Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Washington… Peki ya insan?

Amerikan gazetelerinde veya araştırma merkezlerinin raporlarında bölgemiz ve Başkan Biden’ın bölgeye yönelik stratejik ve taktiksel yaklaşımına dair makalenin eksik olduğu bir gün yoktur. Bu hikâyelerin çoğu, Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin Çin’in arabuluculuğuyla yeniden tesis edilmesini ve ABD yönetiminin bölgeye yaklaşım tarzına yönelik eleştirileri merkeze alıyor.

Sistematik bir şeytanlaştırma ve kışkırtma döneminden sonra Suudi Arabistan konusunda ortaya atılan bu önermelerde olumlu bir nefes ve bölge ile Suudi Arabistan’ı anlama konusunda da biraz basitlik var. Daha da önemlisi Yönetimin, diplomatik varlığın eksikliği ve müttefiklerle iletişim kanallarının kopuşu neticesinde bölgede oluşturduğu boşluğa bir odaklanma söz konusu.

Bu makalelerin çoğunun ilginç yanı, en önemli şeyi, yani bölge insanı ile onların geleceğini ve kaygılarını göz ardı etmiş olmalarıdır. Nitekim terörle mücadeleden ve İran’ın nükleer silaha sahip olmamasını “garanti etmekten” küstahça ve safça bahsediliyor. Bu ikili arasına bir de teminat konuyor, çünkü güven, eksik. Esasında Tahran’la başa çıkmak için bir strateji de yok.

Bölge insanını ve onun çıkarlarını gözden kaçıran bu makalelerde dikkat çekici olan şey, sürekli ve belirgin bir şekilde İsrail’le barışa odaklanmadır. Sanki Netanyahu barış elini uzatıyormuş gibi! Doğrusu İsrail hükümeti, İsraillilerin kendisiyle bir çatışma halinde.

Bir barış destekçisi olarak söylüyorum ki, barıştan sonraki mücadelenin bugünün savaşlarından daha çetin olacağına eminim. Çünkü bu mücadele, bilimsel ve ekonomik olarak üstünlük savaşı olacak. Mesela bu, Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin ve iki ülke arasındaki hareket imkânının yeniden başlamasından sonra, şimdi ucu İran vatandaşlarına da dokunan bir şey olacak.

Dolayısıyla bölgemizde asıl hikâye insan ve onun onurlu ve güvenli bir şekilde yaşama, eğitim alma, kendini ve çocuklarını geliştirme, sağlık hizmeti alma, iş bulma ve hepsinden önce kendisiyle çocuklarının geçim masraflarını tedarik etme hakkıdır.

Bölge insanı, bir seçim kampanyası için petrol fiyatının garanti edilmesinden ziyade, onurlu bir hayatı temin etmek için kendi petrolünün gelirlerini istiyor. Bölge insanı, kendi hayat standardıyla çocuklarının geleceğini iyileştirmek için teknolojik gelişime ayak uydurma ihtiyacı hissediyor ve bu konuyla Washington’ın İran’ın nükleer dosyasıyla ilgilendiğinden daha fazla ilgileniyor.

Bölge insanı kendi hayatına daha ciddi yaklaşıyor; ABD yönetimlerinin, özellikle Obama döneminden Suriyelilerin hayatını ve Esed rejiminin onlara muamelesini hiçe sayan mevcut döneme kadar benimsediği ya da Afganistan’a yönelik yaklaşımdan daha ciddi bir şekilde…

ABD yönetiminin, mesela Suudi Arabistan’ın uluslararası ve bölgesel siyasi çabalarına dair tüm övgülerine rağmen, Amerikan medyasındaki söylemin ikincil meselelere ışık tuttuğunu ve bölgedeki değişiklikleri hesaba katmayan eski ve kemikleşmiş bir dil kullandığını görüyoruz.

Mesela bugün Suudi Arabistan, Körfez ülkeleriyle birlikte bölgede olumlu değişim isteyenler için en iyi ortaklık modelidir. Tüm bunlar, önce insanın çıkarınadır ama Washington’daki analistlerle siyasetçiler bunu görmezden geliyor.

Şayet ABD yönetimi ve seçkinleri, ortaya atılanlar konusunda ciddi ise iyisi mi ham insandan bahsetmek yerine, onurlu bir hayat ve parlak bir gelecek arayışında olan insana ışık tutsun.

Bugün insani değerleri, ortak yaşamı ve barışı yücelten bir ortaklık fırsatı mevcut. Washington’daki bazı kişiler bunun farkında mı? İlgilisi, sadece bir Suudi Arabistan ziyareti ya da Körfez turuyla bu hakikati hisseder. Washington, Suudi modelini mi istiyor yoksa etrafımızdaki ülkeleri yıkma modelini mi?