100’üncü yaşının eşiğinde (bu hafta sonu 100 yaşında olacak) olan eski ABD Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger'ın siyasi ve entelektüel birikimi, onun heyecan verici hayatıyla ilgili siyasi bölünme için hâlâ çok zengin bir malzeme.
Aynı biçimde karmaşık fikirleri, ABD’nin yükselen bir küresel güçten uluslararası sahnenin tartışmasız lideri konumuna geçiş yaptığı bir anda, uluslararası siyasetteki konumunu belirlemedeki belirleyici etkisiyle ilgili tartışmalar için de zengin bir konu olmayı sürdürüyor.
Kişisel hikayesi, bizzat Amerikan rüyasının hikayesi. Kissinger, 1923 doğumlu. Çocukken ailesiyle birlikte Nazi Almanyası'ndaki dehşetten kurtularak 1938'de ABD'ye göç etti. İkinci Dünya Savaşı'nda orduda istihbarat subayı olarak görev yaptı. Ardından Harvard Üniversitesi'nde önde gelen bir araştırmacı ve öğretim görevlisi oldu ve ABD'nin dış politikasındaki en yüksek karar verme merciinin başına geçecek kadar yükseldi. Kissinger, bugün her türlü meydan okumaya maruz kalan Amerikan büyüklüğünün ve görkemli modelinin yaşayan ve somutlaşmış halidir.
Hakkındaki bölünme, başka hiçbir Amerikalı figürün etrafında olmadığı kadar geniş. İngiliz tarihçi Niall Ferguson'un kitabının başlığına göre o "ideal bir entelektüel”. Ferguson’un kitabı Kissinger olgusunu ve onun dönüşümlerini anlatan bir üçlemenin ilk cildi. 2015 yılında yayınlanan ilk ciltte Ferguson, 1968 yılına kadar akademisyen ve düşünür olan Kissinger'ı ele alıyor. Yani, Richard Nixon'ın onu 1969'da Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atamasından ve siyasi hayatındaki en heyecan verici sayfanın açılmasından önceki Kissinger'ı anlatıyor.
Öte yandan, kendisinden nefret edenlere göre Kissinger, duygu ve ahlak duygusundan yoksun olacak kadar gerçekçi, bir savaş suçlusu. Böyle düşünenler arasında en öne çıkan isim, “Henry Kissinger'ın Yargılanması” adlı kitabın yazarı Christopher Hitchens. Kitap, Kissinger’ın Vietnam Savaşı sırasında Kamboçya'nın bombalanması, Şili ve Arjantin'deki otoriter rejimlerin desteklenmesi, Bangladeş Kurtuluş Savaşı sırasında Pakistan'ın kıyımlarının örtülü olarak desteklenmesindeki kişisel sorumluluğunu kapsayan sert bir suçlama listesi. Hitchens, Kissinger'ın insan hakları, Amerikan değerleri pahasına soğuk pragmatizm ve jeopolitik çıkarlar tarafından yönlendirilen gerçekçi bir siyasi strateji olarak tanımladığı siyasi kariyerinin karanlık bir anlatımını sunuyor.
Gerçek şu ki, Kissinger'ın mirasıyla ilgili bu radikal bölünme, uluslararası siyasetin süregiden ikilemlerinden birine ışık tutuyor. O da idealist ilkeler ile politik gerçekçiliğin verileri, yani ulusal çıkarların gereklilikleri ile demokrasi idealleri, kendi kaderini tayin hakkı ve insan hakları arasındaki kalıcı gerilimdir.
Ferguson’un üçlemesini tamamlamasını beklerken, Amerikalı tarihçi Thomas Alan Schwartz’ın "Henry Kissinger and American Power: A Political Biography" adlı kitabı dengeli bir Kissinger biyografisi sunuyor. Kissinger'ın siyasi ve stratejik dehasını kabul ediyor ama ahlaki başarısızlıklarının ve kendi içinde, yani ideal akademisyen ile kurnaz politikacı arasında verdiği acı tavizlerin üzerinden de atlamıyor.
Schwartz’a göre Kissinger, reelpolitik ile liberal uluslararası düzen beklentileri arasındaki bu gerilimin merkezinde sıkışmış karmaşık bir figür. Diğer bir deyişle onun devasa deneyiminde saklanan çelişkiler, kişiliğindeki bireysel unsurlardan kaynaklanmıyor, aksine onlar daha ziyade uluslararası siyasetin dayandığı daha geniş çelişkilerin somutlaşmış hali.
Bu anlamda Kissinger hakkındaki bölünme, Harvard Üniversitesi'ndeki yüksek lisans tezinin başlığı olan "Tarihin Anlamı" üzerinde oynarsak, "siyasetin anlamı" üzerine bir bölünme, yani, dış politikada birbiriyle çelişen iki bakış açısı arasındaki bölünmedir. Buna göre dünya, bu yaklaşımın gerektirdiği zor kararlar ve ahlaki belirsizlik gibi her şeye rağmen, ulusal çıkarların şah konumunu işgal ettiği jeopolitik bir satranç tahtası mıdır? Yoksa dünya, stratejik kazanımlar pahasına bile olsa insan hakları, adalet ve uluslararası hukuk için vaat edilmiş bir cennet midir?
The Economist dergisi, 100 yaşına girmesi münasebetiyle, kendisiyle birkaç gün önce, büyük bir kargaşa ve belirsizlikle dolu şu anki dünyanın koşulları hakkında uzun bir röportaj yaptı. Röportaj, “Tarihin Sonu” ve dünyayı düzleştirme illüzyonunun hüküm sürdüğü dönemde, düşünceleri bir an için zamanın dışındaymış gibi görünen Kissinger'ın güncelliğinin ve temsil ettiği güncel çelişkilerin bir teyidi idi.
Milliyetçiliğin yükselişi, büyük güçlerin rekabeti, benzeri görülmemiş teknolojik değişim ve küresel salgınlar gölgesinde hem birbirine bağımlı hem de çalkantılı dünya, sunduğu ilham verici deneyimler ve kaçınılması gereken sonuçlarla tıpkı Kissinger'ın kendisi gibi, pragmatizm ve idealizm arasındaki dengeyi geliştiren küresel liderler talebini dayatıyor.
Arap dünyası ve Ortadoğu olarak bize gelince, içerdiği tüm karmaşık, ahlaki ve etik zorluklarla birlikte, daha barışçıl ve istikrarlı bir bölgesel düzenin yeniden kurulmasıyla uğraştığımız bu dönemde, Kissingerizm, tüm çelişkileriyle birlikte hayati bir mirası temsil ediyor.
Ferguson'un entelektüel Kissinger'ın biyografisi üzerine yaptığı çalışmasından çıkardığı en önemli derslerden biri, stratejik karar verme sürecinin çok fazla "tahmin" ve gelecekteki büyük bir felaketten kaçınma olasılığına karşı olası kısa vadeli maliyetler arasında zor bir dengeleme içerdiğidir.
Kissinger, insanların kaçınılan krizler için şükranlarını ifade etmekte zorlandıklarından, jeopolitik felaketlerin başarılı bir şekilde tahmin edilmesinin genellikle yeterince takdir edilmediğine inanıyor. Bunun alternatifinin genellikle kararsızlık ve şansa ya da boş umuda bahis oynamak olduğu konusunda uyarıyor. Bunun da Batı demokrasilerinin 1938'de Hitler'e karşı yatıştırma politikasını benimsedikleri tarihsel örnekte olduğu gibi, tüm dünya için feci sonuçlar doğuracağı konusunda ikaz ediyor.
Ferguson'un çıkardığı ikinci derse gelince, dış politika ve jeopolitik sınavının genellikle "daha az kötü olanı seçme" ustalığı olduğunu söyleyen Kissinger yasasıdır.
Arap dünyası olarak şu anda yaşadığımız dönemden daha fazla bu dersleri anlamamızı gerektiren Kissinger’ı bugünden daha iyi açıklayan bir an var mı?