Arap kültürü ve İslam, birbirinden ayrılmaz olgulardır. Arap zihnini anlamadan İslam’ı anlamak mümkün değildir.Arap kültürü, tarih boyunca kendine özgü bir sanat, felsefe, bilim, hukuk ve siyaset anlayışı ve pratiği ortaya koymuş değildir. Arap kültürü, İslam’a ev sahipliği yapmış ve kendi coğrafyasında değişen tarihsel ve kültürel şartlar çerçevesinde İslam’ın doktrinleri, ritüelleri, fıkhı, kelamı, tefsiri, hadisi, tasavvufu ve sosyal hayatı şekillenmiştir.Araplar, dünya ile kurdukları ilişkiyi din etrafında kurgulamışlardır. Arapların dünyayla din üzerinden ilişki kurma kalıpları, daha sonradan Müslüman olan toplumlar tarafından da takip edilmiştir.Arap ve Müslüman zihni, hayatı ve doğayı felsefeyle, bilimle ve sanatla değil, dinle anlamaktadırlar.
Arap kültürü içinde şekillenen İslam’ın doğmaları, katı ve değiştirilemez bir şekilde formüle edilmiş, kayıtsız ve şartsız, şeksiz ve şüphesiz bir şekilde insanların ruhen ve zihnen onlara inanmaları sağlanmış, Müslüman zihninin her tarafı din ile doldurulmuştur.Müslüman zihninde felsefeye, bilime, sanata, özgürlüğe ve bireyselliğe yer yoktur. Değişmez ve mutlak doğru olarak inanılan İslami doğmalar, bireysel ve sosyal düzeyde günlük hayatın her alanını kontrol edebilmekte, gelişme, değişme ve olgunlaşma yönünde hiçbir amaç ve motivasyon ortaya koymamakta, modern dünyanın ortaya koyduğu demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü, insan hakları, kadın-erkek eşitliği, aklın aktif olarak kullanılması, bilimsel zihniyet, eleştirel düşünmek gibi bütün modern trendleri reddetmekte ve onlara karşı direnmeyi cihat olarak yüceltmektedir. Müslüman zihni, dini tek yeterli gerçeklik olarak gördüğü için felsefeye, bilime, sanata ve farklı kültürlerel tecrübelere hiçbir şekilde ihtiyaç duymadığını düşünmektedir. İslam’ın herkese yeter olduğu anlayışı, Arap ve Müslüman zihninin ana kabulü ve özelliği durumundadır.Modern dünyanın asli değerleri olan birey olma, özgür olma, rasyonel olma, demokrat olma, çoğulcu olmak şeklindeki değerlerin oluşumunda Arapların ve Müslümanların hiçbir katkısı bulunmamaktadır.Modern anlamda modern dünyanın ve insanlık medeniyetinin sahip olduğu demokrasi, insan hakları, barış, hukuk, özgürlük ve çoğulculuk fikirlerinin gelişiminde İslam ve Müslümanların bir katkısı yoktur.İslam, modern dışı bir din olduğu gibi, Müslüman toplumlar da modern öncesi döneme ait toplumlardır. İslam’da modernist bir damar oluşturma girişimleri hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. İslam’ın modern yorumunu yapmaya kalkmak, yapay ve zoraki girişimler olmanın ötesine geçmediği gibi, modernist Müslüman yazarlar, çoğunlukla din dışı olarak konumlandırılmış ve aforoz edilmişlerdir.Modern dünyaya karşı olarak konumlandırılan Müslüman zihni, modern dünyaya ait demokrasiyi, insan haklarını ve özgürlüğünü reddetmeyi veya onları kendi amaçlarına hizmet ettiği sürece kullanmayı dini bir görev ve sorumluluk olarak görmektedir.
Araplar, tarih boyunca kendilerine özgü bir felsefe geleneğine sahip olmamışlardır.Aristo’dan, Plato’dan, Hipokrat’tan, Plotinus’tan, Galen’den ve diğer Yunan filozoflarından Süryani mütercimler tarafından yapılan çeviriler sayesinde Araplar, Yunan düşüncesiyle yüzeysel ve zoraki olarak karşılaşmışlardır. Araplar, Yunan felsefesiyle karşılaşmalarına rağmen hiçbir zaman Arap veya İslam felsefesi diyebileceğimiz bir düşünce geleneği ortaya koymamışlardır. Araplar ve Müslümanlar, Yunan felsefesinin kopyacıları ve taklitçileri olmaktan öteye gitmemişlerdir.Özgün bir felsefe geleneği ortaya koyamayan Araplar ve diğer Müslüman topluluklar, Yunan felsefesine zoraki, yapay ve sığ İslami renkler vermeye kalkmışlardır. Yunan felsefesiyle yapay bir şekilde karşılaşmanın ötesine geçmenin ötesine geçmeyen Müslüman zihni, bugün de modern bilimle yüzeysel bir ilişki kurmaktadır. Modern bilimlerle derinlikli ve sahici ilişkiler kurmayı başaramayan günümüz Müslüman zihni, bilginin İslamileştirilmesi gibi kurgularla modern insan bilimlerine İslami etiketini vurmaya kalkarak yapay ve verimsiz tartışmalar yapmaktadır.
Yunan felsefesini orijinal kaynaklarından keşfettikten sonra Avrupa’da Rönesans, reform ve aydınlanma hareketleri başlamıştır. Süryani mütercimler Yunan klasiklerini Arapçaya çevirmelerine rağmen Araplarda ve diğer Müslüman toplumlarda Rönesans, reform ve aydınlanma anlamına gelebilecek bir değişim, dönüşüm ve gelişim tecrübesi mevcut olmamıştır.Farabi, İbni Sina, Musa Bin Meymun gibi çok az sayıdaki kişinin felsefe tecrübesi, İslam ve Arap kültürünün sonucu değildir. Farabi, İbni Sina, Musa Bin Meymun, Ebubekir Razi, Ömer Hayyam gibi çok az sayıda kişi, Arap kültürüne ve İslam’a rağmen felsefe ve bilim yapmaya çalışmışlardır.
Araplar, çok kısa sürede askeri yollardan Asya, Afrika ve Avrupa’da geniş coğrafyalara yayılmış ve birçok yeri ele geçirmişlerdir. Arap fetihlerinin çok kısa sürede geniş bir coğrafyada hakim olması, Arapların ele geçirdikleri yerlerde büyük medeniyet hareketleri başlattıkları anlamına gelmemektedir.Araplar, fethettikleri ülkelerin halklarına bilim, felsefe ve sanat alanlarında bir şey sunmamışlardır. Romalıların yönettikleri coğrafyalarda gerçekleştirdikleri medeniyet değişimini, Araplar fethettikleri yerlerde gerçekleştirememişlerdir.Araplar, ele geçirdikleri yerlerde bilim, felsefe, sanat ve edebiyat başta olmak üzere medeniyetin gelişim alanlarında büyük bir donukluğun, durağanlığın ve gerilemenin olmasına neden olmuşlardır. Bugün bütün Müslüman coğrafyaların en önemli sorusu, Müslümanların niçin hala geri kaldıkları sorusudur. Medeniyet üretemeyen ve var olan medeniyet kaynaklarını kurutan bütün anlayışlar, toplumları geri bıraktırmaktadır.
Arap zihni, medeniyet üretmek kapasitesine ve donanımına sahip değildir.Bireylerin ve toplumların zihinleri Arap kültürü tarafından salgılanan inançlar tarafından kontrol edildiği zaman ortaya el-Kaide, DAİŞ, Boko Haram, Baas diktatörlükleri, Kaddafi despotizmi gibi barbarlık pratikleri ortaya çıkmaktadır. Şiddet, despotizm ve barbarlığın Ortadoğu coğrafyasında sürekli olarak üretilmesi tesadüf değildir.Ortadoğu coğrafyası, sürekli olarak şiddet, fanatizm, şiddet ve despotizm üretmeye uygun tarih, kültür ve zihin dünyası üzerine oturmaktadır.