Hüseyin Şubukşi
TT

Uganda: Erdemi öldürme savaşı

Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni'nin geçtiğimiz günlerde eşcinsellere yönelik müebbet hapisten ölüme kadar uzanan en ağır adli cezalardan birini onaylaması Batı'daki solcu hareketleri kızdırdı. Liderler, Uganda ile ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini ve ciddi cezalar verme olasılığı ile birlikte, yardım ve yatırımın dondurulmasının değerlendirilmesi çağrısında bulundu.

Ancak bu son ‘Uganda hamlesi’ tesadüf değildi. Zira bu, çok gizemli ve aynı zamanda oldukça etkili bir örgüt olan ‘World Family Organization’ (WFO) tarafından benimsenen Evanjelik Hıristiyan köktencilik şemsiyesi altındaki Batı'da, özellikle de ABD’de muhafazakâr güçlerin kümülatif baskısının ve hesaplanmış desteğinin sonucudur.

WFO, seksen yılı aşkın bir süre önce kurulmuş eski bir organizasyondur ve dikkatini, İsa Mesih'in öğretilerini destekleyen yasaları benimseyen politikacıları desteklemeye odaklar. Bu organizasyon, Şubat ayında ‘Ulusal Kahvaltı’ adı altında düzenlenen ve ABD Başkanı, ABD Kongresi'nin üst düzey üyeleri ile en önemli diplomatlar ve iş dünyasının liderlerinin katıldığı yıllık konferansıyla  tanınıyor.

WFO, birçok üyesinin ve onunla ilgilenenlerin çeşitli açıklamalarıyla, kürtaja izin verme politikası, eşcinsel evlilik ve çocuklara cinsiyet çeşitliliğini öğretme, ebeveyn müdahalesi olmadan erken yaşlardan itibaren cinsiyet değiştirme prosedürlerine izin verme ve buna itiraz edenleri suçlama gibi başlıklarla radikal solun artan yükselişine ve birçok toplumsal zafere ulaştığını gördü.

Bu nedenle, -kendi tanımına göre- büyük ahlaki savaşı yürütmek için tamamen verimli başka bir zemin seçti. Söz konusu seçim, Katolikliğin yaygın olduğu Batı Afrika'nın aksine, özellikle en katı evanjelik inancın yaygın olduğu Doğu Afrika idi. Katolik Kilise, Papa Francis'in eşcinsellere karşı takındığı yumuşatıcı üslup nedeniyle Hristiyan köktendinciler tarafından eleştirilen kilisedir. Burada Papa Francis'in, Katolik Kilisesi'nin doğru dinin dışında haydut bir kol olarak tanımlanan Cizvit koluna mensup olduğunu belirtmekte fayda var.

Bu eğilimin belki de en önemli lideri, yaklaşık otuz yıllık hizmetin ardından ocak ayında emekli olan Oklahomalı eski Cumhuriyetçi ABD Senatörü James Inhofe idi. O, WFO örgütünün etkili bir üyesidir ve Senato'da birçok önemli ve etkili komiteye başkanlık etmiştir. Inhofe, 1999 yılından bu yana Uganda'yı 30'dan fazla kez ziyaret etti ve ziyaretlerinin maliyeti çeyrek milyon ABD dolarını aştı.

Inhofe, Uganda Devlet Başkanı’nı desteklemek ve iş dünyasının etkili liderleri ile WFO örgütünün üyeleri için Uganda'ya ziyaretler ayarlamakla ilgilendi. Onları “oraya yatırım yaparak buradaki ahlaki yönelimi desteklemeye” çağırdı. Inhofe ayrıca, popülerliğe sahip olan en önemli Evanjelik vaizlerden bazılarından çeşitli medya açıklamaları, vaazları ve Pazar dersleri aracılığı ile Uganda yaklaşımını desteklemelerini istedi.

Inhofe ve aynı muhafazakâr ve köktendinci yönelimi benimseyen ABD Kongresi'nin diğer üyeleri, Uganda Devlet Başkanı’nın ‘ülke sınırlarında terörist hareketlere karşı koymak ve Uganda'da din düşmanlarıyla yüzleşmek’ amacıyla Tanrı'nın Direniş Ordusu adlı köktendinci silahlı bir Hıristiyan milis kurma politikasına destek sağlamaya yardımcı oldular.

WFO örgütü, parlamento üyelerini ve Uganda Devlet Başkanı’nı eşcinselliğe karşı son zamanlarda herhangi bir ülke tarafından açıklanan en ağır cezaları uygulamaya teşvik eden önemli bir etkiye sahip.

Bir Yüksek Mahkeme yargıcı, her iki partiden Kongre üyeleri ve Fortune dergisinin en büyük 500 şirketin liderleri ile övünen WFO, kendisini dünyanın farklı ülkelerinde aşırı sola karşı cephe açmaya hevesli en önemli varoluşsal ve ahlaki savaşın içinde görüyor. Uganda'da yaşananlar, Kenya, Tanzanya ve Kongo gibi diğer Afrika ülkelerini de aynı yolu izlemeye teşvik etti ve son zamanlarda Avrupa'da örneğin Macaristan, İtalya ve İspanya'da birçok muhafazakâr ses yükseldi.

Özellikle eşcinsellik konusunda aşırı solun gündemini ve bu konunun çocuklar da dahil olmak üzere toplumun tüm kesimlerine zorla dayatılması konusunu gündemine alan ciddi sayıda üçüncü dünya ülkesi var. Reddetme özgürlüğü veya çekimser kalma seçeneği olmaksızın, bir tür yeni sömürgeciliğin, kişinin kimliğini yok eden siyasi sömürgecilikten veya zenginliği yağmalayan ekonomik sömürgecilikten hiçbir farkı yoktur.  Şu anda olan şey, erdemi öldürmek için ahlaki bir kolonizasyondur ve bu, yüzleşmeyi, savunmayı, teslim olmamayı ve o tehlikeli meseleye boyun eğmemeyi gerektiren bir meseledir.