Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Trump "belgeleri" ve liberal sol

Bilimler, fikirler, kavramlar ve ilkeler dahil olmak üzere insan düşüncesinin gelişimi, insanoğlunun gelişimi, ilişkileri, karşılaştığı zorlukların doğası ve yürüttüğü mücadelelerle yakından ilgilidir. Gelişme, hayatın doğasının ve tarihin mantığının gerçek ifadesi olan yolları izlemiştir.

Dinlerde ve ideolojilerde olduğu kadar büyük felsefe ve teorilerde de zaman, yer, değişkenlerin doğası ve beklentilerin çıtası tarafından yönetilen belirli öncelikler belirleyen fikirler, kavramlar ve söylemler bulunur. Bireylerin ve toplumların ilişkilerini, halkların ve ulusların çıkarlarını ve devletlerin ve imparatorlukların nüfuzunu bunlar yönetir. Doğaları gereği değişen ve yenilenen fikirler, kavramlar ve söylemlerdir. Onlar için tek sabit olan değişimdir ve değişim bir kriter değil, tarafsız bir anlamdır, zira bir olumlu, bir de olumsuz gelişme vardır.

Terim kullanılırken en çok olumlu gelişme öne çıkar fakat olumsuz gelişme de halkların, ulusların ve devletlerin tüm tarihlerinde mevcuttur. Bilindiği üzere tüm uygarlıkların zirveye ulaşana kadar devam eden bir başlangıç ​​noktası bulunur, ardından başka bir uygarlığın ortaya çıkışına işaret ederek gerilemeye başlar. Tarih boyu ve coğrafya boyunca uygarlıklar birbirini böyle takip etmiştir.

Fikir, kavram ve söylem tartışmaları zengin, dolu ve üretkendir. Onları yok saymak, görmezden gelmek ya da hafife almak, insanlığın bildiği tüm uygar tarihlerde aşağı doğru giden bir yoldur. Uluslar ve devletler askeri olarak muzaffer olabilirler, ancak güçlü ve koruyucu entelektüel ve felsefi desteği kaybettiklerinde güçlerini kaybederler. Bunun İslam tarihindeki en iyi örneği Tatarların ortaya çıkışı ve Asya, Ortadoğu ve Avrupa'yı kasıp kavuran başarılı askeri istilalarıdır. Ne var ki askeri olarak muzaffer Tatarlar, askeri olarak mağlup ancak entelektüel ve felsefi olarak daha güçlü toplumların, halkların ve ulusların kültürü içinde çok geçmeden eridiler. Bunun gibi pek çok ve çeşitli örnek var.

Bu satırların yazarı, “sistematik bayağılığı”, yani pratik olarak kökleştirilen, insani gelişmelerin, düşünme biçimlerinin, refah araçlarının ve etkileme yollarının kendisine yönlendirildiği, her alanda ve birçok düzeyde takip edilebilir bayağılığı yıllarca izlemeye çalıştı.

Siyasi olarak ABD en medeni millet ve ülke olduğu için dünya birkaç yıl önce eski Başkan Donald Trump'ın ortaya çıkışına ve insanların bu özelliklere sahip bir başkan seçtiklerinde ulaşabilecekleri bayağılığa şahit oldu. Bunda belki bir doğruluk payı var ama bu, eksik bir doğru. Trump, bir tür geleneksel bayağılığı temsil etse de onun seçilmesi daha tehlikeli, derin ve daha derinden etkili, zıt yöndeki bayağılığa bir tepkiydi. Söz konusu zıt yöndeki bayağılık ise Amerikan Demokrat Partisi'nde, Amerikan akademilerinde, orada hayatın ve sanatın her alanında baskın liberal sol akımın içinde.

Barack Obama, Trump’ın karşıtıdır ve hızlı bir bakışla, Obama'nın Trump'ın sahip olmadığı entelektüel ve retorik yeteneklere sahip olduğu lakin, "sistematik bayağılığı" temsil edenin Trump değil, Obama olduğu kolayca keşfedilebilir. Dünyadan çekilme, ABD'nin muhaliflerine boyun eğme ve müttefiklerini terk etme teorisiyle liberal solcu Obama, Amerikan medeniyetinin tabutuna çivileri çakan kişidir. Liberal sola karşı koymakta iyi olan kavgacı bir rakip gibi görünse de bir geleneksel muhafazakar olan Trump değil.

Amerikan meselelerini takip edenler, ABD'deki liberal solun öfkesinin ve büyük Amerikan kurumlarının Trump'tan hoşnutsuzluğunun boyutlarını kolayca keşfedebilirler. Biden'ın lehine sonuçlanan son ABD seçimlerinde sahne sıcaktı. Ancak bugün sahne, yaklaşan seçimlere hazırlanırken daha da kızışıyor ve radikalleşiyor. Trump hakkındaki eski tecavüz suçlamalarından Trump belgelerine kadar yasal kovuşturmalar, dünyanın izlediği bir komedi gibi. Dünya bunu izliyor ve her zaman dünyanın gözünü kamaştıran kurumları, kanunları ve mekanizmalarıyla büyük ülkelere içeriden nasıl saldırılacağı konusunda dersler alıyor. Bu, Amerikan gücünün ya da bazı yazar ve düşünürlerin deyimiyle “Amerikan İmparatorluğu”nun düşüşünün birçok göstergesi arasından sadece biri.

Obama ABD'sinin dünyadan çekilme düşüncesi tehlikeliydi ve takipçileri ile siyasi akımının takipçilerinin liderliğindeki yönetim iş başına geldiğinde de aynı yolu izledi. Bu yönetimin Afganistan'dan feci bir şekilde çekilmesi sadece bir örnekti ama bu gücünü gösterme arzusu nedeniyle buna bir fiyasko daha ekledi. Uluslararası sistemi ve küreselleşmeyi onun aracılığıyla neredeyse devireceği Rusya-Ukrayna savaşındaki sarsıntılı ve tuhaf tutumu, bu bağlamın yalnızca bir teyidi. “Tayvan”a yönelik tutumu da aynı yolda devam etmekten başka bir şey değil.

Bu okuma mümkün olduğunca rasyonel ve gerçekçi olmaya çalışıyor. Kendisi solculardan milliyetçilere ve İslamcılara kadar savunucularının hareket noktalarına göre ABD’yi, emperyalizmi ve Büyük Şeytan'ı lanetleyen Arap önermelerinden kökten ayrılıyor. Tarihin akışını hissetmek, gelişimini izlemek, dalgalanmalarını anlamaya çalışmak, ideolojik hakaret ve sloganlardan tamamen farklıdır.

On yıldan fazla bir süre önce “Arap Baharı” olarak bilinen an geldiğinde, Obama yönetimi sokaklar ile meydanlardaki öfkeli gençlerle yarışıyordu. Arap devletlerini kınama, onları devirme ve tamamen ortadan kaldırma girişimlerinde, siyasal İslamcı grupları ve dini radikal örgütleri perde arkasından hareket ettiriyordu. İki taraf da Ortadoğu'da " kaos istikrarı " yaratmaya çalışıyordu. Ancak başta Suudi Arabistan olmak üzere lider ve öncü Arap ülkeleri buna karşı çıkarak, unutulmayacak bir tarihi duruş sergilediler.

Amerikan liberal solunun politikalarının sonuçlarından biri de birçok müttefikinin güvenini kaybetmesidir. Ülkeler arasında güven kaybedildiğinde, en azından hızlı bir şekilde yeniden kazanılması zordur. ABD'nin güvenini kaybettiği müttefikleri sadece Ortadoğu'da değil, dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda.

İmparatorlukların düşüş ve yükseliş anlarında tarih yoğunlaşır, olaylarının ve pozisyonlarının sembolizmi gözlemlenebilir ve analizi kolay hale gelir. Henüz ikinci yılını tamamlamamış olan Rusya-Ukrayna savaşında gözlemci şunu kolayca keşfedebilir; ABD’nin savaşın başında duyurduğu hedeflerin hiçbiri kayda değer bir şekilde gerçekleşmedi, Rusya ise hedeflerinin çoğuna ulaştı. Garip ve göze batan Amerikan gerilimi artırma çabaları geriledi. Amerikan yönetimi kendini toparlamaya, özür diler gibi gidişatı düzeltmek ve hataları açıklamak için dünyanın dört bir yanında delegelerini ve yetkililerini göndermeye başladı. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı "Blinken" bugünlerde "yanlış hesaplardan" kaçınmak için Çin'i ziyaret ediyor.

Son olarak, demokrasiyi yaymak eski bir Amerikan sloganı, ancak liberal sol ile birlikte kimsenin tartışamayacağı bir tür “kutsal” şeye dönüştü. Buna karşılık “kalkınmayı” “demokrasi”ye tercih eden ülkelerin haklı olduğu en azından Arap dünyasında ispatlandı. Bu ülkeler başarılı oldu ve müreffeh bir bugün ve parlak bir gelecek yoluna adım attı. Demokrasinin “adalet” veya “özgürlük” anlamına gelmediğini de vurgulayalım, bunlar daha büyük ve daha geniş kavramlardır.