İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geçen pazartesi, uzun yıllardır zihninde birikip kök salan ideolojiyi, Siyonist sağcı yoldaşları ve tarihi Filistin’in her yerini ele geçirmeye yönelik yerleşimcilik politikasının tüm liderleriyle ne için canla başla çalıştıklarını kendi ağzıyla söyledi. Netanyahu, “Filistin devleti kurma düşüncesi kökünden sökülmeli” dedi. Yani tarihi Filistin topraklarının dörtte biri üzerinde bir Filistin devleti kurmayı ‘düşünmek’ bile zorla kökünden sökülmeyi hak ediyor. Netanyahu bununla da yetinmeyerek Filistin Yönetimi’ne mali desteğini açıkladı.
Netanyahu, Filistin davasına ilişkin stratejik, kapsamlı, net ve aleni bir tanı sundu. İki devletli çözüm diye bir şey yok ve Ramallah’ta ikamet eden Filistin Yönetimi’nin görevi bir Filistin devleti kurmaya çalışmak olmayacak. Öyleyse İsrail hükümeti neden Filistin Yönetimi’ni destekleyecek? İsrail Başbakanı’nın açıklamalarından anladığımız şu: Filistin Yönetimi, bir mahallenin muhtarı gibi, evlilik, boşanma, miras ve doğum belgeleri işleriyle ilgilenecek ve İsrail ile güvenlik konusunda iş birliği yapacak.
Netanyahu’nun açıklamaları, İsrail’i yöneten sağcı Siyonist programın gidişatının son sayfasını açık ve net bir şekilde gösterdi. Bağımsız ve egemen bir Filistin devletine yer yok.
Artık uzak ve yakın başlangıçlara dönmek kaçınılmaz. Şimdi ‘Filistin sorunu’ diyebileceğimiz bir meseleyle karşı karşıyayız. Netanyahu’nun açıklaması, Filistin halkının topraklarından geriye kalanlara karşı kapsamlı Yahudi kampanyasına tüy dikmiş oldu. Her geçen gün genişleyen Yahudi yerleşimleri, Filistinlilerin katledilmesi, evlerin yıkılması, çiftliklerin yakılması ve Itamar Ben-Gvir ile Bezalel Smotrich’in açıklamaları İsrail’in tüm sahtekarlıklarını açığa çıkardı ve Filistin davasını başlangıcının özüne ve Siyonist aşırılık yanlılarının ideolojisine geri döndürdü.
Tüm bunlardan önce Meir Kahane ‘Gitmeliler’ (They Must Go) adlı bir kitap yayınlamıştı. Burada, İsrail toprakları dediği her yeri terk etmeleri gerektiğine inandığı Filistinlileri kastediyordu. Kahane söz konusu kitabında “İyi bir Filistinli veya Arap yoktur. Tek iyi Arap, ölmüş veya İsrail topraklarından dışarı atılmış olandır” ifadelerini kullanmıştı. Meir Kahane, 1984’te İsrail Knesset’ine girdiğinde, ‘Yaratılış’ kitabının 22’inci bölümünde geçen “Şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu, İshak’ı al ve Moriya diyarına git ve orada sana söyleyeceğim dağların biri üzerinde onu yakılan kurban olarak takdim et” ifadelerine atıfta bulunarak dini Siyonizm düşüncesi hakkında bir konuşma yapmıştı. Alıntısını sürdürerek “Üçüncü gün İbrahim iki yardımcısına ‘Siz burada, eşeğin yanında kalın çünkü benim gördüğümü göremezsiniz. Secde etmek için oğlumla birlikte oraya gidip döneceğiz’ dedi” ifadelerine dikkat çekmişti. Bu sözlerle Knesset üyelerinin kendi gördüğünü görmediklerini ima etmişti. Onlar tüm Filistinlileri İsrail topraklarından sürmeyi düşünmüyorlardı. Daha sonra Kahane radikalliği nedeniyle Knesset’ten ihraç edildi. Bugün İsrail’de Meir Kahane’nin ırkçılığını ve aşırılığını ona katlayan binlerce önde gelen politikacı var. Meir Kahane Knesset’ten ihraç edilirken gerekçe olarak, İsrail’i uluslararası toplum karşısında zor duruma düşürmesi, radikalliği, aşırı ırkçılığı ve Filistinlileri öldürme ve topraklarından sürme çağrısında bulunması gösterilmişti.
Yahudi sorunu olarak bilinen şey, Romalıların Filistin’i yönettiği dönemden itibaren başlamıştır. Ardından Orta Çağ ve sonrasındaki sürgün olayları yaşanmıştır. Yahudiler asırlarca çeşitli zulümlere maruz kalmıştır. Bunun üzerine durumu ele almaya yönelik fikirler ortaya çıkmıştır. Başlangıçta, Yahudilerin yaşadıkları toplumlara entegrasyon çağrısı yapılırken, sonrasında kendi devletlerini kurmaya yönelik çağrılar yankılanmıştır. Başta Filistin, Yahudilere devlet kurmak için önerilen topraklar arasında yer almıyordu. Arjantin, Uganda ve Libya bu önerilen yerler arasındaydı. Kutsal topraklar olarak adlandırılan Filistin’e dönme fikri, Siyonist örgütlerin oluşmasıyla ortaya çıkmıştır. Theodore Herzl tarafından düzenlenen Basel Kongresi’nde dahi Filistin toprağı tartışılmamıştır.
Filistin’de Yahudiler için bir ulusal yurt kurmayı amaçlayan Balfour Deklarasyonu dönüm noktası olmuştur. Nazi Soykırımı’ndan sonra sorunları alevlenmiş ve 1948 tarihli 181 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) Kararı ve ardından Arap-İsrail savaşı ile neticelenmiştir. Bunu bazı Arap ülkeleri ve İsrail arasındaki savaşlar takip etmiştir. 1967 savaşında İsrail, tarihi Filistin’in tüm topraklarını ele geçirmiştir. Ekim Savaşı’ndan sonra Mısır ile İsrail arasında imzalanan barış anlaşması, Arap-İsrail çatışması tarihindeki en önemli dönüm noktası olmuştur.
‘Yahudi sorunu’ artık dünyada gündeme gelmezken ‘Filistin sorunu’ güçlü bir şekilde öne çıktı. Tüm toprakları mülteciler ve sömürgeciler arasında bölünüp alınan bir halk….
Bunların üzerine iki çözüm sunulmuştur; İsraillileri ve Filistinlileri bir toprak üzerinde toplayan demokratik bir devlet kurulması ya da biri Yahudiler, diğeri Filistinliler için olmak üzere iki devlet kurulması. Son çözüm, BM ve 2002’deki girişimlerinde Araplar tarafından benimsenmiştir. Bu proje, tüm uluslararası siyasi çabaların etrafında döndüğü bir eksen olmuştur. Oslo Anlaşmaları ve Filistin Yönetimi’nin kurulmasından sonra Filistinliler siyasi eyleme yönelmişler ve silahlı çatışmaya dayalı bir çözümle aralarına mesafe koymuşlardır. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) literatürünü değiştirmiş ve İsrail devletinin 1967 sınırlarındaki varlığını kabul etmiştir.
Siyonist sağ İsrail’de iktidara geldikten sonra, Batı Şeria topraklarındaki Yahudi yerleşimlerini zor kullanarak genişletmek İsrail hükümetinin günlük meselesi haline geldi. Arap ülkeleri, ABD ve Avrupa’nın yanı sıra BM üye devletlerinin çoğu, Batı Şeria topraklarında bir Filistin devletinin kurulmasına bağlılıklarını her gün duyuruyor.
Binyamin Netanyahu’nun geçtiğimiz pazartesi günü bir Filistin devleti kurma fikrini kökünden söküp atmaya yönelik açıklaması, meseleyi en başa döndürüyor. Direnen Filistin kuşağı, iradesinin gücüyle geleceğin rotasını çizecek ve İsrail’i uzun ve yükselen bir yıpratma savaşına sürükleyecektir. Aynı sorun başta İsrail içindeki ve dışındaki Yahudiler olmak üzere herkesi ve tüm dünya ülkelerini etkileyecektir. Güney Afrika’daki ırkçılar, Afrika halkını kökten yok edemediği gibi Cezayir’de Fransa ve Libya’da İtalya da bunu yapamamıştır.