Suudi Arabistan'ın, hem Riyad hem de Cidde'de şahit olduğu istişareler, temaslar ve yoğun diplomatik faaliyetler, şu soruyu akla getiriyor: Bu sıradan bir hareketlilik mi, yoksa bu hareketliliğin amacı şu ya da bu şekilde 2030 Vizyonu, OPEC+ ve Ukrayna krizinin yansımalarından biri olarak uluslararası taraflarla bağlantılarından mı kaynaklanıyor? Bir diğer öne çıkan başlık, Pekin anlaşmasının Çin arabuluculuğu ile imzalanmasının ardından Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin normalleşmesi ve yeniden başlamasıyla bağlantılı. Peki, bu anlaşmanın Yemen krizi üzerindeki yansımaları neler?
Toplantıların ve taraflarının sıralaması gözden geçirildiğinde, Suudi Arabistan Krallığı'nın başkenti Riyad'ın bölgesel ve uluslararası ilişkilerde ne kadar merkezi olduğu ortaya çıkacaktır.
Buradan yola çıkarak, ilk önce 19 Mayıs Cuma günü Cidde'de düzenlenen olağan 32. Arap Zirvesini ele alalım. Zirve iki istisnai olaya sahne oldu; ilki Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed başkanlığındaki heyetin zirve toplantılarına katılmasıyla Suriye'nin 12 yıllık aradan sonra Arap Birliği’ne dönmesiydi. Suudi Arabistan’ın çabaları, Suriye'nin Arap Birliği’ne dönüşüyle sonuçlandı. Bu, söz konusu çabalar, Arap-Arap ilişkilerinin bu aşamasında tarihi bir olayı temsil ediyordu. Buna ek olarak, Suudi Arabistan, Arap zirvesi başkanlığı sırasında, çeşitli sürdürülebilir kalkınma, ekonomik ve sosyal girişimleri benimsemeye önem verdi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan'ın açıklamalarına göre, esasında 2030 Vizyonu’ndan ilham alan bu girişimler, gıda güvenliğini sağlamak amacıyla temel gıda ürünleri için tedarik zincirleri sağlamaya odaklanacak.
32. Arap Zirvesine denk gelen ikinci sürpriz ise Prens Muhammed bin Selman'ın Suudi Arabistan'a ilk ziyareti için Cidde'ye gelen Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'yi ağırlaması oldu. Ziyaret Suudi Arabistan'ın Ukrayna-Rusya krizini siyasi olarak çözmeyi amaçlayan tüm uluslararası çabalara verdiği önemi ve desteğini, ortaya çıkan insani etkilerin hafifletilmesine katkıda bulunma çabalarını sürdürdüğünü teyit etti. Ukrayna Devlet Başkanı ise ziyaretinin "ikili ilişkileri ve Ukrayna'nın Arap dünyasıyla ilişkilerini güçlendirmeyi" amaçladığını kaydetti. Arap zirvesi toplantılarından birine "konuk" olarak katılan Zelenski, Arap liderlere Ukrayna krizi ve bunun yansımaları hakkında bir konuşma yaptı.
Sadece üç gün içinde Suudi Arabistan, bölgesel ve uluslararası statüsünü, Veliaht Prens öncülüğünde liderliğinin Suudi Arabistan siyasetinin ve diplomasisinin jeopolitik ve jeostratejik düzeylerdeki bu yoğun faaliyetlerdeki rolünü vurgulayan bir dizi önemli olaya sahne oldu.
Bu olayların ilki, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in 6-8 Haziran’da üç günlük bir ziyaret için Suudi Arabistan'a gelişiydi. Blinken 7 Haziran Çarşamba günü Cidde'de Veliaht Prens ile bir araya gelirken, ertesi gün Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ile görüştü. Blinken, basına verdiği demeçlerde ülkesinin Suudi Arabistan Krallığı ile ortaklığının altını çizdi, iki ülke arasındaki ilişkileri stratejik olarak nitelendirdi ve Washington'un Ortadoğu'dan ayrılmayacağını vurguladı. Veliaht Prens'in ABD Dışişleri Bakanı ile görüştüğü aynı gün, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kendisini arayarak iki ülke arasındaki ikili ilişkileri, iki ülke arasında çeşitli alanlarda iş birliğini geliştirme yollarını ele aldıkları bir telefon görüşmesi yapması dikkat çekiciydi.
Aynı gün Hindistan Başbakanı Narinda Modi de Veliaht Prens’i aradı. İki taraf bu telefon görüşmesinde iki ülke arasındaki stratejik ortaklık kapsamındaki seçkin ilişkileri, çeşitli alanlarda mevcut ortak iş birliğini, bunu güçlendirme yollarını ve geliştirme fırsatlarını gözden geçirdi.
Şaşırtıcı olan, Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin, Dışişleri Bakanı Blinken'in Suudi Arabistan’a ulaştığı gün Cidde'de Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'yu kabul etmesiydi. Venezuela'nın tıpkı Suudi Arabistan gibi OPEC'in kurucu ülkelerinden biri olduğu biliniyor. Takip ettiğim kadarıyla bu, ABD ile ilişkisi aşırı gerilimle gölgelenen Venezuela liderinin Suudi Arabistan'a ikinci ziyareti. İki taraf arasındaki gerilimin, ABD’nin Venezuela Devlet Başkanı Maduro'ya karşı muhalefet liderlerinden birini destekleme kertesine vardığı biliniyor. Maduro’nun ziyareti ile Başkan Putin'in Veliaht Prens ile telefon görüşmesinin zamanlamasının Blinken'in gelişine denk gelmesi, OPEC üyesi devletlerin tutumlarının Rusya Federasyonu başta olmak üzere diğer OPEC+ üyeleriyle uyum ve tutarlılık içinde olduğu dair ABD’ye gönderilen bir başka mesaj mıydı?
Diğer soru, elbette, Blinken'i Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) merkezi olan Riyad'da üye devletlerle bir araya getiren genişletilmiş toplantıyla ilgili. Yine Riyad'da düzenlenen ve ABD Dışişleri Bakanı'nın da katıldığı DEAŞ Karşıtı Uluslararası Koalisyon'un bakanlar toplantısından ise bahsetmiyoruz bile.
Krallığın farklı ve hatta birbiriyle çekişen bölgesel ve uluslararası tarafları bir araya getirdiği tüm bu toplantılar ve mesajlar ne anlama geliyor? Devam edeceğiz.