim. Cariyeden şarkıya devam etmesini istedi, cariye de bana bakıp onay alarak şarkı söylemeye devam etti:
‘Bütün güzellikler acemde ve batıdadır / Hiçbir şeyde senin gibisi yoktur ey ceylanım’
Çok mutlu oldu ve cariyenin söylediği mısraları defalarca tekrarladı. Sonra bana dönüp dedi ki: “Cariyene söyle, bize şarkı söylemeye devam etsin.” Ben de bunun üzerine cariyeye devam etmesini emrettim. O da şu mısraları söyledi:
‘Ey güzel insan, sevgiline sözünle veya hoşgörünle lütufta bulun’
Adam sevincinden oturduğu yerde dans etmeye başladı ve biz akşam namazını kılana kadar orada kaldı. Sonra dedi ki: “Seni buralara getiren nedir?” Dedim ki: Ben bu cariyemi satmak istiyordum. O da sordu: “Ne kadar değer biçiyorsun?” “Borcumu ödeyecek ve durumumu düzeltecek kadar” dedim.
Dedi ki: “Otuz bin.” Ona cevap verdim: “Allah'ın lütfundan başka bir şeye ihtiyacım yok.” O da bunun üzerine “Kırk bin seni ikna eder mi?” diye sordu. Ben de dedim ki: “Bu sadece borcumu öder, elimde bir kuruş kalmaz.” Sonra dedi ki: “Biz onu elli bin dirheme aldık. Bundan sonraki hayatında senin tüm ihtiyaçlarını hayatta kaldığım sürece karşılayacağım.” Ben de bunu üzerine “Sattım gitti” dedim.
Dedi ki: “Parayı yarın teslim edip cariyeyi şimdi yanıma almam konusunda bana güveniyor musun?” Utandım ve “Güveniyorum. Al hayrını gör” dedim.
Atına bindi, benimle vedalaştı ve gitti. Ben de hatamın ve cahilliğimin farkına varıp dedim ki: “Ben ne yaptım? Cariyemi hiç tanımadığım ve kim olduğunu bilmediğim bir adama teslim ettim.” Sabah namazını kılıncaya kadar oturup düşündüm ve Şam'a gittim. Arkadaşlarıma o adamın kim olduğunu sordum ve nerede olduğunu öğrendim. O, Müminlerin Emiri Velid bin Hişam’ın kardeşiymiş. Huzuruna çıktığımda bir de ne göreyim o, dünkü adamın ta kendisiymiş. Bana kim olduğumu sordu. Ben de “Yunus el-Kâtib” dedim. Bunun üzerine bana vadettiği her şeyin verilmesini emretti ve oradan ayrıldım. Halifelik kendisine tevdi edildiğinde onun yanına gittim. O da Allah'a yemin ederim ki vefa gösterip ikramda bulundu. Hayatımın en güzel günlerini ve en şerefli mertebelerini onun yanındayken yaşadım. Malım çoğaldı, ölümüme kadar bana, ölümümden sonra da soyumdan gelenlere yetecek kadar zengin oldum. Öldürülene kadar yanında kaldım. Allah taksiratını affetsin.