Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Tüm bunlar tek bir günde oldu

Aynı gün içinde, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Riyad’dan Tahran’a uçuyor ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile görüşüyor, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Çinli meslektaşı ile görüşmek üzere Washington’dan Pekin’e gidiyor ve Türkiye’nin Kahire Maslahatgüzarı Büyükelçi Salih Mutlu Şen, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’ye Ankara’yı ziyaret etmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir davet gittiğinden bahsediyordu.

Bir zamanlar şair Salah Abdussabur, sadece dikkat edildiğinde bir günde ne kadar çok şeyin bir araya geldiğini düşünmüş ve bunun karşısında büyük bir hayretle “Tüm bunlar bir gün içinde mi?” diye sormuştu.

Dünya haritasını alıp bu başkentlerin her birinin bulunduğu konuma bir nokta koysak ve daha sonra Washington’dan Kahire’ye, Riyad’a, Ankara’ya, Tahran’a ve Pekin’e uzanan bir çizgi çeksek haritada oldukça zikzaklı, bir yükselen ve birden fazla kez düşen bir çizgi ile karşı karşıya kalırdık.

Bu zikzaklı gidişatın, bu altı başkentin ikili ilişkilerinin doğasını ve tıpkı haritadaki grafik çizgisi gibi farklı aşamalarında nasıl olduğunu gösterdiği söylenebilir. Durumlar bir kez iyiyse birden fazla kez kötüydü. Kimi zaman da ne iyi ne kötüydü. Her durumda sanki ortada yörüngesini arayan bir yıldız var gibiydi. Bahsi geçen bu üç ziyaret, yıldızın altı ülkenin her ikisi arasında yörüngesini tutturma çabasını ya da en azından değişen derecelerde bu istikrara yönelimini yansıtıyordu.

10 Mart’ta Riyad, Tahran ile ilişkilerin yeniden tesisi için Çin arabuluculuğunda bir anlaşma imzalamıştı. İki başkent arasındaki ilişkilerde peş peşe gelen birçok adımla ilerleme kaydedilmişti. Krallık’taki İran Büyükelçiliği kapılarını yeniden açmıştı. Prens bin Ferhan’ın ziyareti de iki ülkenin bu yol boyunca attığı birçok adımı taçlandıran bir ziyaret oldu.

Başkan Trump döneminde, Washington ve Pekin arasındaki ipler oldukça gerilmişti ve karşılıklı olarak bir gerilimi tırmandırma durumu vardı. Ancak Başkan Biden yönetimi, iktidara geldiğinden beri Çin ile ilişkileri koparmak yerine iletişim kurmaya çalışıyor. ABD Dışişleri Bakanı’nın ziyaretinin genel başlığı buydu.

2013’te Kahire’de İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) hükümetinin devrilmesinden bu yana Kahire ile Ankara arasında söylenecek yeni bir gelişme yoktu ancak günler değişti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşananları telafi etmeye başlayıp Mısır’ın Türkiye’ye, Türkiye’nin de Mahrusa-i Mısır’a dönmesini isteyerek kapıyı çalmaya başladı. İşte bu şekilde altı başkent, sanki geriye işleyen bir saate tabilermiş ya da geçmişte kaybedilen her şeyin telafi edilmek istendiği bir yarıştalarmış gibi aralarında karşılıklı hareket etmeye başladılar.

ABD Dışişleri Bakanı, Pekin’e giderken iki ülke arasındaki “yanlış anlaşılmaları” önlemek için gittiğini söyledi. Bu yanlış anlaşılmaların ne olduğu konusunda ayrıntıya girmese de, amacın her bir tarafın üçüncü bir taraftan ziyade doğrudan ikinci taraftan bir şeyleri duymak olduğu söylenebilir. Zira bu üçüncü tarafın dürüstlüğü garanti edilemez. Bir durumda garanti edilse dahi başka durumlarda garanti edilmez. Aracı ile yürütülen bir ilişkide görüntülerden birine illa bir renk katılır.

Her devlet için var olan iki tabloyu birbirinin önüne yerleştirmeliyiz. Ne de olsa zıt zıtlıkla gösterilir demişler. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’nın uçağı Tahran’a inmiş ve ziyaretin atmosferi “net ve olumlu” olsa bile eskiden İran’ın insansız hava araçları (İHA) ya da en azından İran tarafından gelen bu tür uçaklar Krallık’taki farklı bölgeleri hedef alıyor ve Krallık İran’ın meşhur stratejik sabrını ödünç alıp işleri büyük bir sağduyu ile karışık bir politika ile ele alıyordu.

Blinken, şimdi Çin başkentine giden yolu açık bulurken, yakın bir zamanda Çin Savunma Bakanı ABD Savunma Bakanı’nı kabul edemeyeceğini söylemiş ve Savunma Bakanı, Çin tarafından beklemediği bu davranıştan duyduğu üzüntüyü dile getirmişti. Aynı şekilde şu anda Türkiye’nin Kahire Maslahatgüzarı Türkiye Cumhurbaşkanı’ndan Mısır Cumhurbaşkanı’na resmi bir davet gittiğini açıklarken, çok da uzak olmayan bir tarihte Cumhurbaşkanı Sisi, Libya ile Batı sınırının yakınında durarak Libya topraklarındaki Türk varlığının geçmemesi gereken bir kırmızı çizgi ilan ediyordu.

Üç düzeydeki hareketler başlangıçta coşkuluydu. Sonra aynı seviyeler neredeyse ters hareketlere tanık oldu. Bu ters hareketler bir şeye işaret ediyordu. Bu şey, anlam bakımından, halklar arasındaki çıkarların sürdüğünden ve hükümetler arasındaki anlaşmazlıkların en nihayetinde halklar arasındaki şeye tabi ve bağlı olduğundan farklı değildi.