Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

İdeolojiden teknolojiye: Muhammed bin Selman

Geçen Nisan ayında Gallup tarafından yapılan bir anket, İran ve Türkiye'ye kıyasla Suudi liderliğinin ve yumuşak gücün popülaritesinin 13 İslam ülkesi arasında ilk sırada olduğunu ortaya koydu. Bu, ‘Selman yönetimi’ döneminde Veliaht Prens Muhammed bin Selman yönetiminin kalpleri fethetmeyi ve akılları şaşırtmayı başardığını doğruluyor.

Bu, çatışma ve savaşlarla parçalanmış bir bölgede meydana geldi. Peki Veliaht Prens bunu nasıl başardı? Nasıl oldu da 2030 Vizyonu ile beklenmedik bir aşamadan Kral Selman bin Abdulaziz liderliğindeki ve Veliaht Prens'in doğrudan yönetimi altındaki bu yeni önemli aşamaya geçebildi?

Suudi Arabistan'ın ABD Zirvesi’nden Çin Zirvesi’ne ve ardından son olarak Cidde'deki Arap zirvesine kadar yaklaşık bir yıldır tanık olduğu zirvelerin ardından sorular artıyor. Tüm bunların öncesinde de el-Ula Anlaşması imzalanmıştı. Buradaki en önemli soru: Bir lider, İran ve Suriye ile uzlaşma kapısını aralayacak şekilde nasıl gönülleri fethedebilir? Çelişkilerle mi yoksa esneklikle mi karşı karşıyayız? Dahası Ukrayna Cumhurbaşkanı nasıl geldi?

Veliaht Prens’in vizyonuna, liderliğine ve yönetimine başından beri inananlar, “2030 Vizyonu ile uyumlu, çıkarlara ve fırsatlardan yararlanmaya öncelik veren entegre bir proje ile karşı karşıyayız” derler. Veliaht Prens bölgeyi ‘ideoloji aşamasından teknoloji aşamasına’ taşıdı. Bu istikrar, yatırım ve geleceğinin kendi ülkesinde olduğuna inanan genç beyinler gerektirir. Bu da ideolojik seferberlikle değil, eğitimle sağlanır. Örnek verecek olursak. Suudi kadınların araba kullanma hakkı konusunda onlarca yıl yapılan tartışmaların ardından işte şimdi uzaya çıkan Suudi kadınlar var.

Prens Muhammed bin Selman'ın yaptığı ve yapmaya devam ettiği şey, bölgeyi ‘tam bir yıkımdan tam bir yeniden yapılanmaya’ taşımaya çalışmaktadır. Bu, çatışmalar, krizler ve kopukluklar aracılığıyla değil, atmosferi temizleme ve iletişim yoluyla gerçekleştirilir. Bölgede hakim olan güvenlik koordinasyonu yerine ekonomik bir koordinasyon olması için ancak yatırım imkanlarının artırılmasıyla başarılabilir. Şüpheyle değil ortaklıkla ve çatışmayla değil rekabetle yapılabilir. Veliaht Prens'in yaptığı şey, iki seçenek sunmaktır: Ya ‘ideolojiden teknolojiye’ geçmek ya da ‘tam bir yıkım ve tam bir yeniden yapılanma’ arasında seçim yapmak. Bu süreci hibe ve hileler yerine gerçek bir ortaklıkla geçirmek. Dolayısıyla bölge bir tercih yapmalı. Tereddüt eden veya reddeden herkes, Avrupa'da Marshall Planı’nı reddeden ve ardından bugün Avrupa Birliği'ne girmek için yalvarmak üzere geri dönen Avrupa ülkeleri ile aynı duruma düşecektir. Kalpleri kazanan ve akılları ikna etmeye başlayan, New York Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler Profesörü olan Alon Ben-Meir'in CNN'de ‘Ortadoğu'da refah, güvenlik ve istikrar arayan yükselen ve tartışmasız lider’ hakkında yazmaya iten Suudi projesi böyle okunabilir.

Ben-Meir, kaleme aldığı makalede, “Suudiler, bölgede umut verici bir jeostratejik ortam yaratmışlardır. Bu üç özel hedefi gerçekleştirme amacı taşıyor: Çatışmalarla parçalanan bir bölgede maksimum düzeyde istikrar sağlamak, bölgesel ve uluslararası etkilerini ve konumunu artırmak ayrıca ihracatın istikrarını garanti altına almak” ifadelerine yer verdi.

Peki, tüm bunlar nasıl oldu? Bu soruya şöyle cevap verilebilir: “Artık mimari de ‘Selman tarzına’ sahip olduğumuz doğrudur. Ama en önemlisi Veliaht Prens Muhammed bin Selman bin Abdulaziz'in yönetiminde ‘Selman hakimiyeti’ çağındayız.”